Kadim ikili: İslamcı ve Siyonist

İsrail Başbakanı Siyonist Bünyamin Netanyahu, AKP Cumhurbaşkanı İslamcı Tayyip Erdoğan'ın İsrail politikasını açık etti geçen gün. Önce "Türkiye'ye gitmeyen tek İsrailli sanırım benim" dedi, sonra "Bir zamanlar Erdoğan bana her üç saatte bir Hitler derdi. Şimdi altı saatte bir diyor ama tanrıya şükür ki ticaretimiz büyüyor" diye ekledi.

Demek görünüşün tersine iyiyiz. Giderek daha az hakaret ediyoruz ve giderek daha çok ticaret yapıyoruz. Askeri anlaşmalarımız hakaretlerden hiç etkilenmiyor, kesintisiz sürüyor. “Madem İsrail’i Hitler yönetiyor öyleyse bozalım anlaşmaları” demek akıllarına gelmiyor yani. Ayrıca anlıyoruz ki Türkiye’ye gelip gitmeyen tek İsrail yöneticisi Netanyahu’dur. Diğerleri sık sık gelip gitmekte, AKP rejiminin yöneticilerinin misafiri olmaktadır. 

Ne kadar küfür o kadar dostluk! Türkiye’nin sağcı siyasileri İsrail’e ne kadar küfür ederse ilişkileri o kadar iyidir, diyebiliriz. 

***

“İsrail ile Türkiye arasında metres ilişkisi var”; Yalçın Küçük hallerini böyle özetlemişti vaktiyle. Yeni değil, İsrail’in kuruluşunda Osmanlının katkısı büyük. 1948’de “İsrail Bağımsızlık Bildirisi”ni okuyan İsrail'in ilk başbakanı Davut Ben Gurion eğitimini İstanbul’da tamamladı. Fes giydi, iyi bir Osmanlı gibi yaşamaya çalıştı. Ortalıkta henüz bir İsrail Devleti olmadığına göre kendisini Osmanlı saydığını da tahmin edebiliriz.  İkinci Cumhurbaşkanı İshak Ben-Zvi İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. Babası 1897 yılındaki Siyonist kongresinin organizatörlerinden biriydi ve 1952 yılında Knesset tarafından “İsrail Devleti'nin babası” olarak taltif edildi. Aile İsrail için o kadar önemlidir. İlk Dışişleri Bakanı Musa Şaret İstanbul’da okudu, Osmanlı Ordusunda subaylık yaptı, Çanakkale’de savaştı. Bunlar, İsrail kurucularıdır ve Osmanlıya çok şey borçludur.

“Panislamist” Abdülhamit’e de çok borçları var. Hamit, İsrail Devletinin kuruluşunu finanse eden Rothschild ailesi üyeleriyle defalarca görüştü, borç aldı, aile üyelerine birçok defa nişan takdim etti. Rothschildlerin, Filistin'de kurdukları ilk koloniler onun rızasıyla mümkün oldu. Çok övünüyorlar ama Osmanlıdan Cumhuriyete miras kalan o borçlar Lozan Antlaşması gereğince “dünya bankeri” aileye geri ödendi. Yani Hamit’in hovardaca harcamalarının faturası fukara halkımıza miras kaldı. 

Bu karmaşık olaylar zinciri içinden birini seçip almayı ve onun üzerine Hamit güzellemesi yapmayı çok seviyorlar, malum. Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzl görüşme talep ettiğinde reddetmiş ve “benim Filistin’de satacak toprağım yok” demişmiş. Herzl, İstanbul’a 1896 Haziran’ında geldi, dedikleri gibi Hamit görüşmeyi kabul etmedi. Ama bir hafta sonra gazeteci kimliğiyle Sadrazam Halil Rifat Paşa ile “Filistin sorunu”nu görüştü. Haziran sonunda Saray Herzl’e “Mecidiye Nişanı” verilmesine karar verdi! İki yıl sonra Alman İmparatorunun refakatinde tekrar İstanbul’a geldi. Herzl, İstanbul’dan Kudüs’e gitmekte olan Alman İmparatorunun yolu üzerindeki ziraat okulu Mikveh İsrael’de bando mızıkalı törenle karşılandı. 1901’de tekrar Abdülhamit’in huzuruna çıktı. Sultan ona, “Ben daima Yahudilerin dostu olmuşumdur, daima da öyle kalacağım. Gerçekten ben sadece Müslümanlara ve Yahudilere dayanmaktayım. Diğer tebaam hakkında aynı emniyeti besliyorum diyemem” dedi. Abdülhamit zulüm gören Yahudilerin iltica edebilmeleri için imparatorluğun bütün sınırlarını Yahudilere açık tuttuğunu söyledi. Ayrıca Herzl’e ikinci kez “Mecidiye Nişanı” verilmesine karar verdi! Herzl bir Osmanlı kahramanıdır…

Bir sonraki “iyi ilişki” dönemi yine bir sağcı iktidara, Adnan Menderes dönemine denk geliyor. İsrail Başbakanı Ben Gurion’un uçağı 1958 yılında gizlice Ankara’ya indi ve gizli bir ittifak yapıldı. 1996’da Necmettin Erbakan’ın Başbakan, Tansu Çiller’in yardımcısı olduğu dönemde bu ittifak yeni bir anlaşmayla perçinlendi. Yeni anlaşma askeri ve istihbari pek çok alanda derin ilişkiler öngörüyordu. “Gizlidir” ve kapsamını bilemiyoruz. 

İsrail Türk sağına, Hamit’i de içine katarak söylüyorum, çok şey borçlu. En çok da Menderes ve Erbakan’a borçlu. Çok küfür ettiler ve çok uyumlu çalıştılar. Erbakan her baktığı yerde bir “Siyonist oyunu” görüyordu. O oyunların en büyüğünün altına imza atmaktan geri durmadı. İsrail, Tayyip Erdoğan’a da çok şey borçlu; çok küfür ediyor ve çok uyumlu çalışıyor. Netanyahu şahidimizdir!

***

Yalnız sonuncusunun İsrail’e özgü bir tavır olmadığını söylemem gerek. AKP’nin ilk yıllarıydı. Basın henüz ölü ele geçirilmemişti. Yeni başbakan hakkında bir CIA raporu haber edilmişti. "Sık sık yanlış yapar. Yanlışını fark edince geri adım atmak yerine ısrar eder. Sonra pişman olur, korkar, telafi etmeye çalışır..." CIA analizi böyle diyordu.

2012’de dolaylı bir gözlem daha yayınlandı. Rapor CIA’in “profilleme masası”nı kuran ve dünya liderlerinin psikolojilerini takip eden Prof. Dr. Jerrold Post’a aitti. Post, “politik paranoya”nın kitabını yazmıştı. Politikacıların korku-öfke sarmalında nasıl bir paranoya içine hapsolduklarını, düşmanların ve komploların varlığına inanıp etrafındaki insanları da bu enerjiyle bir arada tutan liderlere dönüştüğünü anlatıyordu. Ama Erdoğan konusunda dikkatliydi: “Erdoğan psikolojik olarak sağlıklı bir lider. Ama farklı kazanılan seçimler, övgüler, karar verme süreçlerini etkileyebilir. Geriye dönmek ister mi, göreceğiz. Fakat onun artık tarihe geçme gibi büyük bir hayali var” diyordu. 

Wikileaks belgelerinden gözlemin diplomatik olmayan biçimine vakıfız. Amerika, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a güvenmiyor, misal. “Dünyaya bakış açısı, hiçbir zaman gerçekçi olmamıştır” diyor. “Kimseye pek güveni olmayan biri ve etrafında sözünden çıkmayan dar çemberden oluşmuş bir danışman grubu bulunduruyor. Her ne kadar atıp tutuyor ve gürlüyorsa da gücünü kaybetmekten korkuyor” diye devam ediyor. Finali şöyle: "Allah'a inanıyor ama güvenmiyor…“

Mavi Marmara ve “Van münit” olayında göründü. Yanlış yaptı, yanlışını anlayınca geri adım etmek yerine ısrar etti. Sonra her iki konuda da derin tavizler verdi. Netanyahu’nun söylediği işte budur. 

***

İsrail haritasız bir ülke. Mevcut sınırları fiili sınırları. “Vaat edilmiş ülke” diye adlandırdıkları “teorik” sınırları var bir de. Her halükârda Filistin topraklarını işgal ve ilhak ederek sürekli genişliyorlar. Bu genişlemede en büyük destekçileri Körfezin Petro-Dolar şaşkını Müslüman ülkeleri, tabii Mısır ve Türkiye. Bunlar birleşip Suriye’yi düzlemek için kiralık cihatçılarla sefere çıktıklarından beri en büyük desteği İsrail’den aldılar. İsrail, “Müslüman müttefikleri” pes edip çekilmesine rağmen hâlâ Şam’ı bombalayıp duruyor. Karşılığında o Müslümanların göz yummasıyla on yılda bir sınırlarını genişletiyor. Bunu herkes biliyor, Tayyip Erdoğan da biliyor. Trump planının arkasından mecliste İsrail’in sürekli değişen haritasını gösterdi. Bağırdı, çağırdı. Peki ne oldu? Hiç. Belli ki Kudüs gidici…  

Pazar günü İsrail’le son gizli anlaşmanın mimarı Erbakan’ın yakın çevresinin, Saadet Partisi’nin, “Kudüs mitingi” var. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da katılacağını açıkladı üstelik. Toplanıp hep birlikte İsrail’e, Siyonistlere küfür edecekler yine. Emin olun iki ülkenin ilişkileri hiç etkilenmeyecek!

Netleşti tablo: İslamcılarla Siyonistlerin metres ilişkisi var!