Kitaplar arasında ahlak arayışı

Dünya tarihinde toplumların çözüldüğü, ahlaksızlığın hükmünü sürdürdüğü pek çok dönem var. Sodom, Gomora ve Pompei gibi bu yüzden yanıp kül olduğuna inanılan eski kentlerin hikâyesiyle dolu tarih kitapları. İmparator Caligula gibi ahlaksızlığı bir yaşam tarzı haline getiren şahsiyetler ününü sürdürüyor. Bu köşeye birkaç kez konuk olmuşluğu var. Tekrarlayayım; Kendisini öylesine güçlü görüyordu ki atını Senato’ya Konsül yapmıştı. Güç ondaydı, kim ne diyecek? Güçlüydü ama korku içinde yaşıyordu, yüzlerce koruma ile geziyordu. Zamanında her türlü kötülük ve her türlü ahlaksızlık normalleşmişti. Fakat korkusunun ve koruma ordusunun eceline bir faydası olmadı. Kendini en güvende hissettiği günlerden birinde bizzat korumaları tarafından delik deşik edildi.

Ama o öldükten sonra da ahlaksızlık, zulüm, kötülük hükmünü sürdürdü. Yozlaşmayı silmek kolay bir iş değildir. Pompei bunların üzerine geldi ve bu felaketi toplumun içine düştüğü ahlaksızlığın bir sonucu sayanlar var.

Yanardağ patlaması, sel, zelzele yetişmez her zaman çürümüş toplumların imdadına. Bu durumda bir peygamberin çıka gelmesi gerekir. Yeni peygamberler ahlak vazederek gelirler. Din ile ahlak arasında kurulan bağın sebebi dinlerin ahlaki çürüme döneminin ardından gelmiş olmasındadır. Kutsal kitaplar ahlaki masallarla doludur o yüzden. Peygamberler ahlaksızlığa son vermek, inançla insanları kötülüklerden uzak tutmak iddiasıyla ortaya atılırlar. Arkasından gelecek havariler yaratabilirlerse başarılı olurlar, aksi halde silinip giderler. Cemil Meriç’in dediği gibi “Havarilerini yaratamayan İsa’nın yeri tımarhanedir.”

***

Fakat peygamberlerin ve kitapların varlığı çöküşlere ve ahlaksızlığın yeniden yeryüzünde hüküm sürmesine engel olamamıştır. Hatta yaşadığımız çağda hükmünü sürdüren kapitalizm bir tür örgütlü ahlaksızlıktır. Denildiği gibi iktisadi mantıkta ahlaka, merhamete, dayanışmaya yer yoktur. Orada her şeye “piyasanın görünmez eli” yön verir.

Cennet-cehennem, ebedi azap ve haz meselesi değildir çünkü bu. Bunlar ne iyilerin sayısının artmasına ne de ahlaksızlığın azalmasına neden olur. O halde? Dinlere bakılırsa insanın fıtratındadır kötülük. Bazılarında sınav var ama sınavdan geçemeyenlerin oranı hakkında bir bilgimiz yok.

Aydınlanma düşünürleri dinlerin bu problemini başka türlü formüle etmiş. İnsan doğuştan iyidir, kötülük sonradan bulaşır demiş. Voltaire “Felsefe Sözlüğü”nde şöyle devam ediyor. “İnsanoğlu hiç de kötü yaratılmamıştır; ama hastalandığı gibi kötüleşir de… Dünyanın bütün çocuklarını bir araya toplayın, onlarda iyilikten, yumuşaklıktan, ürkeklikten başka bir şey göremezsiniz…”

Öyleyse niçin birçokları kötülük denilen bulaşıcı hastalığa yakalanmışlar? Voltaire’in bu konuda açık bir cevabı yok, belli ki kötülüğün bulaşıcı olduğuna inanmaktadır.

Ama biliyoruz, iyilik de bulaşıcıdır. Hatta imkân bulursa kötülükten daha hızlı yayılır.

Caligula inançlıydı. Sodom, Gomora ve Pompei’yi ahlaksızlıktan kavuran dinsizlikleri değildi. Tam tersine çok dindardılar. Zamanımızda da kötülüğün dinsel bir kıyafet içinde görünmesi tarihin fıtratına uygundur. Din, ne kötülüğü ortadan kaldırır ne de havarilerini ahlaklı yapar. Tam tersine bütün dinler içinde geliştikleri çağın ruhuna uyum sağlarlar. Voltaire’in dediği gibi, “halkı zincire vurmak için aynı zincirleri taşıyormuş gibi görünmek gerekir.” Din bunun için en uygun kıyafettir. “Din kardeşi” değil miyiz sonuçta?

***

Madem ahlaksızlığın izini sürüyoruz, kutsal kitap masallarının dışına çıkalım biraz.

“Babalar Senfonisi” gazeteci Engin Bilginer’in zamana direnen kitabının adı. Yozlaşmamızın laboratuvarı sayılan “mafya alemini” anlatıyor Bilginer kitabında. “Mafya” yakın zamanların icadı, başlangıcı “kabadayılık”tır. Bilginer onlara “kent şövalyeleri” diyor ki herhalde uygun bir adlandırmadır. Şöyle devam ediyor; “İstanbul’un eski kabadayılığı bir tür kent şövalyeliğiydi. Bu şövalyeliğin de kendine göre yasaları, raconları vardı. O dönemin kabadayıları zayıfları korurlar, çizdikleri yoldan sapmamaya çalışırlardı… Birbirlerine saygı gösterir, bu saygıya layık olmaya çalışırlardı. Kendilerine ‘külhanbeyi’ denmesinden ödleri kopardı. Çoğu cahil ama terbiyeli kişilerdi…”

Demek ki tarihimizde kabadayıların bile “ahlaklı” olabildiği dönemler var.

Peki, ne oldu da oralardan Sedat Peker türü ucubelere evrildi mafya tiplememiz?

Diyor ki Bilginer, 12 Eylül’den sonra yeraltı dünyası köklü değişikliklere uğradı. Güçlendi, giderek Türkiye’nin düzeninde kök saldı. Baş edilmesi zor, hatta imkânsız oldu. Politikacılar, yüksek bürokratlar, iş adamları Türkiye tarihinin hiçbir döneminde görülmemiş bir biçimde yeraltı dünyası ile el ele verdiler. Bir bakıyorsunuz, bir içişleri bakanı, filancalılar gecesinde, uyuşturucu kaçakçısı bir baba ile sarmaş dolaş öpüşüyor, bir emekli general iş takipçiliği yapıyor, polis müdürleri içeri giren ünlü kabadayıları çıkarmak için yırtınıyor, savcılar kabadayıların silahını taşıyor...

Nedir bu? “Babalar Senfonisi”nin finalidir. Devletin neo liberal politikalar uyarınca dönüşüp, mafyalaşması halidir. Evrenizm ve Özalizmin topluma galebe çalmasıdır. Haliyle mafyalaşan devletin yurttaşları da ahlaktan uzaklaşır, çürür, dağılır. Demek ki modern zamanlarda ahlakı bozan, çürüten, ortadan kaldıran bizzat piyasa düzenidir.

Çürüyen toplum koşup dindar görünüşlü Evrenlere, Özallara sığındı haliyle. Türkiye’nin son kırk yılına bakın, uzun Caligula iktidarını göreceksiniz. Dinciler üzerine geldiler, ahlaksızlığı din edindiler. Yasa işliyor, din çoğaldıkça ahlak azalıyor. Sonuna yaklaşıyoruz.

***

Bir de çok eskilerden kalma “Ölüler Kitabı” var elimizde. Eski Mısır’da “öte dünya” yolculuğunda ölüye eşlik edecek metinlerin bir derlemesi. İnanış özetle şöyle: Ölen kişinin kalbi Osiris, İsis, Neftis ve Anubis karşısında tartılır. Ölenin kalbi İsis'in taşıdığı doğruluk tüyü ile kıyaslanacaktır. Demek ki kalbiniz tüyden hafif olacak. Tüy ağır gelir ise bu kişinin kötülüklerinin daha ağır geldiğine delalettir, azap onu beklemektedir. Eğer tüy hafif gelir ise bu da kişinin iyiliklerinin daha ağır geldiğine delalettir, kişi İsis ile birlikte cennete gidecektir.

Tartı her zaman düzgün çalışmadığından mı bilinmez, kitapta bir de garantili dua var. Bir tür olumsuz ikrar da sayabiliriz.

"Hiç kimseye kötülük etmedim.

Yakınlarımı bahtsızlığa sürüklemedim.

Gerçek evinde alçaklık etmedim.

Kimseyi gücünün dışında çalıştırmadım.

Benim yüzümden kimse korku duymadı,

yoksulluk ve acı çekmedi, bahtsız olmadı. Tanrıların kötü gördükleri şeyleri hiçbir zaman yapmadım.

Kölelere kötü muamele etmedim ve ettirmedim. Kimseyi aç bırakmadım…” diye başlıyor. “Ben temizim, temizim, temizim...” diye sona eriyor.

Bütün kutsal kitap masallarının kaynağıdır bu dizeler. Ancak sık sık kopya edilip, güncellendiğine göre kötülüğün yeryüzünden kalkmasına vesile olamamıştır. Çarpık bir düzende temiz kalmak imkansızdır.

***

Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, “Ne yazık ki önce ‘ahlak ve maneviyat' diye iktidara gelen bu arkadaşlarımız ne pozitif hukuk kuralları bıraktılar ne de ahlak bıraktılar” diye yakındı birkaç gün önce. “Arkadaşlarımız” dedikleri iktidar partisinin yöneticileri. Bu “arkadaş” da vaktiyle Anayasa Mahkemesi’nin başıyken, bugün yakındığı partinin laikliğe karşı fiillerin odağı olduğuna karar vermiş ama anayasa tersini emretmesine rağmen oylama yapıp kapatılmasını engellemişti. Her şey suçun sabit bulunduğu ama cezasız kaldığı o kararla başladı bir anlamda.

Güç insanı bozar. Güçlendiler, etraflarını kişilik fukarası, yağcı, yalaka tiplerle doldurdular. Bazıları öyle ahlaksız ki, Caligula’nın atı yanlarında saygıdeğer kalır. Lideri peygamber ilan ettiler, tanrılaştırdılar, sonra da kendi yaptıkları puta tapmaya başladılar. “Beka” diye dövünmelerinin nedeni bu, Caligula düşerse hepsi düşer…

***

Ahlaksızlık öteden beri varsıla hizmet eden düzenlerin alamet-i farikasıdır. Oluyor kaçınılmaz olan, çürüyor düzenleri. Ama bunu düzeltecek bir peygamber daha gelmeyecek. Gelse ne, tarih inancınızın sizi ahlaklı kılma gücü olmadığını söylüyor. Şair Adonis’in dediği gibi, kötülük yapmamasının tek nedeni inancı olan insanlardan korkmalısınız…

Eşitlik ve özgürlük olmadan, toplum ayağa kalkmadan ahlak, erdem ve iyilik bulamazsınız. Bu düzeni, bu denklemi değiştirmekten başka yol yok öyleyse.