Hurma tadında deli sorular

İvana Sert, Müslüman olmadığını ama namaz kıldığını açıkladı sosyal medya hesapları üzerinden. Paylaşımına iliştirdiği fotoğrafı mini etekliydi.

Merak edip yokladım; “özellikle Türkiye'de tanınan” diye tarif ediliyordu özelliği.  Sırp-Türk televizyon kişiliğiydi, sunucuydu, stilistti, moda tasarımcısıydı, tescilli manken, iş kadını ve girişimciydi. Bitmedi, “nadiren” de olsa oyuncu ve yazardı. Bu kadar niteliği olan ve bu kadar işle uğraşan birinde kafa karışıklığı ve tercihlerde sıkıntı normaldi aslında. Hıristiyan olduğunu unutmuş ve kendini namaza vermiş olabilirdi. Hangi inancınki üzerine alır ve yapar bilmem ama tanrı taksiratlarını affetsin!

Bir sosyal medya şahsiyeti, “mini eteğini türban gibi kullanıyor” dedi bu paylaşım üzerine yorum yaparken. Demek bütün kafayı değil, sadece temporal beyin lobunu örtüyor. Olsun yine de örtüyor...

Bir başka takipçisine göre İvana Hanımın bu paylaşımı bir tür iş dilekçesiydi. Türkçesi yeterli olmadığı için “namaz kılıyorum” deyip geçivermişti. Aslında demek istediği şöyleydi; “Babam AKP Belgrad il başkanı, ben Erdoğan hayranıyım. En büyük hayalim TRT'de program yapmak...”

Dilekçesi işleme konuldu mu konulmadı mı bilemeyiz. Ama bu küçücük paylaşımıyla bile bir sürü deli soruya yol açtı hanımefendi. Mesela, Müslüman değilken namaz kılması caiz midir? O namaz kılarken yanında namaz kılanların namazı bozulur mu? Müslüman olmamakla birlikte namaz kıldığına göre yarım kadın mıdır, yoksa taş gibi bütün kadın mı?

Bizim takıldığımız yer ise başka. İvana Sert gibi on parmağında on marifet hoş bir hanım efendi bile iş isterken Müslüman görünme ihtiyacı hissetmişti nihayetinde. Gerçi mini etekli pozu henüz mevzuya çok uzak olduğunu gösteriyor ama olsun. Erken hidayete ulaşmış Tuğce Kazaz ve Niran Ünsal’ın yanına staja gider, Havuz Bingöl’den ders alır, düzeltir o da imajını!

***

Hidayet dedim de aklıma geldi; eski basketbolcu Hidayet Türkoğlu saraya danışman olduğu için Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanlığını bıraktı. Üzücü olaydı bu. Bırakmasına hiç gerek yoktu hâlbuki, danışmanlığını üstlendiği beyefendinin arka bahçesi zaten oraları. TRT’de yayınlanacak bir diziye bile kendi karar veren müstesna bir şahsiyetten söz ediyoruz!

Bu kadar ilgisiz alakasız insana ne danışır bilemeyiz ama saray danışman sayısını 24'e tamamladı. Bu mevcut bakanlık sayısına eşit. Sarayın “danışman” adıyla atadığı memurlarından yasa dışı bir hükmet kuruldu yani.

İltizam sistemi geri geldi haliyle. Bütün devlet olanakları saraya yakın mültezimlere dağıtılıyor. Sadece bu dağıtımın ne karşılığı olduğunu bilmiyoruz, o kadar!

Öyle bir yağma ki bu “Milletin a... koyacağız” demesiyle ünlü Mehmet Cengiz zenginlikte 323 basamak atladı. Yani millete karşı hissettiği menfur emeline ulaştı aslında, gelin görün ki bundan milletin haberi yok.

***

Ne diyorduk? Saray… Saray mensubu geçtiğimiz günlerde torun torbasını toplayıp Muhammet Ali’nin ABD’deki cenazeye koştu. Yandaş havuzunun haberine göre cenazede bir de konuşma yapacak, caka satacaktı. Ama öyle olmadı. Cenazede konuşma yapma talebi aile tarafından reddedildi. Demek konuşma talebi aileden değil kendisinden gelmişti.

Sonra Erdoğan’ın başka taleplerinin olduğu, bu taleplerinin de ailece kabul edilmediği öne sürüldü. Kâbe örtüsünün bir parçasını tabutun üzerine koymak istemiş, “Biz sonra koyarız” diye reddedilmiş, örtü elinden alınmıştı. Diyanet Başkanı Mehmet Görmez’in Kuran okuması isteği de geri çevrilmişti. Dayak yemişti özetle. O kadar kutlu bir kişiydi ki Muhammed Ali’nin giderayak savurduğu yumruk onun burnunu kırmıştı!

Geçtik hepsini, nasıl olsa partili cumhurbaşkanı, düştüğü durumu partisi düşünsün. Ama bindiği uçak 100 kilometre yol gitmek için 1000 litre benzin tüketiyor. Gidiş geliş 20 bin küsur kilometre, tonlarca yakıt demek bu. Torun torba cümbür cemaat gittiler, konakladılar, yediler içtiler. Mevzu merhumun Müslüman olması ve bizim âdemin sırf bu nedenle merhuma değer vermesi… Bizim vergilerimizle dini vecibelerini yerine getirdi, aşağılandı geldi. Allah kabul etsin de bize ne birader?

***

İvana Sert’in namazı kadar olmasa da çarpıcı bir saray çevresi haberi daha… RTE’nin konuşmasından çok duygulanan Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın ağlarken fotoğrafı yayınlandı. O kare en az Akar’ın şahitliği kadar çarpıcıydı. Yayınlanan şey aslında yediği darbelerle çağ atlamaya zorlanan kurmaylığın fotoğrafıydı. Yalnız atlarken düşmüş, ağzı burnu yamulmuştu. Olur o kadar!

Bir  "Takşak" Doğan Paşa vardı 90’lı yıllarda. Zamanın Başbakanı Tansu Çiller ile uyum içinde çalıştığı için az çekmemişti. Hakkını yediğimizi düşünüyorum şimdi... Pek gevezeydi komutan. "Konuşmak ah ne hoştur yıldızların altında" başlığıyla haber yapmıştım onun için. Amiri konuşurken ağlayanını göreceğimi hiç düşünememiştim. Mahcubiyetim bu yüzden!

Yarım akıllı bir imamın topladığı tuhaf bir cemaatin bir iki darbesiyle yerle bir olan ordu... Ağlamaktan başka elinden ne gelir? Meclisi de, yargısı da öyle aslında. DGM'lerden yakınırken, önce özel yetkililere sonra asliyelere düştük. Sırf subay diye yıprattığımız DGM hâkimlerinin bedduası tuttu sanırım. Teslim ediyorum, hâkimmiş onlar, şimdikiler gibi çaycı değilmiş!

Hulusi Akar’ı türbanlılar arasında öyle uysal oturur görünce aklıma geldi bu da: Ramazanda yiyip içenleri dövüp “Allah ıslah etsin” diye bırakan, cahil diye aşağıladığımız Yedi Sekiz Hasan Paşa'yı rahmetle anıyoruz. Bugünkülere bakınca pek değerli bir paşa olduğunu, duruşuyla bugünkü paşalara yol gösterdiğini anlıyoruz. O da sultanın gariban bir yancısıydı nihayetinde!

Yedi Sekiz Hasan Paşa'ya hakkını verin. Heykelini dikin (gerçi o da günah değil mi?) karargâhın kapısına. Âmin!

***

Büyük demokrasi kahramanı Ahmet Altan, ekürisi Yasemin Çongar ve önemsizi Yıldıray Oğur’un sanık olarak yargılanacağı Balyoz Kumpası davasına,

İsmail Beşikçi’nin, HDP'nin başkanlık sistemiyle ilgili siyasetini eleştirip, "Kürtlerin, parlamentoyu ikna etmeleri zor olabilir. Ama Başkan'la daha etkili bir pazarlık yürütülebilir" demesine,

“Bulun yahu şu diplomayı, yayınlıyor musunuz, ne yapıyorsunuz” sıkıntısına yer kalmadı bu hafta. Karaman’da çocukları toplayıp Ramazan şenliği yapan Ensar artık sevimsiz bir konu. İvana Hanımefendinin diktiği tüyden belli, tam “hurma cumhuriyeti” kıvamındayız. Vaka seçimlerimiz de o kıvama göre haliyle…

Sorduğumuz politik sorulara da çekin düzen veriyoruz bu hafta: Acaba Budist olup hacca gidebiliyor, Bahai olup oruç tutabiliyor muyuz? Ne bileyim Hindu olsak ve kan tahlili yaptırsak kanı bozuk olmaktan kurtuluyor muyuz? Müslüman iken papaza el etek çekebiliyor muyuz mesela?

İftar saati gelmeden yanlışlıkla okunmuş ezan kıvamında bir dönem bu. İmama uyanın vay haline. Yiyip içiyoruz ama biliyoruz ki hepsi günah. İmamın hanesine yazılıyorsa ne ala, yok günah bizimse yandı gülüm keten helva.

Bitiriyorum; Dilimde tuhaf bir hurma tadı, aklımda deli sorular!