Gazetecinin işi 'cumhuriyet'i savunmaktır

soL’da “Nuray Mert neden kustu?” başlıklı yazımın yayınlanmasının üzerinden yaklaşık 10 ay geçti. Yazı 1 Kasım’da yayınlanmış, demek ki Ekim’in son gününde yazılmış. Mevzusu da 29 Ekim vesilesiyle Nuray Mert’in Cumhuriyet ve laiklik üzerine yazdığı ağır bir yazıydı zaten. Cumhuriyet kutlamalarını görünce midesi bulanmış ve üzerimize kusmuştu hanımefendi. Fakat talihsizlik, o kusmuğun çoğu yazdığı gazetesinin üzerindeydi. Nuray Mert kusmakla meşgulken gazetesinin yazarlarını ve yöneticilerini gözaltına aldılar. Çoğu o gün bu gündür hâlâ içeride. Fakat davanın ilk duruşmasının görüldüğü gün de ağır bir yazı yazdı Nuray Hanım. Yine midesi bulanmıştı; Evrim teorisine karşıydı, müftü nikâhının yanındaydı. Laik cumhuriyete karşı değil mi yazarımız, başka ne yazacak?

Fakat bu kadar kusmuğu taşıyamadı gazete, bir yıl sonra Nuray Mert’in işine son verdi. O kararla ortalık bir parça rahatlamış görünüyor ama daha geride Ahmet İnsel var, Aslı Aydıntaşbaş var, Aydın Engin var…

Bir de kusmuk kokularına bir yıldır dayanan, sesini çıkarmayanlar... Yeni yeni dillendiriliyor içerideki gericilikten duyulan rahatsızlıklar. Yazarlar “yetmez ama evetçi çeteleşme”den söz ediyor mesela. Can Dündar'ın bütün bunlardaki rolü konusunda ise sadece utangaç bir homurdanma var. Tabu onun rolünü konuşmak. Daha bir yıl önce potansiyel kahraman adayımızdı çünkü. Hatta CHP’nin başına geçip ülkenin makûs talihini yenmesine aracılık edeceği bile söyleniyordu. Zeki, yakışıklı, eli kalem tutuyor, ağlak bir ifade kondurabiliyor yüzüne. Aydın camiamızın bir tür Küçük Emrah’ı. Daha ne aranacak! Sonuçta Alman idarecilerin yanında dalkavuk pozisyonu almak düştü payına ama olsun. Kahramanlar kolay ölmez nasılsa!

***

Her neyse, Nuray Mert artık başka yerde kusacak, bu iyi. Burnumuzu tutup geçecebileceğiz mesela işini icra ettiği yerin önünden. Olmadı başımızı çevireceğiz ki büyük lüks.

Şu işe bakın, Nuray Mert’le yakın zamanlarda Akif Beki de kovulduğu yazdığı gazeteden. Gerçi gazetesi sahibiyle birlikte AKP’ye biat etti ama bunu da bir kazanım saydığımızı saklamıyoruz. Akif Beki bir süre sidikli havuzun serin sularında kulaç atmayacak. Yandaştan bunalana bu da az şey değildir.

Bütün bu isimleri “gazetecilik” kavramı üzerinden konuşmak tuhaf ama zamanın ruhuna da pek uygun uygun. Redhack’ın sızdırdığı belgelerden öğrendik, Nuray Mert iktidarın basın temsilcisiydi. Akif Beki zaten asıl ününü siyasi sözcü olarak yapmıştı. Adının “Akif Dediki”ye çıktığı zamanlar çabuk unutuldu. AKP’nin Hürriyet nezdindeki temsilcisi olarak atanınca gerçekten gazeteci sanmaya başlayanlar oldu. Hande Fırat’ı da “Ankara Temsilcisi” sanıyorlar mesela. Doğru ama bakın bakalım kimin Ankara temsilcisi?

Eğer bu değerli temsilcilerin kovulmalarından bir anlam çıkarmak istersek bu ancak siyasi bir anlam olabilir. Aydın Engin’in değerli zevcesi ve “yetmez ama evet” yoldaşı Oya Baydar’ın iddia ettiği gibi bunlardan basın ve ifade özgürlüğüne değin en ufak bir anlam çıkmaz. Bu yolla Cumhuriyet üzerindeki gerici ağırlığın küçük bir kısmından kurtulmuştur sadece. Doğan gurubu ve gazetesinde ise Abdülkadir Selvi var, Ahmet Hakan var, Ali Boratav var, Erdoğan Aktaş var. Kim ne yapsın artık Akif Beki’yi.

Basın özgürlüğü uzun zamandır büyük bir yalandan ibaret. İktidarın tapulu malı basın. Kendini gazeteci sanan kurbağalar ölmesin diye sidikli bir havuz oluşturdu ve “gazeteci”ler orada debelenip duruyor. Aklı başında bir insanın bakmaya, duymaya tahammül edemeyeceği, kakafonik bir koro hep bir ağızdan aynı şeyi söyleyip duruyor: İktidar haklı… İktidar haklı demeyeni iktidarın haklaması da iktidarın hakkı! Oya Hanım ne basını?

***

Akif Beki, Nuray Mert gitti. Fuat Uğur yerinde duruyor. Nereye gidecek? Durduğu yer zaten yalancılığın son durağı. Nakşiliğin en paragöz kolunun yayınında yazıyor. Yaranacağım diye rüyasında gördüğü ipe sapa gelmez şeyleri haber diye yayınlıyor. O ipe sapa gelmez şeyleri yazdığı için para alıyor.

Bir fotoğraf bulmuş arşivde. Fotoğrafta kendisi, Tayyip Erdoğan ve bir de ne görelim, İlhan Kesici var. Daha doğrusu İlhan Kesici’ye benzeyen biri var ama benzemesi yetmez, İlhan Kesici’nin ta kendisi var. Muhalefet partisi CHP’yi eleştirmek ve reisten aferini kapmak için bundan daha iyi bir fırsat olur mu?

Yayınlıyor fotoğrafı, üzerine bir çuval da yalan uyduruyor. Fakat fotoğraftaki kişinin İlhan Kesici olmadığı ortaya çıkınca gazetesi “köşe yazısı”nı internet sayfasından kaldırıyor. Yanılmış, öyle diyor Fuat Uğur. Sanki diğer yazılarında yanılmamış gibi yazmayı sürdürüyor.

İkiye ayrılıyor gazeteciler AKP iktidarında. Bir yanda Fuat Uğur gibi hayali gerçek olan gazeteci müsveddeleri var, bir yanda işsiz, esaret altında acı çeken, direnen, dayanan gerçek gazeteciler.

Nuray Mert gitti evet ama Cumhuriyet kurtulmuş falan değil. Her yönden her yandan saldırıyor Cumhuriyet düşmanları. Artık hattı müdafaa yok sathı müdafaa var!

(Bu yazı haftalık siyasi dergi BOYUN EĞME'nin 18 Ağustos 2017 tarihinde yayınlanan 88'inci sayısında yer almıştır.)