İki 31 Mart

AKP’nin kolay teslim olmayacağı 31 Mart’ı 1 Nisan’a bağlayan gece resmi devlet ajansı AA’nın veri akışını durdurması ile anlaşılmıştı aslında. Bir siyasal organizmadan çok bir çıkar organizasyonuna benzeyen bu oluşumun tarihi İstanbul ve Ankara Belediyeleri ile başlıyor çünkü. Teslim ederlerse düşecekleri tartışmasızdır.

Öğrenciliği ve askerliği artık devlet sırrına dönüştüğünden geçiyoruz. Bu durumda tarihi 1994 yerel seçimlerinde elde ettiği yüzde 25'lik oy oranı ile İstanbul büyükşehir belediye başkanı seçilmesi ile başlıyor. Belediye ile büyüdü, zenginleşti. O günden 31 Mart seçimlerine kadar İstanbul’un fiili belediye başkanı olmaya devam etti. Kimseye bırakmadı yönetimini, mutemet adamlarını atadı, yapılacak işlerin hepsine bizzat karar verdi. İstanbul Belediye Başkanlığı 1994’ten bu yana Tayyip Erdoğan’dadır.

Ankara Belediyesinin de İstanbul’a paralel bir tarihi var. 1994’te Melih Gökçek’e bırakıldı. Yirmi yıl sonra, 2014’te yapılan yerel seçimlerde beşinci kez aynı göreve seçildi. Demek ki hiçbir şartta buna seçim demek mümkün değildir. Zaten seçimle gelmediği için seçimle gitmedi. Tayyip Erdoğan tarafından istifaya zorlandı ve Ankara’nın da fiili başbakanı Tayyip Erdoğan oldu.

Demek ki iki belediyeden değil iki “ayanlık”tan söz ediyoruz. İkisinin de düşeceğini hissetmişti, eski adamlarını görevden aldı ve düşüşü durduracaklarını umduğu iki yeni adamını atadı. 31 Mart’ta ortaya çıkan sonucun önemi burada işte. Tayyip Erdoğan kendisine sarayın kapılarını açan iki büyük ayanlığı kaybetmiş oldu.

Artık tarihimizde bir değil iki 31 Mart var. İki gerici kalkışma benzer bir sonla tarihe kaydedilmek üzere. Son sultan sarayında esarettedir. Abdülhamit’i düşünmekte, sonlarının benzememesi için dualar etmektedir.

***

Yalnız 31 Mart’lar arasında kurulan paralellik bana ait değildir. AKP yandaşları, 31 Mart’ın ikincisinde, birincisinin rövanşının alınmasının planlandığını açıkça yazıp beyan ettiler zaten. Erdoğan, “31 Mart sadece belediye değil beka seçimidir” derken bunu kastediyordu. Yandaş rektörlerinden biri, Osmanlı Devleti’nin 31 Mart’ta başlayan ve 9 yıl devam eden süreç sonunda yıkıldığını belirtip, “31 Mart Vakası, bu milletin ve devletin değerlerine yapılan bir saldırıdır” derken, Erdoğan, 31 Mart’ın CHP zihniyetiyle hesaplaşma günü olacağını söylerken, “Zillet ittifakına 31 Mart’ta bir Osmanlı tokadı yakışır” diye yol gösterirken akıllarında hep bu vardı. Örnekleri çok; Aile Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, "Türkiye'nin 2023 yılı hedefine ulaşmasında 31 Mart önemli ve kritik bir dönemi arz ediyor” diye buyurdu. Parti Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "2023'e doğru giderken 31 Mart son virajdır. Bu son virajı geçip düze çıkacağız" diye tamamladı. Beyanlarına göre 2023’te 1923’ün bütün sonuçlarını ortadan kaldıracaklardı. Bunun için ikinci 31 Mart’ın tamama ermesi gerekiyordu.

İkincisinde birincisinin rövanşını almayı planlıyorlardı. İkincisinde de birincisinde olduğu gibi geri püskürtüldüler. İlkinde olduğu gibi ikincisinden sonra da Sultanlık ve Saray ayakta kalmayı başarmıştır. Gerici ayaklanmayı püskürtenler böylece Sarayı ve Sultanı kurtardıkları kanısındadır. Püskürttüklerini ancak sarayı yıkarak durdurabileceklerini görmemekte, bilmemektedirler. Şikayet ediyor değilim, iyidir, yeni bir Cumhuriyete ulaşmamıza vesile olacaklardır.

***

İlki 31 Mart 1909’da, demek ki 110 yıl önce başlamıştı. Abdülhamit iktidarındadır. Yobazlardan oluşan bir güruh “şeriat isteriz” çığlıklarıyla ayaklandılar. Hamit sarayında olup biteni sessizce izlemekle yetindi. Başarırlarsa baş ağrısı İttihatçılardan kurtulmuş olacaktı nihayetinde. Abdülhamit sinsiliği ile nam salmış bir tuhaf ademdir. Gericidir ama bugünün Hamitcileri Hamit’ten daha gericidir.

Ayaklanma tamamen bastırıldıktan sonra Abdülhamit alaşağı edildi ve Selanik’e sürgüne gönderildi. Devirenler yerine Hamit’in kardeşi Mehmet Reşat’ı oturttu. Kurulan üç Divan-ı Harp’te yargılananlardan 70’i idama, 420’si çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı. Ayaklanmanın sembol isimlerinden Derviş Vahdeti 19 Temmuz 1909’de idam edildi. Önünde ipe çekildiği Ayasofya Camisi’nin müezziniydi. Nakşibendi tarikatı üyesiydi. Said Nursi’nin de yazdığı Volkan gazetesinin kurucusuydu. Sarayın desteğini alan gazete İslamcılık propagandası yapıyordu. Doğan Avcıoğlu “31 Mart’ta Yabancı Parmağı” adlı kitabında bu tabloya bir de İngiliz Emperyalizmini ilave eder ki, emperyalizme sırtını dayamadan gericilik mümkün değildir.

110 yıl sonra yeniden her şey yerli yerinde. Sultanlar, saraylar, nevzuhur dervişler, gerici gazeteler, emperyalizmin kışkırtıcı parmakları, her boydan Nakşi tarikatçıkları, saray yalakası soytarı bürokratlar tarih sahnesinde tutunmak için debelenip duruyor. Yalçın Küçük’ün deyişiyle “Türkiye’nin uzun 31 Mart’ını” yaşıyoruz hâlâ. Yalnız 31 Mart’ta İstanbul’da ve Ankara’da basılmışlardır ve direnme emareleri göstermektedirler. Esası 31 Mart’ı Uzun 31 Mart’ın dışına doğru uzatmaktan ibarettir. Sonunda yenilmeleri kaçınılmazdır.

İlk 31 Mart’ı 10 yıllık uzun bir iç-dış savaş izledi. İçerdeki ayaklanmaların tozu dumanı Dünya Savaşının rüzgarına kapıldı. 1919’da iç-dış savaştan geriye kalanın ayakta kalacağı anlaşılmıştı. Artık yıktıklarını yeniden yapabileceğimizi biliyoruz.

“Hareket Ordusu” beklentisi çoktan yıkıldı. Dağıldılar ve hep birlikte gericileştiler. İmamoğlu’nun Anıtkabir defterine yazmasına bile tahammül gösterememektedirler. Çünkü ikinci 31 Mart’ın çarpışmaları ilkinden daha kanlı olmuştur. Pek çok askerimizi ve aydınımızı öldürdüler veya esir aldılar. Orduyu lağvedip, devleti ele geçirmeyi başardılar. Ergenekon-Balyoz davaları sırasında "hukuki süreç devam ediyor" diyorlardı. Sonra ortada bir hukukun da sürecin de olmadığı anlaşıldı. Fakat 31 Mart’ta düştüler. Şimdi "sayım süreci devam ediyor" diyorlar. Birincisinde devleti esir almışlardı, ikincisinde seçimi bitiriyorlar. Süreç ve sayım devam ediyor!

***

Sonuna yaklaşıyoruz. Düştüler. “Acımadı ki” numarası yapabilmelerinin tek sebebi CHP’nin laikliği cami avlusuna bırakıp kaçması. Biliyoruz, acıları büyüktür.

Biz ise “halka doğru” yöneldik, Selanik’ten mahrumduk, Dersim’i bulduk. Küçüktür ama mevsimin değişmesinin müjdecisidir. “Dağlarına bahar gelmiş memleketimin…” Bahar, sosyalizm kokulu Dersim esintisidir.

Uzun 31 Mart’ı kapatıyoruz. Öyleyse yeniden haykırıyoruz; kahrolsun istibdat ve yaşasın hürriyet!