Parti tarihine giriş - II

Büyük şaire minnetle…

Bakü’deyiz… 

1 Eylül 1920 günü “Büyük Tiyatro”da toplandık. Şark Şurası seçimi yapıldı sonra. Bizden Süleyman Nuri, İsmail Hakkı, Dr. Bahattin Şakir, Mustafa Suphi, bir dolu arkadaş daha şura üyesi oldu. Umutluyuz, heyecanlıyız, kıpır kıpırız. Rusya’da Komünist kuruluşa tanıklık edenler de var aramızda, harp esirleri de. Bazı yoldaşlarımız Anadolu’dan kopup gelmiş, yüreklerine değen o emekçi esintisine uyarak. 

Bakü’deyiz… 

10 Eylül’de kuruldu parti. 16 Eylül’de programı kabul edildi. Şöyle deniyordu ilk cümlesinde: Bütün dünya işçileri birleşiniz! 

Bakü’deyiz… Büyük insanlık ailesinin göğsünün çarptığı yerdeyiz. 

Karadeniz’in sahili döven dalgalarının sesi değil duyduğunuz, ezilen Anadolu halklarının soluk alışverişi. “Birleşin ey ezilenler. Kurtuluş yok artık partisiz. Kurulan Türkiye Komünist Fırkası’dır. Uluslararası işçi hareketinin mütevazı bir parçasıdır fakat kararlıdır yoldaşlarınız.” Kıyıyı döven çığlığın izini sürüyoruz, Bakü’den Anadolu’ya zaferle dönüyoruz. Çünkü yanımızda partimizi götürüyoruz. Kafile ilerliyor yavaşça. Yoksul ama Anadolu umudumuz, azız ama Anadolu’nun umuduyuz.

Şair not düşüyor defterine: 

“Dörtnala gelip Uzak Asya'dan

Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan

        bu memleket, bizim.

 

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak

ve ipek bir halıya benzeyen toprak,

        bu cehennem, bu cennet bizim.

 

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,

yok edin insanın insana kulluğunu,

        bu dâvet bizim....

 

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

ve bir orman gibi kardeşçesine,

        bu hasret bizim...”

Tekrarlıyoruz şairin not ettiğini; Birleşin ey ezilenler, alalım burjuvaziden bize ait olan ne varsa. Bu cehennem, bu cennet, bu memleket bizim… 

“Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.” Ateşler içinde ilerliyoruz. “Ateşi ve ihaneti gördük ve yanan gözlerimizle durduk bu dünyanın üzerinde…” Burjuvazi bize ait olanı vermemekte kararlı. Birleşin ey ezilenler! 

Kafile Erzurum içinde ilerliyor ateşi ve ihaneti tadarak. Trabzon’a varıyor bilekler kan içinde, dişler kenetli. Sahilde toplanmış burjuvazinin kanlı kara ordusu. Karadeniz’de hava Erzurum sokaklarından kara. Kan bulaşacak o karanlığa az sonra. Partinin oyunu bozacağını çoktan fark etmiş karanlığın sahipleri. Burjuva, Kemal’in omuzuna binmiş, Kemal kumandanın kordonuna… Kumandan kâhyanın cebine inmiş, kâhya adamlarının donuna… uluyorlar hep birlikte. Komünizmin başı görüldüğü yerde ezilmelidir!

“Trabzondan bir motor açılıyor

sa-hil-de-ka-la-ba-lık!

motoru taşlıyorlar

son perdeye başlıyorlar!”

Yoldaş unutma bunu. Burjuvazi ne zaman aldatsa bizi böyle haykırır: Komünizmin başı görüldüğü yerde ezilmelidir!

Karadeniz on beş kere açtı göğsünü, on beş kere örtüldü. “Onbeşler”in hepsi bir komünist gibi öldü…

Ateşi ve ihaneti gördük. Ateş ve ihanet burjuvazinin marifetidir. Ama bizim de bir marifetimiz var artık… Hünerli ellerimiz, ortak yüreğimiz, iştiraki fikrimiz, partimiz!

Şair not düşüyor defterine: 

“Sen dünümüz, bugünümüz, yarınımızsın,

en büyük ustalığımız,

en ince hünerimizsin.”

28 Ocak 1921. Cumhuriyetin kurulmasına çok var daha. Ama burjuvazi tuz katılmasın istiyor pişmiş aşına. 28 Ocak'ı 29 Ocak'a bağlayan gece Mustafa Suphi ve 14 yoldaşını vurarak, keserek, taş bağlayıp ayaklarına denizin karanlık sularına atarak yok ediyorlar… Cumhuriyetin kurulmasına çok var daha. İşçi sınıfımızın dönüp bakacak takati yok Karadeniz’in karanlığına. Hem kanlı bir karanlık bu, ışık geçirmez...

“Sen bana bugün

Mübarek alnındaki yara yerinle

ve işçi bileklerinde zincir izleriyle göründün.”

Ateşi ve ihaneti gördük. Trabzon’dan bir motor açılıyor, denizde tuhaf bir karanlık. “Sen bana bugün, mübarek alnındaki yara yerinle…” Bıçaklar parıldıyor o karanlıkta. Son perde açılıyor açıkta. Kardeş, işçi bileklerindeki o zincir kimin? 

Düştü yoldaşlarımız. Mübarek alınlarındaki yara izi burjuvazinin eseridir. Ama düşmek değil mesele, düşünce ayağa kalkabilmek, yoldaş unutma bunu. 

Ateşin ve ihanetin içinde ilerliyoruz; Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak. Ama yaralarımızda değil, dağlarda yanan o titrek ve seyrek ateşlerde gözümüz.

Anadolu içlerindeyiz. Büyük insanlık ailesinin göğsünün çarptığı yerdeyiz.

Karadeniz duysun bunu derinliklerin: Bizim de bir marifetimiz var artık… Hünerli ellerimiz, ortak yüreğimiz, iştiraki fikrimiz, partimiz!