Sakıncalı cumhuriyet

Geçen Mayıs ayında bir etkinlik duyurusu yapıldı. Etkinlik, İstanbul Bayrampaşa Abdi İpekçi Caddesi üzerindeki Bayrampaşa Belediyesi'ne ait Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilecekti. Etkinliğin konusu "Kıyamet Yaklaşırken, İnsanlık Çökerken Tek Çare İslam"dı.

Buraya kadar her şey normal görünüyordu. Belediyelerimizin ilk işi her ahval şeraitte böyle paneller düzenlemektir, biliyoruz. Hatta geçtiğimiz haftalarda CHP’li Kartal Belediyesi bile “İslam Dünyasının Sorunları” başlıklı bir toplantı organize etti. Açılış konuşmasını Kemal Kılıçdaroğlu yaptı. Güzel etkinlik oldu. Bayrampaşa’daki de öyle olacaktı ama konuğu biraz tuhaftı. Abdi İpekçi Caddesi üzerindeki panelin konuşmacısı Mehmet Ali Ağca’ydı ve konuşmacının bütün ünü caddeye ismini veren gazeteciyi vurmaktan kaynaklanıyordu. Cinayetten sonra yattığı yüksek güvenlikli hapishaneden kaçırıldı. Soluğu Bulgaristan’da aldı. Orada da rahat durmayıp Papayı vurmaya kalkışınca yakayı ele verdi, uzun süre İtalya'da hapishanelerde misafir edildi. Bir ara Papanın elini öpüp Hıristiyan olmaya karar verdiği dedikodusu çıkmıştı. Demek olmayınca İslam alanında uzmanlaşmış. Hakkıdır tabii, Papayı vurmuş adam ondan iyi mi bileceğiz İslam’ı?

Fakat bu çakışma büyük infial yarattı. “Yuh artık” diyenlerin sayısı çoğalınca belediye etkinliğe verdiği izni geri çekti. Bunun üzerine paneli organize eden beyefendi, "İçeride panel olmayacak. Ancak biz kültür merkezinin önünde basın açıklaması yapacağız. Ağca da bu açıklamaya katılacak" dedi. Fakat Ağca o açıklamaya da katılmadı. Bayrampaşa ve tüm İslam âlemi Ağca’nın engin İslam bilgisinden böylece mahrum kaldı.

***

Geçtiğimiz gün Susurluk kazası şehidi, ülkücü çete reisi ve kontrgerilla mensubu Abdullah Çatlı'yı anmak için Nevşehir'de bir sempozyum düzenlendi. Sempozyuma, “doğunun başbuğu” Yılma Durak ve 1978’de Bahçelievler katliamında Türkiye İşçi Partili 7 gencin katledilmesi davasında hüküm giyen Haluk Kırcı da katıldı. Kırcı ve Durak, Çatlı’nın en yakın yoldaşlarıydı. Siz “adamıydı” diye anlayın. Sempozyumda Abdullah Çatlı’nın yaşamının anlatıldığı bir sinevizyon gösterimi sunuldu. Abdullah Çatlı’nın büyük kızı Gökçen Çatlı, Nevşehir’de bu yıl düzenlenen anma programına katkı sağlayan valilik ve belediyeye teşekkür etti. Demek bu küçük çaplı çete toplantısı görünümündeki organizasyona valilik ve belediye katkı sunmuştu.

Abdullah Çatlı’nın kardeşi Zeki Çatlı verdi müjdeyi sempozyumdan sonra. Bir imza kampanyası düzenlemişlerdi Abdullah Çatlı için. Belediyeden isminin bir caddeye verilmesini istiyorlardı. “Yürek İster Geçmesi” caddesi gibi bir şey yani. Müthiş!

***

Diriliş Postası gazetesi, AKP’ye yakın küçük bir siyasal İslamcı gazete. Kemalizm’le, cumhuriyetle, laiklikle ağır sorunları olan bir çevre çıkarıyor gazeteyi. “Sayın cumhurbaşkanım siz o kadar hızlı düşünüyorsunuz ki ben daha soruyu düşünmeden siz cevabını veriyorsunuz” veciz sözünün yaratıcısı şu meşhur yandaş Hakan Albayrak’tan hatırlarsınız. Son sayısının manşeti “Bir İngiliz prangası Kemalizm” başlığını taşıyordu gazetenin. Spotları da çok çarpıcıydı. İslam âlemini bir arada tutan hilafetin kaldırılmasıyla birlikte İslam coğrafyasını birbirinden koparan İngiltere, Kemalist kadro eliyle de Türkiye’de Müslüman kimliğini yok etmeye çalışmıştı. Yani Kemalistler aslında “İngiliz ajanı”ydı. Zaten Mustafa Kemal de modernleşme adı altında yaptığı icraatlarla Ezan-ı Muhammedi’yi Türkçeleştiren, Kuran öğrenimini yasaklayan, Harf Devrimi ile Kuran alfabesini ortadan kaldırıp yerine Latin alfabesini getiren, sekülerizmi bir pranga olarak bu milletin ayaklarına vuran zararlı bir tipti.

Geçtiğimiz gün o Mustafa Kemal’in kuruluş belgesine imza attığı Türk Hava Yolları, kurucusuna ağır hakaretler eden bu gazeteyi uçaktaki yolculara bedava dağıtıyordu. Yani gazeteyi sakıncalı görmemiş, para verip almış, yolculara dağıtmaya değer bulmuştu.

***

Tekin Yayınevi, Enver Aysever’le benim “Cumhuriyet Senin İçin” gibi sade suya tirit bir başlık taşıyan kitabımızın tanıtımının metro ve metrobüste yapılmasının faydalı olacağına karar vermiş. Bu işlere aracılık eden reklam şirketini aramış, isteğini iletmiş. Haliyle kitap kapağının bir örneğini de eklemiş teklifine. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi'ne bağlı İETT Genel Müdürlüğü kitabın kapağına bakmış ve reklamının metrobüste yapılmasının uygun olmayacağına karar vermiş.

Ne Enver ne de ben, hayatımızın hiçbir döneminde katliama bulaşmış değiliz. Gazeteci vurmadık. Papa dâhil hiçbir din kisveli kişinin elini öpmedik, arkasından kurşun sıkmadık. Askerlik dışında elimize silah almadık. Mustafa Kemal dâhil kimseyi ajanlıkla suçlamadık. Zaten bilmeyiz kim İngiliz, kim Amerikan ajanı. Belediyeden salon istemedik, bir sokağa adımız verilsin demedik. “Kitapları toplu al, uçakta yolcuya dağıt” demek ikimizin de aklından geçmez. Abdi İpekçi’yi severiz, öldürülmesini, incitilmesini onaylamayız. Papaya dahi düşman değiliz, tanımayız etmeyiz. Enver’in de benim de kıyametle İslam arasında bağ kuracak kadar derin din bilgisi yoktur. Biz anca rakıdan, balıktan anlarız. Belediyeden istediğimiz tek şey ücreti mukabili kamunun malı olan otobüslerde bir kitap ilanı yayınlatmak. İnanmayacaksınız kapakta bir fotoğraf veya rahatsızlık verecek herhangi bir çizgi yok. Ne var? Cumhuriyet!

Kitabın kapağına baktılar ve cumhuriyeti gördüler. Sakıncalı buldular. Haklılar, sultanlık ilan edilmiş, cumhuriyet bizim neyimize gerek?

Cumhuriyet artık yasaklıdır. Demek ki devrimci bir yeni cumhuriyet şart!