Alamet ve kıyamet

Her şeyimiz benzemeyecek tabii. Ama böyle büyük depremlerin etkisiz kalması mümkün de değil.

Yine Ukrayna’dan söz ediyoruz. Örneğin önceki gün Ukrayna parlamentosunda Pyotr Simonenko’nun yaşadığı gibi, her soydan milliyetçinin saldıracağı komünist bir parti ve komünist politikacılar henüz Türkiye parlamentosunda bulunmuyor. Ama şu anda parlamentoda saldıracak komünist politikacı olmasa da, her renkten milliyetçi sürünün Türkiye’nin sokaklarında ve parlamentosunda kanını dökeceği kurban adayı bulmakta zorlanmayacağını biliyoruz.

Görülmesi gereken şey şu: Parçalanma sürecindeki Ukrayna’nın Türkiye’ye bir biçimde yansımaması, yani gölgesinin üzerimize düşmemesi artık mümkün değil. Avrupa’nın öteki ucundaki İspanya bile o rüzgardan payına düşeni alıyor... Malum, durduramıyorlar Katalan ve Bask gibi zengin bölgelerin ayrılıkçı eğilimlerini, “halkların referandum taleplerini”... Aynı denize komşu olduğumuz Ukrayna’daki olayların bizde farklı renk ve acılarla yineleneceği ortada. Çember daralıyor.

Açık söyleyelim: Emperyalizm, bileşenleri kendi içinde sürtüşse de, bu Türkiye’nin kırpılması sürecini kendi lehine yönetmek zorundadır. Demek ki, bundan sonra sol politika inanılmaz bir hızla kayan toprakta yapılacaktır. Ezber yinelemekle çözüm bulmak mümkün değil. Zaten o ezberlerin sosyalizmi bir dünya sistemi olmaktan çıkardığını yaşadık. Kaygan toprak: Halkların kendi kaderlerini tayin hakkı denilen geçici politika, tarihin bir köşesinde kurtuluş ve sosyalizm için hizmet verebiliyor, ama bir başka köşesinde, mesela bugün, sol kurtuluşa karşı emperyalist şiddetin bayrağı olabiliyor. Bu tuzağı hemen görebilen bir komünist politikanın Türkiye’deki mücadelede ağırlığını hissettirmesi sevindiricidir. Felaketimize direnen ışıklardan biri diyelim...

Ne olursa olsun, sosyalizmin bir dünya sistemi olmaktan çıktığı çeyrek yüzyıllık bir dönemin sonuna doğru, onun gölgesinde yaşama şansı bulmuş en büyük siyasal birim Türkiye Cumhuriyeti de bu felaket sandalına binecek. Bu kaderden kaçmak mümkün değil. Sadece...

Sadece sosyalistlerin ve yaratıcı-aşkın bir sosyalist müdahalenin böyle felaketlerden bir kurtuluş çıkarma şansı olduğunu biliyoruz.

Peki, aslında ne mi diyoruz?

Şunu: Ukrayna’da Batı destekli yeni darbe hükümeti ve tetiklediği toplumsal tepki, örneğin Kırım operasyonu ve Donezk ile birlikte ülkenin doğusundaki Kiev karşıtı eylemler, birer domino taşıdır aslında. Bir devamlılığa işaret ediyorlar. Bu depremin Türkiye’yi artçı şoklar halinde sarsacağı anlaşılıyor. Kaos derinleştikçe ülkemizdeki ayrılıkçı heyecanın kanlı bir hezeyana dönüştüğüne tanık olacağız. Kürt düşmanı ve inkarcı politikaların da tetiklediği bir sürecin sonundayız. Türk milliyetçiliği ve onun tamamlayıcı parçası “Batı demokrasisi”, finali hızlandırıyorlar.

Ukrayna’da bir çözüm olabilecek gelişmeler, ülkenin bölünmesi ve doğu bölgelerinin Rusya ile birleşmesi falan, Türkiye’de düşünülemeyecek şeyler. Çünkü bölgede Türkiye’den daha büyük bir siyasal birim yok. Bunun da sonuçları var...

Şu anda Almanya Avrupası, ABD’nin Ortadoğu’daki kanlı cehaletini Doğu Avrupa’da yinelemesine izin vermeyecek şekilde, pek “dikkatli” adımlar atıyor. Berlin ve Paris’e göre, Avrupa artık ABD’nin uhdesine bırakılamayacak kadar farklı ve büyüktür. İşte bu, ABD’yle birlikte Türkiye’den bir İsrail koparma planı yapmaya kalkanların hiç anlayamadığı şey. Böyle bir denklemde kimsenin hesabı tutmaz. Buradan kanlı bir bataklık, sonu gelmeyen bir final çıkar. Yalnızca akıllı ve aşkın sosyalistlerin kaygan toprakta savunacağı “devrimci bir kuruluş ısrarı” bu ülkeyi sol bir cumhuriyet halinde yeniden kurgulayabilir, bölgedeki kanlı çılgınlığın önüne geçebilir. Yoksa, yok...

Ukrayna, felaketimizi hızlandıran kargaşaların sadece birisi ve en yenisi. Artçı depremlerin sonu gelmeyecek... Öncü depremlerin sayısı da artacak...