Sorguya suale gerek kalmadığına göre, cehennem zebanileri de artık gereksizdir. Burada anlattığımız, haliyle, zebaninin bir devlet memuru olarak portresidir.
Zebaninin bir devlet memuru olarak portresi
Orhan Gökdemir
AKP’nin ele geçirip yeniden biçimlendirdiği din “Çatalca Müftüsü” kılığında bize de göründü. Dirimize kin duyduklarını biliyorduk, ölümüzün arkasından da küfürler savuruyorlar artık. “Dinimize düşmandı, sahnede gebermiş” dedi önce, “Şimdi bize soracaklar; nasıl bilirdiniz? Böyle bilirdik. Bizim için yanar da elbet" diye devam etti sonra. Beddua okuduğu, sorgusuz sualsiz yanmaya gönderdiği kişi bizim Volkan Konak’tı.
Öyle “sırat köprüsü” falan yok artık. Bir saray darbesiyle kaldırıp attılar dinin eski masallarını. Kimin cehenneme gideceğine karar veren memur zebaniler doldurdu yerlerini. Halkı ümmet yapmak isteyen yeni rejimin yeni dinidir.
***
Yeni dinin bize görünen yüzünün önemi şurada; Çatalca Müftüsü bir prototiptir. Çaktırmadan yeni nesil bir ruhban sınıfı yarattılar, ballı maaşlar bağladılar, cumhuriyette imkânsız yetkilerle donattılar. Çatalca Müftüsünün kırk hikayesi var, kırkı da laik cumhuriyetin çöküşü üzerinedir.
1964’de tarikatları ile meşhur ilçemiz Akyazı’da doğmuş. Kendisi gibi babası da bir vaiz. Eğitimi evde, bir tür yarı ümmi haliyle. İlkokulu 18 yaşında bitirmiş. İlahiyattan mezun olması yaşına göre çok bir geç tarihte, 1995’te. Askerliği bedelli yapmış. Yani iki kuşaktır devletten maaşlı gericilik memurudur. Şimdi düşman olduğu eski Türkiye onu yurtdışına bile göndermiş, Almanya’da “din görevlisi” olarak çalışmıştır.
Her adımına bir yolsuzluk, bir usulsüzlük iddiası eşlik ediyor tabii. Örneğin Havran Müftüsü iken soruşturulmuş. Diyanet müfettişleri araştırmış, kamu malını şahsi işleri için kullandığını, personele yönelik yakışıksız hareketlerde bulunduğunu, dindarlardan topladığı paraları amacı dışında kullandığını, müftülük kadrolarını belirli bir cemaatin mensuplarına peşkeş çektiğini, Diyanet İşleri Başkanları Ali Erbaş ve Mehmet Görmez’in FETÖ ile irtibatlı olduğunu iddia ettiğini kayda geçirmiş.
İddialar bu kadar ağır olunca müftülük görevinden alınmış, tenzili rütbe ile vaiz olarak görevlendirilmiş. İstanbul İl Müftü yardımcısı olarak geri dönmesi uzun sürmemiş fakat. Bu yükseliş hikayesinin bütün sırrı Çatalca zebanisinin İsmailağa cemaatinin müridi olmasında. O kadar ki tarikatın şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu hastalanınca tarikat ünlüsü Cübbeli Ahmet’le iktidar kavgasına bile girişmiş. Mensubu olduğu cemaatin güçlü olduğu Çatalca’ya atanması bunun ardından. Çatalca İsmailağa tarikatına ayrılmış bir tür ayanlıktır anlayacağınız.
Raporda yazılanlar onların sorunu. Bize yansıyan kısmında ise bir halk ve işçi düşmanı var. Çatalca’da, geçerken direnen Polonez işçilerini görmüş, dayanamamış üzerlerine yürümüş. Soma’da ölen 301 madencinin yakınlarına ağır hakaretler etmiş. “CHP'nin karıları üçe ayrılır. 1-Müftü karısı. 2-Madenci karısı. 3-Çalgıcı karısı Binnaz. Şu an hepsi Soma'da” demiş. Volkan Konak’ı cehennemine almak istemesi son icraatı. Halka düşmanlık yapa yapa zebaniye dönüşmüştür. Halkı ümmet yapmak isteyen yeni rejimin yeni memurudur.
***
Peki ne iş yapar bu Çatalca zebanisi? “Müftü” fetva veren kişi demek. Geçtik Cumhuriyeti, bu Osmanlıda bile resmi bir sıfat değildi. Halktan kişilerin dini meseleler hakkında sordukları soruları, daha çok Hanefi mezhebine göre, cevaplarlardı. Bu meslek toplumdaki yaygın cehalet nedeniyle ortaya çıkmıştı. Müslümanların çoğunluğu kitabı yorumlamaktan acizdi, öyle kabul ediliyordu. Bu durumda hepsinin sindirebileceği hap yorumlar için bir makam, müftü, gerekiyordu. Dini cehalet olmadan müftülüğü bir meslek sayamayız.
Osmanlıdaki şeyhülislamlık bir tür baş müftülüktür. Dini konularda fetva vermenin yanında, devletin yönetimiyle ilgili temel ilke ve kanunların konulmasında söz sahibiydi. Ayrıca yargı ve öğretim görevlerini ilmiye sınıfı aracılığıyla yürütmek gibi karmaşık işleri vardı. Bu sonuncular zaten dini bir iş kabul edildiğinden, Şeyhülislamlığa bağlı yürütülmesi de doğal görülüyordu.
Fakat zaman değişiyor, tarih sahnesine yeni sınıflar ve yeni devrimler çıkıyor, Osmanlı gelişmeleri takip etmekte zorlanıyordu. “İlim” artık dinden ibaret bir şey değildi. Aydınlanma çağı, dine sınırlarını göstermişti. Fransız Devrimi kiliseye saldırmış, otoritesini yerle bir etmişti. Dinin gündelik hayattan uzaklaştırılması, din ile devletin ayrıştırılması artık bir ihtiyaçtı.
Bizde de öyle oldu, 19. yüzyıl başında şeyhülislamlığın görev ve yetki alanı daraltıldı; Tanzimat diyoruz. Şeyhülislamlığa bağlı yargı, eğitim öğretim ve vakıflarla ilgili hizmetlerin büyük bir bölümü Adliye, Maarif ve Evkaf Nezaretlerine devredildi. Şeyhülislamlığın yetkileri fetva işleri, medreselerdeki öğretim ve şer’iyye mahkemeleriyle sınırlandırıldı. İttihat ve Terakki, 1917’de, elindeki yargı görevini sıfırladı, bütün şer’i mahkemeleri ve bağlı kuruluşları da Adliye Nezareti’ne bağladı.
Saray, 1920’de, iç karışıklıklardan yararlanıp şer’i mahkemeleri tekrar Şeyhülislamlığa bağladı. Fakat sarayın yetkisi son derece dar bir bölgede geçerliydi. Büyük Millet Meclisi idaresi bu kararı tanımamıştı.
Cumhuriyet gelince alanını biraz daha daralttı, 1924’te, Şeyhülislamlık kapatılıp başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Reisliği kuruldu. Kontrolündeki mektep ve medreseler Eğitim Bakanlığına devredildi. Bir yıl sonra tekke ve zaviyeler de kapatılınca gerçekten de “Diyanet İşleri”ne dönüştü. Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı müftülük teşkilâtı bu geleneğe dayanarak kuruldu. Ancak artık laik yasalar vardı, haliyle fetva yetkisi de kadük kalmıştı.
***
Çatalca zebanisini var eden düzen Osmanlıyı da ihya etmeye pek hevesli ama okumakla araları pek parlak değil. Şeyhülislamlığı Kemalistlerin kaldırdığını sanıyorlar haliyle. Hâlbuki Şeyhülislamlık, Kurtuluş Savaşında Vahdettin’in direnişçilerin öldürülmesi emrini bir fetvayla onayladığında kendi kendini feshetmişti. Bu tarihin gösterdiği şey, Şeyhülislamlık makamının bizzat tarih tarafından kaldırılıp tarihin çöplüğüne fırlatıldığıdır. Yetki ve görevlerini budayanlar arasında pek çok padişah var. Ölüsünü kaldırmak Cumhuriyete düştü.
Ölüyü dirilten ise yine Cumhuriyet Halk Partisidir. CHP 1949’ta İmam-Hatip kurslarını ve Ankara Üniversitesi bünyesinde bir İlâhiyat Fakültesi’ni açtı. 1950 genel seçimlerine birkaç gün kala Diyanet İşleri Başkanlığının yetkilerini genişletti. 1931’de Vakıflar Umum Müdürlüğü’ne devredilmiş olan camiler ve cami görevlileriyle ilgili yetkiler başkanlığa iade edildi. Gezici vaizlik ihdas edildi ve bütün vaizler maaşlı kadroya geçirildi. Padişahların budayarak kuşa çevirdiği Şeyhülislamlık, böylece, CHP tarafından yeniden ihya edilmişti. Hem dinciler hem imam hatipler ve hem de Diyanet CHP’ye borçludur.
Sonrası malum. 12 Eylül dini yeniden kamu yaşamına sokana kadar Diyanet adım adım Şeyhülislamlığa benzetilmeye çalışıldı. Kılıç kuşandığına göre artık Şeyhülislamlıktır. Yetkisiz müftülere de yakın zamanda nikah kıyma yetkisi verdiler; bu da şerri düzene doğru atılmış önemli bir adımdır. Padişahların ilerici, kurucu parti CHP’nin gerici roller üstlendiği tuhaf bir tarihin cilveleridir.
***
“Sabrı ziyan etmez gönlüm
Arar seni diyar diyar
Ömür bizi beklemez asla
Acelesi var”
Son albümüydü sanıyorum, Volkan Konak’ın Dalya’sında bir şarkının nakaratıdır bu. Erken ölüyor en yaratıcılarımız. Ömür bizi beklemiyor, acelesi var çünkü. Acı olan ölüm değil yalnız, insan soyunun en soysuzlarının iktidarına denk gelmesi kısa insan ömrünün.
***
AKP’nin ele geçirip yeniden biçimlendirdiği din “Çatalca Müftüsü” kılığında bize sosyal medya üzerinden göründü. Arsız bir fetva fırlattı üzerimize. İçinde cehalet var, aymazlık var, dini kullanmak isteyen laik cumhuriyetin aczi var, Orta Çağ bakiyesi tarikatların mezarlarından çıkıp dirilmesi var, yolsuzluk var, hırsızlık var, kindarlık var, dindarlık var, işçi düşmanlığı var. Ama ilaç için zerre insanlık yok. Dirimize kin duyduklarını biliyorduk, ölümüzün arkasından da küfürler savuruyorlar artık.
Zebani, cehennemde görevli bir tür melektir. Cehennem meleklerinin en bilinenidir. Günahkârları cehenneme atmakla görevli olduğuna göre bir tür baş melek de sayabiliriz. İnsanları korkutması için acımasız olması şarttır. Melektir ama korkunçtur.
Çatalca Müftüsü, Volkan Konak’ı cehennemde yanmaya gönderdi bir sosyal medya paylaşımıyla. Sorguya suale gerek kalmadığına göre, cehennem zebanileri de artık gereksizdir. Burada anlattığımız, haliyle, zebaninin bir devlet memuru olarak portresidir.