Avrupa’da dengeler

Güçler dengesinde bir huzursuzluk var büyüyen bir huzursuzluk bu. Merkezdeki “süper güç” ABD ile görece daha etkisiz diğer emperyalist merkezler arasındaki gerginlik, özellikle istihbarat örgütü NSA nedeniyle yaşanan son kriz, bitecek gibi görünmüyor. Bunun, büyük bir başka krizin ya da krizlerin habercisi olduğu da söylenebilir. Çünkü...

Çünkü eski süper güç ABD’nin yerini küresel boyutlarda bir yeni süper güç almıyor. Alması da mümkün değil. O dönem kapandı. Ama belli bölgelerde, büyük bölgesel güçlerin borusunun öteceği bir döneme giriş yaptığımız söylenebilir. Bu, epey bir burunun kırılacağı ve kanayacağı anlamına geliyor: Malum, burjuvazinin aşk ittifakları bile kanlı olur. Yeni emperyal ittifaklar gündemde.

Soru şu: Avrupa’da, bu yaşlı veya eski kıtada, kimin borusu ötecek? ABD’nin rakipsizliği sürecek mi? Sürebilir mi? NSA skandalı, bunun pek mümkün olamayacağını, Washington damgasının geri çekileceğini göstermiş sayılmalıdır. Washington’daki egemenlerin bu gerçeği kabullenmesi zor gerçi, ama Berlin-Paris hattının, eğer böyle bir hat varsa, kabullenmesi de zor. Belirsizliğin egemen olduğu, Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren bir gerilim hattındayız.

Neresinden bakarsak bakalım, Avrupa ölçeğinde, hegemonyal ağırlığın Almanya’ya geçtiğini görüyoruz. ABD bırakın bütün Avrupa’yı, Ortadoğu’yu bile çeviremez haldedir. Örneğin Obama hükümetinin şu ana kadar Suriye’de herhangi bir sonuç alamamış olması bile, başlı başına bir bozgundur. Ancak ilerici bir Türkiye için kavga edenler açısından önemli olan şu: Bu tuhaf bozgun, bölgede ve Türkiye üzerinde ne gibi sonuçlar yaratır? Dizginler boşalır mı?

Uluslararası ilişkilerde eski alışkanlıkların başa bela olduğunu NSA özetinde görebiliyoruz. ABD, Avrupa’nın hegemon ülkesi veya gücü Almanya’ya, acaba Soğuk Savaş yöntemleriyle muamele etmeyi sürdürebilir mi? Yani, daha önce de sık sık değindik, koca kıtayı neredeyse sanayisizleştiren Almanya, ABD ve IMF’yi yerinden zıplatacak bir ihracat ve sanayi devine dönüştüğü günümüz koşullarında, kendisine bir muz cumhuriyeti gibi davranılmasını sineye çekebilir mi?

Olacak iş değil. Emperyalist merkezler arasında ortaya çıkan bu yeni ve kanamalı ilişkiler ağının Ankara üzerinde büyük etkiler yaratacağı kesin. Avrupa, Tayyip damgalı şu son “Evlerde kızlı erkekli oturulmaz!” harekatına ve ihbar çağrılarına bugün yarın bir yanıt verecektir.
Avrupa’daki siyasal ve ekonomik gelişmelerin merkezinde duran ve bütün bir ilişkiler ağını belirleyebilen Berlin, kendisine yönelik tepkiler yoğunlaşırken, örneğin Güney Avrupa’da kitlesel nefretin ana hedefi halini alırken, acaba gelişmeleri istediği gibi belirleyebilir mi? ABD’nin “Yeter bu ihracat manyaklığı, yetti bu dış ticaret fazlası, dünya sistemini tehlikeye atıyorsunuz!” uyarısını, IMF’nin de Alman dış ticaret fazlasına itirazı takip etti geçtiğimiz günlerde. İşler kızışıyor.

Ankara’nın kadersizliği işte: Yeni bir hegemon gelemiyor, ama eski hegemonun da gücü kalmadı. Yeni hegemonyal ilişkilerden kimlerin kazançlı çıkacağını ve bunun nasıl bir güçler dengesi doğuracağını bilen yok. Hızla karışan bir sahne önündeyiz. Ya da içindeyiz...

Biraz da bu belirsizlikler nedeniyle Berlin, hem iç hem de uluslararası politikada bir “büyük koalisyon” ihtiyacı içinde. Hegemonyal hedefleri var, zaten Cumhurbaşkanı Joachim Gauck 3 Ekim’deki konuşmasında “sorumluluk almak zorunda olduklarının” altını çizdi. Bizdekileri hiç aratmayan bir sosyal demokrat partiyle (SPD), büyük ölçüde “sosyal demokratlaşmış” bir Angela Merkel’in hükümet kurması, yeni sağ, büyük sermayenin hem iç hem de küresel sorunlarına bir ilaç kabul ediliyor. Yan etkisi korkunç bir ilaç bu...