Orhan Gökdemir

Geldiler, ilk işleri Tekel’i özelleştirmek oldu. Haliyle kârın olduğu yerde halk sağlığı tali bir konudur. Bu utanç verici metil alkol ticareti de doğrudan halkı zehirleme işi.

Nasıl olsa yoksullar ölüyor

Orhan Gökdemir

Arap ilim adamları, dikkat edin Müslüman ilim adamları demiyorum, yaklaşık 500 yıl önce damıtmayı keşfettiler. Şarabı ısıtınca buharlaşan şey ne suydu ne de şarap. Isıtılınca şarap başka bir şeye dönüşüyordu. Bu başkalaşmış sıvıyı elde edebilmek için ateşin sıcaklığı sabit tutulmalıydı. Uzun süre harlanan ateş koyu bir kurum ve is oluşmasına sebep oluyordu. Bu kurumun rengi, antik Mısır’dan bu yana göz kapaklarını boyamak için kullanılan sürme tozuna benziyordu. O nedenle, elde ettikleri bu yeni sıvıya, “al-kohl”, sürme tozu, dediler. 

Tabii elde edilen sıvının ilk ne niyetle içildiğini bilmiyoruz. İlaç niyetine içenler olduğu gibi sarhoşluğunu gerekçe yapanlar da vardı kuşkusuz. Ama içeni etkilediği, değiştirdiği kuşkusuzdur. Avrupalılar bu mucizevi sıvıya Latince “aqua vitae”, yaşam suyu dediler. Damıtmanın temel ilkelerini kaleme alan Villanova’lı Arnauld, “Bu son derece uygun bir addır, çünkü gerçekten de bir ölümsüzlük suyudur bu. Ömrü uzatır, kötü sıvıları temizleyip atar, kalbi canlandırır ve gençliği sürdürür” diye not etmişti o etkiyi. 

Şarabı ya da birayı belirli bir ısıya maruz bırakınca içkinin ruhunu bedeninden ayırdıklarını düşünen başkaları ise, bu içeceğe “spirit”, ruh demişlerdi. Çok basit; şarabı damıtırsan ruhu uçar rakı olur, şarabın ruhudur rakı. Birayı damıtırsan ruhu uçar viskiye dönüşür. Viski biranın ruhudur. Alkol bir ruh meselesidir demek ki. İçinde hep metafizik var! 

Bugün içtiğimiz damıtılmış, haliyle yüksek alkollü, tüm içkilerin isimlerinin kökenlerinde işte bu tarih var. Kör talih, rakı da Arapçadan geliyor. Şarap damıtılırken, damla damla akar, terliyormuş gibi görünür. Rakı, Arapçada ter anlamına gelen “arak”tan türemiştir. Demek ki içinde ruh olsa bile hiçbir yerinde millilik yoktur. Anasonun olduğu her yerde “rakı” vardır. Lübnan ve Suriye’de “arak”, Yunanistan’da “uzo”, Balkanlarda bir kısım “rakia”, İtalya’da “sambuca”, Fransa’da “pastis”, içine anason katılmış “al-kohl”dür.

***

Alkolün kökeninde ve tarihinde, haliyle dinsel inançlar var. Diyanet ürünü “İslam Ansiklopedisi”ne göre kökeninin Adem’in cennetteki hayatı olduğunu inanılıyor. Adem yasak meyveyi Havva’nın verdiği içkinin tesiriyle yemiştir. Kutsal Kitap’a göre ise, Kitabı Mukaddes, üzümden içki yapımı, şarap, Nuh dönemine başlamıştır. Asmayı da toprağa ilk diken Adem ve Nuh’tur. O sırada Şeytan araya girmiş, o asmaları tavus, maymun, aslan, domuz gibi hayvanların kanlarıyla sulamış. Haliyle o asmaların üzümünden elde eden şarabı içinler de bu hayvanlardan birinin karakterine bürünmüş. Mantıklı bir gözlem. Hakkıyla içmezsen hayvana dönüşürsün!

Pagan antik dinlerde bir vecd aracı olarak dini bir rol oynayan içki, Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi dinlerde sınırlandırılmış, İslam’da tümüyle yasaklanmış. Zincirli, Karatepe, Kargamış gibi geç dönem Hitit örnekleriyle erken döneme ait çeşitli kabartmalarda ve çivi yazılı metinlerde çok sayıda içki sahnesi tasvir ediliyor. Trakya ve Anadolu’da etrafında bir sır dini oluşturulan ve kültü Yunanistan’a yayılan Diyonizos bir şarap tanrısıydı. Diyonizos’a adanan ritüellerde inanlar vecde girmek için şarap içerler, ritüeller sarhoşken icra edilirdi. Hammurabi’ye ve ondan öncesine kadar götürülen bazı kanun metinlerinde içki içmeyi ve meyhaneciliği düzenleyen maddeler var. Mısırlılarda bira hem bir içki hem bir ayni ödeme aracıydı. İşçilerin maaşı birayla ödeniyordu. 

Araplar eskiliği, tazeliği, çabuk sarhoş etmesi, rengi, yapıldığı malzeme, üretildiği yer ve saklandığı kaba göre içkilere değişik adlar takmışlardı. İçki alışkanlık yaptığı için “akâr”, sarhoş ettiği için “müskir”di; içki müptelası olanlara “müdmin” deniliyordu. Araplar ne buldularsa, üzüm, hurma, arpa, buğday, mısır ve baldan içki üretiyorlardı. Medinelilerin sevdiği “fadih”, hurma ile üzüm karıştırılarak yapılırdı. Kaliteli şaraba “rahiḳ” diyorlardı. Rahik, Kuran’da cennet ehlinin içecekleri arasında zikredilmektedir. Doğaldır, cennette şarabın kalitelisi içilir!

Tabii alkolikler, zamanının çoğunu meyhanelerde geçirenler ve “serkeşlik” yapanlar hiçbir kültürde veya hiçbir dinde hoşgörülmemiştir. İçmemek de bir inanca atfedilemez. İslâmiyet’ten önce de içki içmeyen ve onu haram kabul eden “hanifler” vardı. İslam’da açıkça yasaklanmasından sonra içilmeye devam edilmiştir. Emevîler döneminde zenginleşme ve fethedilen ülkelerdeki kültürlerin etkisiyle içki kullanımı yaygınlaşmıştı. Aynı zamanda halife unvanını taşıyan Emevî hükümdarları iyi içicilerdi. Abbasî dönemi hükümdarları arasında sarhoş olup akla gelmedik çılgınlıklar yapanlar vardı. İçki, olumlu ve olumsuz etkileriyle insanlık tarihinin ve kültürünün bir parçasıdır. 

***

AKP dönemindeki utanç verici sefilliğe tarihin herhangi bir döneminde tanıklık edildi mi bilmiyorum. Ülkede uzun süredir tuhaf bir “al-kohl” sorunu var. İstanbul'da son üç günde sahte içkiden ölenlerin sayısı 23. Yılbaşından bu yana içkiden insan kaybı 38.  İnsanlar dizi dizi ölünce İstanbul Valiliği bir açıklama yaptı, "İstanbul'da kaçak içki ve sahte alkol kullanımı nedeniyle 2024 yılında 110 kişi zehirlenmiş, bu kişilerden 48'i hayatını kaybetmiştir” dedi. Kolluk kuvvetleri takipteydi. 

Takipte elde ettikleri ne? Kolluk kuvvetlerinin verilerine göre yakalanan sahte ve kaçak içki miktarları her yıl katlanarak artıyor. 2014’te 27,408 litre iken dört yıl sonra 1,048.645 litreye çıkmış rakam. Öyle ki üniversitelerin Gıda Kontrol Laboratuvarlarında 2020 yılında test edilen 1500 numunenin yüzde 80’i sahte çıkmış. Haliyle ölüm rakamları ürkütücü. Resmi kayıtlara göre Türkiye’de 1993 ile 2001 yılları arasında metil alkol zehirlenmesine bağlı ölüm sayısı 271. 2002-2010 yılları arasında 383 kayıtlı ölüm vakası var. O tarihten bu yana sahte alkolden ölüm sayısı tahminlere göre yıllık 500’ün üzerinde.

Yıktıkları cumhuriyet bu tahribatı önlemek için alkol üretimini tekelleştirmişti. İçkiyi devlet üretiyor ve dağıtıyordu. Haliyle her aşaması denetime tabiydi. Geldiler, ilk işleri Tekel’i özelleştirmek oldu. Düşünün, rakıyı bile ABD’liler üretip satıyor ülkemizde. Haliyle kârın olduğu yerde halk sağlığı tali bir konudur. Bu utanç verici metil alkol ticareti de doğrudan halkı zehirleme işi. İçki yerine zehir satıyorlar halka. Yoksul halk da ucuz diye alıp içiyor zehri. Zehir olmayan “al-kohl”ü ise islamcı iktidar zehirliyor. Onun derdi de halk sağlığını korumak değil, yüksek vergi ve islamizm. Bu cahil islamcılar geldiler, ülkenin de içkinin de ruhunu öldürdüler. Mutsuz ve neşesiz bir halkımız var artık.

Malum halkımız alkol üreticisi değil tüketicisidir. Yapmaz, içer. Bilmiyorlar, bulduklarını alıp içiyorlar, ondan bu kadar çok ölüyorlar. Ölenlere dönüp bakmıyorlar bile, çünkü sadece yoksullar ölüyor. Ölenler holdinglerin ve islamcıların biçare kurbanlarıdırlar.

***
Malum “först leydimiz” Emine Hanım engin tarih bilgisiyle “alternatif tıp”ın Tıp Fakültelerine ve hastanelere girmesine aracılık etti. Buna karşılık tek kaynağı var bu engin “ilim” alanın; Tabib İbn-i Şerif’in “Yadigâr“ı. Yadigâr’ın içinde hacamat, sülük gibi tuhaflıklar var tabii ama kitabın yarısından çoğu içkiyi fazla kaçıran akşamcılara uyanma önerilerinden ibaret. 

Tarih şişede durduğu gibi durmaz, hayatın gerçeği bu. İçkiyle birlikte yaşamayı, onu zapturapt altına almayı öğrenmeliyiz. Bunu içkiye ulaşmayı kolaylaştırarak sağlayamayız. Ama tarihinden biliyoruz, yasaklayarak, ulaşılmaz kılarak hiç sağlayamayız. Yasaklarsan çatlar, zamlandırırsan patlar. Unutulmasın meyvenin, şekerin olduğu yerde o ruh vardır!

Etil veya metil, alkolün her türü zararlıdır. İlla içilecekse kararında içilmelidir. Onun da tek bir meşruiyeti var, sosyalleşme ve neşe. Yobaz olma, sarhoş ol, evladır.