Tasfiye halinde Binali’nin maceraları

22 Temmuz 2004’te Sakarya-Pamukova’da büyük bir tren kazası oldu. 41 kişinin ölümü, 100’den fazla kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan kaza “hızlandırılmış tren kazası” olarak kayda geçti. Türkiye AKP iktidarıyla yeni tanışıyordu. Uzmanlık, liyakat kapı dışarı ediliyor, yerine büyük bir hızla iktidarın adamları buyur ediliyordu. Uzmanlar kazadan önce yetkilileri defalarca uyarmışlardı. Hatta içlerinden biri kazadan 15 gün önce açıklama yapmış, “hızlı tren derhal seferden kaldırılmalı” demişti. Dinlemediler. Bu uzman denilen kişiler zaten AKP düşmanlarıydı, partinin başarılarını engellemek istiyorlardı…

41 kişi durduk yere hızlandırılmış trende öldüğünde TCDD Genel Müdürlüğü koltuğunda Süleyman Karaman oturuyordu. Karaman, TCDD’nin bağlı olduğu Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın çok yakın arkadaşıydı. Binali Yıldırım, İstanbul Büyükşehir Belediyesi İDO Genel Müdürü iken, yakınlıklarının arkadaşlıktan öte olduğu söylenen Süleyman Karaman’ı İETT Genel Müdür Yardımcısı olarak işe aldırdı. Karaman o tarihten itibaren hızla ilerledi, İstanbul Belediyesinin yan kuruluşları olan İSBAK-İSTON-İSMER-BELTUR gibi şirketlerde yönetim kurulu üyeliği yaptı. Ünlü Albayrak Davasında sanık oldu, beraat etti.

Binali Yıldırım Ulaştırma Bakanı olunca, Süleyman Karaman’ı TCDD Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı yapıverdi. Kazadan yaklaşık iki ay sonra baskılara dayanamayıp görevden aldı. Ama kendisi bütün tepkilere rağmen istifa etmemeyi seçti. Zaten Karaman da bir yıl sonra yargı kararıyla görevine döndü. 

Peki, 41 kişinin ölümünün hesabı ne oldu diye merak ediyorsanız söyleyeyim. Kazadan sonra iki makinist tutuklandı. Bilirkişi raporuna göre, 1. Makinist sekizde bir, 2. Makinist sekizde üç, trenin geçtiği raylar ise sekizde dört oranlarında suçlu bulundu. Raylar bile suçluydu ama Binali ve arkadaşının suçu yoktu. Açılan dava yıllarca sürdü, sonuçlandı, Yargıtay’dan geri döndü derken “zaman aşımı” yüzünden düştü. Ölenler öldükleriyle kaldı. AKP iktidarı için olay kapanmıştı…

Ulaştırma alanında liyakat onun zamanında tasfiye edildi. Bu biyografisine ikinci büyük başarısı olarak kaydedildi.

***

Tayyip Erdoğan ile yakınlığı, Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu 1994-1999 dönemine uzanıyor. İDO Genel Müdürlüğü koltuğuna o sayede oturdu. Ufak tefek sıkıntılar yaşadı yalnız. Yakınlarına usulsüz büfe kiraladığı, birkaç usulsüz ihale dağıttığı müfettiş raporlarında yer aldı. Bu iddiaların ardından Erdoğan’dan sonra Belediye Başkanı olan Ali Müfit Gürtuna tarafından görevden alındı. İlk tasfiyesidir.

17-25 Aralık soruşturmalarında bacanağı Cemalettin Haberdar hakkında “İhaleye fesat karıştırmak, irtikâp, nitelikli dolandırıcılık, rüşvet almak ve vermek, gizli olan ihale bilgilerini başkalarıyla paylaşmak” suçlarından gözaltı kararı çıkarıldı. Bacanak kararı önceden haber alıp kaçtı. Bir süre sonra teslim oldu, serbest bırakıldı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 4 Şubat 2014’te, o operasyonlar sırasında Binali Yıldırım hakkında da fezleke hazırlandığını açıkladı. Fezlekede, ATV ve Sabah gazetesinin satışı sırasında iş adamlarından para toplanması için Binali Yıldırım’ın koordinatör yapıldığı ve 630 milyon Dolar para toplandığını iddia ediliyordu. Kılıçdaroğlu’na göre, Sabah ve ATV’nin satışı için para aktaran firmalar, karşılığında 87 milyar 832 milyon liralık ihale verilerek ödüllendirilmişlerdi. Yıldırım iddiaları yalanladı, bir süre sonra da soruşturmaların esas amacının AKP hükumetini devirmek olduğu anlaşıldı. Bu her şeyin unutulması için yeter sebepti, üçüncü tasfiyeden şans eseri kurtuldu.

***

Uzmanlığının “ulaştırma ve haberleşme” kısmı tasfiye halinde olmasına rağmen gemicilik kısmı oldukça parlak. Zaten meslekten gemici. Sadece oğlu Erkan Yıldırım değil ailenin diğer bireyleri de gemi işiyle uğraşıyor. Yıldırım Ailesi’nin doğrudan ya da dolaylı olarak kontrol ettiği 17 şirketi, 28 gemisi ve 2 süper yatı olduğu iddia ediliyordu. Hatta Yıldırım ailesinin gemileri konusu TBMM gündemine de taşındı. O dönemde sade Bakan olan Yıldırım, çocuklarının gemi sahibi olduğunu kabul etti ama sayısı hakkında bilgi vermeyi reddetti.

Ahmet Davutoğlu’nun bileti Saray tarafından vakitsiz kesilince yerine yeni emanetçi bulmak gerekti. Sarayın Başbakan ve AKP genel başkan adayı oydu. Ondan daha sadık biri bulunamamıştı. Yol tekrar açıldı.

Fakat başbakanlık koltuğuna oturur oturmaz koltuğun tasfiye edileceği anlaşıldı. “Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi”ne geçilecek, haliyle Binali Beyin koltuğu tasfiye edilecekti. Boyun eğdi, sesini çıkarmadı, sabırla tasfiye edileceği günü bekledi. O tasfiyesini beklerken bir tren kazası daha yaşandı. 2018 yılı Temmuz’unda Uzunköprü’de yaşanan kazada da 24 kişi yaşamını yitirdi, 318 kişi yaralandı. Çıktı açıklama yaptı, “Yaralılarımıza acil şifalar, hayatını kaybeden vatandaşlarımızın yakınlarına ise baş sağlığı diliyorum" dedi.

Toparlayalım, dağınık kalmasın: Binali Yıldırım’ın İDO başkanlığından Ulaştırma Bakanlığına, oradan Başbakanlığa ve Meclis Başkanlığına terfi ettiği sürede meydana gelen demiryolu kazalarında Sakarya’nın Pamukova İlçesinde 41, Kütahya’da 9, Bilecik Bozüyük’te 5 kişi hayatını kaybetti. Temmuz 2018’de Uzunköprü’de yaşanan kazada 24 kişi yaşamını yitirdi. Aralık 2018’de Ankara Yenimahalle’deki kazada üçü makinist 9 kişi öldü. Sonuncu kaza dışında bütün olaylarda Binali Yıldırım ya Ulaştırma Bakanı ya başbakandı. Renk vermedi, tınmadı, kıpırdamadı, baktı, “üzüntümüz büyük” dedi, görevine devam etti.

Bu “serin duruşunun” ödülünü Meclis Başkanlığından İBB koltuğuna postalanarak almak üzere. Yakın Türkiye tarihindeki en tuhaf siyasi portrelerden biridir. Tekrar bakın biyografisine, kaza yapmak ve oradan oraya sürüklenmek için dünyaya itilmiş gibidir. Koltuktan koltuğa zıplarken yükseliyor mu yoksa düşüyor mu anlaşılması imkânsızdır. Adım attığı her yer çürütmekte, yok olmaktadır. Başkanlığına aday yapıldığı İBB titreyerek akıbetine beklemektedir. Binali Yıldırım’ın gelişi işarettir; Eğer büyük bir felaket yıkmazsa, Saray’a bağlanıp ortadan kaldırılması büyük olasılıktır. Tasfiye halinde bir insanın ve bir ülkenin maceralarıdır.

***

Sakallı Celal’in sözü olduğu söylenir, “Türkiye durmaksızın doğuya giden bir gemidir, bazıları bu geminin güvertesinde batıya doğru koşarak Batı’ya gittiklerini sanırlar” diye tarif etmiştir ülkenin durumunu. “Meşrutiyet ilan ettik, olmadı. Cumhuriyet ilan ettik, olmadı. Yahu biraz da ciddiyet ilan etsek!” dediği de rivayettir. Düzeldi durum, gemi de güvertesindekiler de doğuya doğru sürükleniyor artık. Laikliği kaldırdılar olmadı, eğitimi dinselleştirdiler yine olmadı. O panikte ne meşrutiyet kaldı, ne cumhuriyet. Gemi battı batacak. Tek adam rejimi kuruldu mecburen, ciddiyet ilan edildi. Sonucu Binali Yıldırım’dır.

Başbakan atadılar, başbakanlığı kapattılar. Son başbakandır. Meclis Başkanlığına atadılar Meclis işlevsizleşti. Son Meclis Başkanıdır. Şimdi Belediye Başkanlığına atama çalışıyorlar. Belli ki kendisi de son belediye başkanı olacağından şüpheleniyor, Meclis Başkanlığından istifa etmeyerek ayak sürüyor. Orada da tasfiyeye uğrarsa atanabileceği tek makam Saray’a genel idare müdürlüğüdür.

***

Diyelim bir mucize oldu ve seçilemedi, düşük profilli benzeri göreve hazır. Üstelik kenar ilçede küçük bir dukalığın sahibi olmaktan ibaret yedeğinin bütün tarihi. O da tasfiye halinde bir koltuğa talip olduğunun bilincinde, Saray kapısında dolanıp duruyor. Artık adı Ekremeddin İmamoğlu’dur.

Peki, çaresiz miyiz? Dönüp denkleme yeniden bakın şimdi, Kamo’nun sözü uyarınca iki sınıf göreceksiniz, burjuvazi ve proletarya. Demek ki sandık başına gidip oy atmayacaksınız yalnızca, hangi sınıftan yana olduğunuzu da beyan edeceksiniz. Ve bilin ki artık bu ülkenin kaderini değiştirebilecek tek şey o beyandan ibarettir.

Sayım yapıyoruz, söyleyin: Hangi sınıftan yanasınız?