Tanrının sapıkları

Kolları bütün dünyaya uzanan Katolik kilisesi fiili bir kadın ve çocuk cehennemi. Kiliseye yolu düşen kadın ve çocuklar rahiplerin hedefinde. “Tanrının evi”nde çocuklara yönelik pedofili ve rahibelere yönelik tacizin bini bir para. 

Bunların “münferit” vakalar olmadığının pek çok işareti var. Almanya'da, Katolik kilisesi ile ilgili yayınlanan bir rapora göre 1946 ile 2014 yılları arasında 3.677 cinsel istismar olayı yaşandı. Sadece kayda geçmiş vakalardan söz ediyoruz. ABD’de kiliselerde binden fazla çocuğun rahipler tarafından cinsel istismara uğradığına ilişkin savcılık raporunun ardından başpiskoposluklar isim listesi yayımlamıştı zorunda kalarak. Sadece Teksas eyaleti başlığı altında, çocuklara cinsel istismarda bulunan 286 rahibin ismi vardı listede. Vatikan’ın bu olaylar nedeniyle açılan davalar sonucunda ödediği tazminat miktarı 2,6 milyar Dolar. İrlanda'da benzer davalar için 14 bin mağdura 2,1 milyar Avro ödediler yakın zamanda. Sapkınları da paraları böylesine bol. 

Ama en yüksek mevkide oturan Papa nam “süslü zibidi” bu olayları fazla büyütmemekten yana. Geçen hafta, sapık rahiplerini cezalandırmak yerine Facebook, Google ve Apple gibi teknoloji devlerine çağrı yaparak çocukların pornografik içerikleri izlemelerini engellemek için sorumluluk almalarını istedi.

Sansür istiyor yani. Çünkü uzun yıllar boyunca, sapık rahiplerini bir sansür duvarının arkasında saklamayı başardı. “Sessizlik ve gizlilik kültürü” deniyor buna. İddialar karşısında sessiz kalacaksın, olayları gizleyeceksin ve yoluna devam edeceksin. İzlenmesinde ahlaki sorun var ama yapılmasında yok, zihniyetleri bu.

Rakamlar ortada. “Tanrının evi” denilen çatı altında pedofiller kol geziyor. Peki ya evin sahibi? Onun yeryüzündeki eşitsizliklerle, haksızlıklarla, sapkınlıklarla, eşitsizliklerle ilişkisi olmadı hiç. İzlemeye devam ediyor göksel konağından.

Sadece Katolikler değil tabii. İnanç farklılıkları yüzünden bin yılları aşan kavgalar yapan, savaşlar çıkaran inançlar çocukların istismarında ortaklaşmış durumda. Misal, Alman Protestan Kilisesi de kayda geçmiş 770 vaka ile Katolik rahiplere katıldı. Bu kurbanların çoğu kiliselerin himayesine bırakılan çocuklardı. 

Hiçbir şey yapmadıklarını söyleyemeyiz. Papa sene başında bir “çocuk istismarı konferansı” yaptı Vatikan’da. Bizim Tevfik Taş, konferansı haber veren yazısında durumu “Drakula'ya kan bankasını teftiş yetkisi vermeye” benzetmişti. Yüzün üzerinde ülkeden Roma'ya gelen piskoposlara hitap eden Papa Francis, ''Küçüklerin adalet talep eden çığlıklarını duyalım'' diye dokunaklı bir giriş yaptı. Ardından, "Kilise'nin içindeki kötülüğün nasıl bertaraf edilebileceği konusunu dürüstçe değerlendirme yapmamız gerekiyor” diye bağladı mevzuyu. 

Kilisenin içinde o kadar kötülük var ki, tanrı bile çaresiz? Çocuk konferansı yapıyorlar ama çocukları taciz ettikleri için. Ahlak vaaz ediyorlar ama kara para aklayan bankaları var. Doğum kontrolüne karşılar ama kondom fabrikası işletiyorlar. “Ey kilisenin tanrısı nasıl işler bunlar” desek yankısı Vatikan’dan geliyor. “Kiliseyi sevgisizce eleştirenler”den sayılıyoruz, “şeytanın arkadaşı ve kuzenleri” olmakla suçlanıyoruz.

***

Halimiz bu. Tanrıya dönüyoruz biz de mecburen, bir yanıt istiyoruz olup bitene. Söyle ey Tanrı, nedir seçilmiş kullarının kadınlara ve çocuklara yaptığı?

“Şu süslü püslü zibidilerin işi ne

Yaldızlı tahtlar üstünde?

Nedir o kasılmaları, böbürlenmeleri?

Beslediğimiz bu karınca beyleri

Sözden benden kutsal haklar almışlar

Benim inayetimle kral olmuşlar

Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı;

Alsın vallahi, benden geldiyse eğer

Sizleri böyle kötü yönetenler.”

Tanrının ne yanıtı olacak bundan başka? Çaresiz insanlar yarattı onu. Kendi başına kalsa bu şarlatanlara, bu yalanları uyduranlara, bu sapkınlara, biçareleri kandıranlara basar kalayı. “Tanrı Baba” şiiri de öyle devam ediyor zaten: “Sizi yakar makarım diye korkmayın- Kralına da, yobazına da basın kalayı...” Doğal. Gerçekten tanrıysa o da “şeytanın kuzeni”dir sonuçta.

***

Bizde laiklik yüzünden kafalarını kaldıramıyorlardı yakın zamana kadar. Cumhuriyetle birlikte laiklik de yıkılınca başkaldırdı yobazlar. İçlerindeki pedofiliyi de kusmaya başladılar haliyle. Üç yaşına indirdiler evlenme yaşı sınırını. Toplumun gözünün içine baka baka din adına söylüyorlar bunu. Duyduğundan rahatsız olan, utanç duyan bir Allahın kulu yok. Herkes halinden memnun. Fırsat bulurlarsa bebeleri yatağa atacaklar hep birlikte.  

Bebelerin hali bu olunca kadınların payına da kölelik koşullarına geri dönmek düşüyor haliyle. "Bir adam var, işi gereği çok geziyor, İstanbul, Ankara, Adana, Bursa geziyor, hepsinde de evi var. Bu evlerde de hanımları var, bu hanımlar bu adamın meşru karısıdır, misyar nikahı budur." Bu yorumu Doç. Ebu Bekir Sifil’e borçluyuz. Bunlar, Müslüman erkek için cennetin bir benzerini yeryüzünde yaratmak anlamına geliyor. 

"Kadın şehirlerarası geziyorsa ona da bu izin var mı?" peki. Yok, yasak. Kadının yanında kocası olmadan şehirlerarası gezmesi düşünülemez bile. Alaylı bir ilahiyatçı “kadının 90 kilometreden fazla araba kullanması haramdır” diyerek özetlemişti durumu hatırlayacaksınız. Neden 90 kilometre? “Hadis-i şerifte” üç günlük yol, müçtehitler tarafından mesafe olarak günde altı saatten on sekiz saatlik yaya yürüyüşü olarak kabul edilmiş de ondan. Bu da 90 kilometrelik bir mesafeye denk geliyormuş.

Laiklik yoksa bütün kadınlar ve çocuklar tehdit altındadır, yobazlar yem yapar kendilerine. “Gılman”ların ve “huri”lerin hayaliyle yaşamıyorlar mı zaten? Zihniyet bu olunca ha “öte”si, ha “beri”si. 

***

Yuvarlanıp düştüğümüz çukuru şöyle özetleyeyim: Neo Türkiye çocuk istismarı konusunda dünyada üçüncü sırada. İstismara uğramış çocuk oranı yüzde 33. Bu her 3 çocuktan 1’i ağa düşürülüyor demek. Dahası var; Bir rapora göre her yıl 100 bin kız çocuğu anne oluyor. Tüm evliliklerin 3’te 1’ini 18 yaş altı kız çocukları oluşturuyor. Dinselleşmenin erkekler için yarattığı cennetin öteki yüzüdür, çocuk ve kadın cehennemidir bu.

“Çocuklar korkunç Allah'ım,

Elleri, yüzleri, saçları.

Uyurlar bütün gece

Yok sana ihtiyaçları.

 

Çocuklar korkunç Allah'ım,

Bebek yaparlar haçları.

Aşina değiller hatıramıza

Severken aynı ağaçları.”

Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Çocuk ve Allah” şiiridir, korkunçtur. Tanrıya da inanca da ihtiyacı yoktur çocukların, sadece bir parça sevgi… Dediği bu.

Ne bu cennet bizim ne bu cehennem. Bin yılların karanlık tortusu üzerimizi örten. Kalkıp silkinmemiz yetecek dağıtmak için. Dediğimiz bu!