Yedi kandırılmışlar anıtı

“Yedi uyurlar” halkına sırtını dönen bir topluluğun hikâyesi. Anadolu’nun yanı sıra pek çok kültürde az çok birbirinden farklı versiyonları var. Hikâye, halklarına yüz çevirip arkalarında bir köpekle mağaralarına çekilmiş münzevi tipleri anlatır ki bugün göz önünde tutulursa pek manidardır.

“Yedi kandırılmışlar” bu hikâyenin bir tür modern uyarlaması. Arkalarına taktıkları köpek sürüleriyle, gerçeklere yüz çevirip kendi karanlık mağaralarına sığınmış münzevilerin hikâyesidir ve artık arkalarına taktıkları köpekler kadar çokturlar. AKP’nin ülkeye demokrasi getireceğine ve askeri vesayeti kaldıracağına gönüllü olarak kandırılmışlardır. Aralarında kandırılmaya teşne liberaller de vardır ve şimdi hep birlikte uyanıp mağaradan çıkmak istemektedirler. Mağaranın kapısını Toma’larıyla polis tutmuştur, yedi kandırılmışların uyanıp nedamet getirmelerine izin vermemektedir. Aralarından bazılarını “darbeci cemaatçi” olarak damgalayıp kapatmakta, uyuyanları ebedi uykuya mahkûm etmektedir. Yaşanan tüyler ürpertici bir dramdır!

Yedi kandırılmışların kulakları çınlasın, asker önce Ergenekon sonra darbe girişimi tasfiyeleri ile sizlere ömür olduğu için askeri vesayet hakikaten kalktı ama bu arada AKP ve Saray askeri bir mekanizmaya dönüştü. Artık reis tak emrediyor, emri alan şak yerine getiriyor. Buna ne yazık basın ve yargı da dâhil. İktidarıyla, liberaliyle, Kabataş yalancısıyla, askeriyle, polisiyle, yargısıyla, üniversitesiyle, muhalefetiyle ülke artık büyük bir Yedi Kandırılmışlar anıtıdır.

Hızla unutup geçiyoruz; ne halkın üzerine ateş açılması, ne ölen yüzlerce kişi, ne silahsız halkı tanklara karşı sokağa çağırarak bir katliama teşvik, ne derdest edilen generallere işkence, ne yakalanan her şeyden habersiz sıradan askerlere linç, ne boğazlama… Ne kadar insanlıktan utandıracak şey varsa yaşandı bitti saygısızca. Geride yine saray erbabının kişisel hırsı, tuhaf bitimsiz bir demokrasi ayini ve olup biteni endişe içinde izleyen evine kapanmış kalabalıklar kaldı.

Bu durumda hem bir hasar tespit çalışması yapmak, hem de olup biteni içyüzleriyle not etmek yine bize düştü.(Umarım bu yazıyı okuyup bizi de cumhurbaşkanlığına bağlamaya kalkmazlar!)

Darbeden sonra gördüklerimizi, tespit ettiklerimizi not edelim öyleyse.

xxx

Devletten başlayalım… Fetocuların devlete sızdığı bilgisi mesnetsiz bir iddiadır. Çünkü devlet çok uzun zamandan beri bir tür Feto devletidir. Bizde devlet büyük ölçüde ordu, polis, yargı gibi zor araçlarıdır ve bu zor araçlarına çok uzun zamandır Fetocu olmayan alınmamaktadır. Bu durumda devlete sızmadan değil, ancak mevcut devletin çöküşünden söz edebiliriz.

Darbe girişiminin başarısız olmasıyla devletin Feto ayağı çökmüştür. Tek ayaklı bir devletle karşı karşıyayız artık.

Fakat geriye kalanının da ne kadar ayakta kalacağı meçhuldür. Henüz yıkılmamış ayağı ağır bir itibar kaybı, sert bir kuşatma ile karşı karşıyadır. Tek ayaklı devlet önümüzdeki aylarda büyük sorunlarla boğuşmak zorunda kalacaktır. Kırılgan ekonomisi, içinden çıkılmaz bir noktaya gelmiş siyasi krizi, benzeri ancak Balkan Bozgununda teşhis edilebilecek ağır bir yenilgi almış ordusu ile dağılmış bir sistemle karşı karşıyayız.

Feto devlet ise o halde şu anda tasfiye edilen de devlettir. On binlerce memur, binlerce asker-subay, onlarca okul, hastane kapatılarak yapılan bir “terörle mücadele” örneği dünya tarihinde yoktur. Bu AKP’nin devletle mücadelesidir ve panik ataklarla yıktıklarının yerine minyatür gecekondular kurmaya çalışarak sorunu çözdükleri yanılsamasını beslemektedir.

xxx

Bu gelişmeler içte 15 yıldır kontrollü olarak tırmandırılan gerginliğin kontrolden çıkma olasılığını arttırmıştır.

Ülke mevcut siyasal çürümeye düzen içinde bir alternatif yaratma-sunma şansını yitirmiştir. Artık çok nettir; AKP ile birlikte ancak ona tutunarak siyaset yapabilen CHP, MHP ve hatta HDP de çökecektir, çökmektedir.

Neo Osmanlı düşü kurup sultan olma iddialarının boş laf olduğu artık ortaya çıkmıştır. Kriz anında bunların tek dayanağının enişte olduğu anlaşılmıştır. Hayallerle gerçekler arasındaki açı o kadar büyüktür ki dünyanın bütün enişteleri birleşse bu hayalleri gerçekleştirmeye gücü yetişmez.

Sarayda toplanmış onlarca “baş danışmanda” danışacak hiçbir bilgi olmadığı da ortaya çıkmıştır. Bu arkadaşlara halkın parası boşuna aktarılmaktadır, işlevsizdirler ve yakında işlevsizleşmiş organlar gibi çürüyüp düşerler. Ayrıca 14 yıldır üzerimize boca ettikleri hacıyatmaz liberallerin, maaşlı havuz erbabının, TV gülü yazar-akademisyen taifesinin bir çuval patates olduğu da artık açıktır. Toplu harakiri yapmışlardır ve hepsi artık siyasi mevtadır.

Bu arada belli ki tablonun asıl yaratıcısı olan Anti Kemalist Atatürkçülük de yarattığı bu güçlerle birlikte çökmektedir. Balyoz ve Ergenekon mağdurlarının dik duramamış, bu fırtınanın yitikleri arasında yerlerini almışlardır. Karşımızda darbecisiyle, mağduruyla, seyircisiyle siyasal zekâsı sıfıra yakın bir topluluk durmaktadır.

Türkiye bundan böyle her türlü yeni yazılıma açıktır. Kendini üzerine inşa ettiği bütün ezberleri bozulmuştur, stratejik önemi buharlaşmıştır. Suriye’de baş kaybedendir, Irak’ta tutunamayandır, Mısır’da düşman ilan edilendir. Bu bölgede yan yana durduğu Suudi Arabistan ve Katar’la bu ilişkisini daha ne kadar sürdürebileceği muammadır. Ve güvendiği Batı da Yedi Kandırılmışlar arasındadır.

xxx

Seçim, demokrasi, parlamentarizm, millet iradesi gibi içi boş kavramlar topyekûn çökmüştür. Yerine damperli kamyon, havalı korna, takke, sakal, teşbih, tuğralı doblo kamyonet gelmiştir. Sokaklardaki bütün haraketlilik budur ve bu hareketliliği sağlamanın çok ucuz olduğu görülmektedir.

Bununla birlikte uzun gericilik döneminin fotoğrafı henüz tamamlanmamıştır. Fotoğrafın ekonomik kriz ayağı henüz eksiktir. Tuğralı kamyonetine yakıt alamayan, havalı kornalı damperli kamyonu ile taşıyacak yük bulamayan, devletten yardım alamayan dindarların hareket kabiliyetini ancak o gün görebiliriz, anlayabiliriz.

Türkiye’nin dindarlaştırılması projesi, Türkiye’nin lümpenleştirilmesi ile mantıki sonuçlarına ulaşmıştır. Ağırlığı lümpenlerden oluşan bir kuru kalabalığın desteklediği bir siyasi lümpen iktidarla karşı karşıyayız.

İktisadi olarak varlığını sürdüren işçi sınıfı siyasi olarak geniş lümpen kalabalık arasında kaybolup gitmiştir. Onu da ancak fotoğrafın ekonomik kriz ayağının tamamlanması yeniden harekete geçirebilir. O güne kadar ne yazık ki yok hükmündedir.

xxx

Devrim imkânsızlıklardan türeyen bir imkândır ve koşar adım üzerimize gelmektedir. Herhalde devrimci durum budur.

Olağanüstü hal mi? Olağanüstü Hal’e dayalı kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi ile inşa edilebilmiş bir devletin örneği yoktur. Bunlarla olsa olsa islamofaşizm inşa edilebilir ki, Gezi bu imkânın çok sınırlı olduğunu göstermiştir. Baskı ve zulüm bu ülkenin alamet-i farikasıdır, hep vardı ve hala var. Düzenin baskı ve zulme mecbur olduğu gerçeği ile birlikte okunmalıdır bu. Zulmü ve baskıyı yenmenin tek yolu vardır artık, devrime mecburuz.

Lümpen bir kalabalığa dayanarak iktidar olabilirsiniz ama o kalabalıkla iktidarı tutmak mümkün değildir. Sadece bir siyasal çürüme ile değil sistemin-düzenin topyekûn çürümesi ile karşı karşıyayız şimdi. Bu ülkenin yeni bir laik cumhuriyet kurmaktan başka kurtuluş ve yaşama şansı kalmamıştır.

Ense karartmaya hiç gerek yok, bizce iyidir!