1989: Cehennemin 'demokrat' zebanileri

Üzerinden 30 yıl geçmiş, sanki dün gibi: Eşitlikçi bir toplumsal sistem yıkıldı, ülkeler altüst oldu, halkların tüm değerleri pazara çıkarıldı ve o halklardan etkili bir tepki çıkmadı, kimsenin gıkı çıkmadı. Bu korkunç karşıdevrimin sonuçlarını ağırlaşarak üzerimizde duyuyoruz.

Avrupa'da çözülen, sonra da yaşlı kıtadan adeta kazınan sosyalizmdir, derdimiz.

1989 büyük kapitalist restorasyonunu hatırlayan bile kalmadı.

Beyinlerde sosyalizmin izi yok. Sosyalizm sözcüğü bile artık başlı başına bir imkânsızlık olarak telaffuz ediliyor. Tekeller kapitalizmi, emperyalist demokrasi, artık her ne denirse, kültür endüstrisi üzerinden sürekli bombardımanlarla yeni bir halklar karmaşası yarattı. Ama bu unutkanlığın ve tepkinin, büyüyen krizle birlikte aleyhine döneceğini de biliyor dünyanın efendileri.

Öyle işte.

O dönemde, Moskova ve “Doğu Berlin”, ki Moskova merkezli ihanete bir nebze olsun direnen, direnebilen, Doğu Berlin olmuştu, Türkiye solu açısından bir başka şeye yataklık etti: Dönemin Türkiye kökenli Moskova ve Doğu Berlin uşaklarının, reel sosyalizmi bir katkı vesilesi değil, bir uşaklık, bir memuriyet sanarak oralara kapılananların neredeyse hepsi, bugün birer açık karşıdevrim militanı. 30 yıldır bu hizmetlerini sürdürüyorlar. Sadece Nabi Yağcı, Aydın Engin, Veysi Sarısözen, Celal Başlangıç gibi birbirleriyle pek sevişen ve pek didişenlerden söz etmiyoruz, onlarla zamanında pek çelişen “solculardan” da söz ediyoruz. Geçmişin dostları ve düşmanları iyice “duruldu”, hepsi aynı sepette bugün. Can ciğer kuzu sarması oldular “Belge'li Birikim Gericiliği” bünyesinde. Herkese yer var orada: Ahmet Altan'a da, Can Dündar ve Ahmet Nesin'e de, Ruşen Çakır-Murat Yetkin ikilisine de, Zülfü Livaneli'ye, Latife Tekin'e ve hatta bunların şeytanıymış gibi yapan günümüzün azılı AKP tetikçisi Doğu Perinçek'e de... AKP, CHP, HDP, MHP, İP... Birbirlerini severek ve çok nefret ederek, kapitalist Türkiye'nin çöküş sürecinde kendilerine düşen görevleri yerine getiriyorlar.

Uzun mu tuttuk? Haksızlık mı yapıyoruz?

Ya ne diyecektik? Bunların hepsi 1980-1989 çizgisinin Türkiye pazarına serpiştirdiği mallar değil mi? AKP, bunlar sayesinde iktidar olmadı mı?

BERLİN'DEKİ ANTİKOMÜNİST 'KURTULUŞ' CEPHESİ

Bunlarla işimiz olmamalı: Reel sosyalizmi katkıda bulunulması gereken bir deneyim olarak görmeyen uşaklar da, onu “Stalinizm” diye etiketleyip şeytan görmüşçesine nefret edenler de, bugün aynı kirli bataklığın gülleri maalesef. Olmadıklarını savunanlar, Berlin'de bir süre önce ilan edilen demokrasi pazarına bakabilir. Bir büyük koalisyonla karşı karşıyayız. Avrupa Parlamentosu destekli bir koalisyon...

Sadece reel sosyalizmi katkıyla ve sosyalist ateşle zenginleştirmek isteyen irade, her kimde varsa ve kaldıysa, sadece onlar bugün şu veya bu şekilde devrim parkurunda. Uşaklarla devrimciler arasındaki fark, bu. Tarih, öğretici gerçekten.

30 yılın tanımı böyle.

Bugünkü uşakların, antikomünist milislerin içindeki en hırslıları dinci, kimlikçi, etnikçi, mezhepçi özgünlükleriyle, elbette birer demokrat olarak, AB'nin kucağındadır.

Avrupa Parlamentosu'nda vekil olmayı demokratik bir aşama sayacak kadar gerçeklikten kopmuş dayak arsızları, neden tekellerin oyuncağı bir emperyal kurumun reel sosyalizmle faşizmi ve nazizmi eşdeğer saymasına itiraz etsin? Demokratlığın zirvesidir, 19 Eylül 2019 tarihli ve “Avrupa'nın geçmişini geleceği için hatırlamanın anlamı” başlıklı karar. Gerçekten de çok büyük bir koalisyonun üzerinde yükselmektedir.

Parçalarını mı arıyoruz?

İşte: Türkiye'de AKP'ye karşı Berlin'de ortak cephe kurduğunu sanan antikomünist milislerin tamamı (belki çağrıcılar listesinden bu etikete itiraz edeceklerle gerekçelerini bir gün görürüz) aynı cehennemin demokrat zebanileridir. Abartıyor muyuz? Sadece SSCB'de 27 milyon insanı biçen 50-60 milyonu da sakat bırakan, Avrupa Yahudiliğini bir endüstri halinde imha eden nazizmle/faşizmle Avrupa'daki sosyalizm deneyimlerini bir ve aynı cürüm sayanlardan başka türlü mü söz etmek gerekiyor?

Çok da haksızlık etmeyelim: Reel sosyalizm deneyimini bir “insanlık suçu” olarak görenler ve gösterenler, demokrat olabilir tabii. Demokratlığın başka bir tanımı var mı?

Her ne ise, emperyalist demokrasilerin neoliberal zebanileri her türlü renkleriyle sahnede ve artık kimsenin kendilerine karşı çıkabileceğini düşünmüyorlar. Tabii, ilk yıkılacak kalelerden birinin İslamcı Ankara olduğunu görenler var aralarında, bunların yıkımdan sonraki sahneye el koymak üzere, başka yerde değil, AB'nin efendisinde ve solculuk/muhaliflik taslayarak bir büyük koalisyon ilan etmesi, tarihin ironisi değildir. Neoliberal kapitalizmin zebanileri başka türlü davranamaz ki.

Söylemek istediğimiz şey başka: Reel sosyalizmin yıkılışının 30'uncu yılında yıkılana ağıt yakmak, Berlin'de toplanan emperyal destekli uşaklara ve bunların sözde şeytanı konumundaki Türkçü çevrelere destek vermek, yani buralarda bir muhaliflik falan görmek, kapana kısılmanın diğer adıdır. Çökenin yerine sol bir Türkiye, yani emekten yana aydınlanmacı bir cumhuriyet kurmak mümkündür. Bunu ilan etmek ve nasıl bir kuruluş olacağını adım adım göstermek gerekiyor. Görünür olmak şart.

Büyük krizin üstesinden ancak sosyalist bir yeniden kuruluşla gelinebileceğini düşünenler de konuşmalı. Bunun için gerekli araçları yaratmamız gerekiyor. Bu cahiller koalisyonuna, işçi sınıfının, bilimin ve aydınlanmanın yanıtları olmalı. Var.