Ateş ve akrep: 
Türk oligarklar

Önümüze bir bölge haritası alıp Türkiye’ye bakalım. Ülkemizin çevresi artık tam bir yangın yeridir: Ukrayna yanıyor. Rusya tedirgin, Kafkasya ise Gürcistan’ı, Ermenistan’ı, hatta Azerbaycan’ıyla zaten fokurdayan kazan. Sadece Rusya ve İran’ın her şeye rağmen görece dingin kaldığı söylenebilir. Irak, Suriye ateş içinde. Kıbrıs, Yunanistan ve Bulgaristan’da çöküş süreci henüz silahlı boyutlar almış değil. Ama yakındır. Hepsi alev alev...

Bu ateş çemberinin ortasına “bir kısrak başı” gibi uzanan Türkiye’nin, böyle bir yangından uzak kalacağı veya yararlanacağı söylenebilir mi?

Bu büyük ateşten belki AB’nin merkezi, örneğin Almanya, yararlanabilir. Mümkündür, ama garantisi yoktur. Çünkü herkesi kavuran bir ateşte ısınmak, süresi kısıtlı bir imtiyaz olacaktır. Isı sürekli artarsa, yararlananları da yakmaya başlar.

Başka bir noktadan bakalım: Sol tarihte liberalizm ve sosyal demokrasinin faşizmle ikiz kardeş olduğuna çok dikkat çekildi, malum. Bu tezlere kapitalist restoratörler sosyalist sistem döneminde ve sonrasında acımasızca saldırdılar. Ama tarih affetmiyor, durmadan yeni örnekler çıkarıp koyuyor önümüze. İşte Ukrayna’da Svoboda faşistleri ve Oleg Tyagnibok gibi bir “yıldız”, Batı demokrasisinin, özellikle de Berlin’in ve onun sosyal demokrat Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier’in yoğun desteğiyle iktidara ortak. Böylece “sekter” sol birikimin, birçok meselede olduğu gibi burada da denklemi doğru çözdüğü ortaya çıktı. İyi.

İyi ve yine biz: Türkiye ile aynı denize komşu Ukrayna, artık Yunanistan’ı, Bulgaristan’ı, Kafkasları, Irak ve Suriye’yi aratmayacak bir sefaletin kucağındadır. Hiçbirinin bu bataktan kısa vadede çıkması mümkün değil. Böyle bir seçenek yok.

Olan tek şey, yoksulluk: Oligarkların gasp ettiği yüz milyarlarca avroluk servet dışarıda bırakıldığında, sıradan bir Ukraynalı’nın aylık geliri 150 avroyu geçmiyor. Emeklilerde ise bu rakam sadece 80 avro. Ukrayna, İlber Ortaylı’ya göre, “ihtiyar milletler” arasında yer almaktadır. Dolayısıyla buradaki korkunç yoksullaşma yeni IMF reformlarıyla daha da derinleşecek.

Fakat nereden bakılırsa bakılsın, böyle bir yoksullaşma ile örneğin “milyoner değil milyarder politikacı” Yulya Timoşenko gibi oligarkların serveti arasındaki çelişki, bir saatli bombadır. Bu acımasızlık sosyalizmden arta kalan 46 milyon Ukraynalı’nın dikkat ve tepkisini er ya da geç çekecektir. Bundan sonra o coğrafyada kimse huzur beklemesin.

Ama bizim için önemli olan Türkiye ve oligarklarıdır: Dinci, milliyetçi, liberal ve milyarder hırsızlarımız yani...

Bu büyük yolsuzluk, yoksulluk, savaş, içsavaş bataklığından Türkiye’nin etkilenmeden, yanmadan, hiçbir şey olmamış gibi çıkması mümkün değildir.

Demek ki, sadece içerideki çöküş değil, çevredeki büyük yıkım da Türkiye’nin bitmesine katkıda bulunuyor. Yanan bir bataklığın ortasındaki Türkiye’nin sahipleri ise dinci, milliyetçi ve hırsız bir akrep ordusunu simgeliyor. Ateş yaklaştıkça akrebin doğasına uygun davranabilirler. Altın vuruşla, zehirlerini kendilerine akıtabilirler. Ama böyle yapmayacaklar. Çünkü artık kendilerini değil, halkımızı hedefliyorlar: Türkiye’ye bu dinci veya laik ama hepsi “ananasçı” oligarklardan bir altın vuruş geleceği, akrep sürüsünün son zehirlerini ülkemize akıtıp halklarımızı kana boğduktan sonra Batı demokrasilerine sığınacağı anlaşılıyor.

Akrep, ateş çemberinde kalınca kendini sokar.

Bunlar, bu kapitalist akrepler, kendilerini değil Türkiye’yi sokacak, sonra da çekip gidecekler. Çevremizdeki ateşin böyle bir sonucu var.

Kilit ülkeyiz...