El kırıldı, dil kaydı, bele bakıyor ülke!

İktidarda bir tutarlılık kaygısı yok, bu görünüyor. Alabildiğine pragmatistler. Durumun gereklerine göre en tutucu göründükleri inançlarında bile revizyona hazırlar. İsrail’le, Rusya’yla, Suriye’yle savaşın eşiğine geldikten sonra neredeyse saatler içinde yaptıkları politik kıvırtmalara bakın. Tek kelimeyle göz yaşartıcı bir uyum yeteneği bu. Hatta geçtiğimiz hafta NATO kaynakları, Türkiye’nin NATO’da görevlendirdiği subayların Rusya, İran, Çin yanlısı olduğundan yakınıyor, bunun büyük bir güvenlik riski oluşturduğundan söz ediyorlardı. Hâlbuki hepimiz arkadaşların Amerikancı olduğundan eminiz. Hatta şimdi kayıp Cüneyt Zapsu 2006 yılının ilk aylarında American Enterprise İnstitute'un Washington’da düzenlediği bir toplantıda “Bu adam saf bir adam. Sömürmek kötü bir kelime, ama kullanmak… Bence onu devirmek, kanalizasyona bırakmak yerine, kullanın” diyerek bağlılıklarını çok veciz bir biçimde ifade etmişti vakti zamanında.

Peki ya o kavgalar, sert sözler neydi diyeceksiniz. Söylerler, söylerken söylediklerini bilmezler. Tepkiyle karşılaşırlarsa vazgeçerler, karşılaşmazlarsa tekrar ederler, ısrar ederler ve daha ağırını söylerler. İktidar üslubudur bu. İfrat ile tefrit arasında gidip gelirler her eylemlerinde.

***

Ancak bir ısrar var, bunu da görüyoruz. İktidarın pragmatik davranmadığı, geldiği günden beri tekrarladığı, arkasında durduğu tek bir iş var. Kadınlara çocuk doğurtturma ısrarıdır bu. Şaka değil, hayır! Örnekleri sıralıyorum:

2009. Başbakandı. ''Uluslararası Örnek Kıdemli Vatandaşlar Kongresi''nde bir konuşma yaptı. Dinleyicileri yaşlılardı. Dedi ki, “İş işten geçmeden her ailede en az 3 çocuk olmalı. Nüfusumuz ne kadar artarsa o kadar güçlü olacağız, bundan emin olun."  Yaşlılardan bazıları kıkırdadı.

Üç yıl sonra… 1. Uluslararası Teknoloji Bağımlılığı Kongresi'nde konuşma yaptı. Eşinin 4 çocuk büyüttüğünü belirtti, salondakilere de aynısını tavsiye etti. Şöyle dedi; “Şimdikiler '1-2 tane yeter' diyor. En az üç tane yap, şartlar çok kolaylaştı. Çamaşır makineleri var. 5 çocuk bile olur."

Aynı yıl… Partisinin bir vekilinin çocuğuna nikâh şahidi oldu. Genç çifte ''3 çocuk manisi'' söyleyerek başladı konuşmasına. Şöyle bir şeydi; "1 olur garip olur, 2 olur rakip olur, 3 olur denge olur, 4 olur bereket olur, gerisi Allah kerim…"

2014… Türkmenistan’a gitti, konuştu. Şöyle dedi; "500 bin kilometrekareye yakın bir yüzölçümüne sahip Türkmenistan'da nüfusu, bir kardeşiniz olarak doğrusu çok az buluyorum. Bu nüfusun çoğalması lazım. Ben Türkiye'de 'en az 3' diyorum, Türkmenistan'da en az beş olması lazım ki Türkmenistan güçlü olsun."

Aynı yıl bir düğüne katıldı. Konuşmasında, doğum kontrolüyle Türkiye’nin neslinin kurutulmaya çalıştığını iddia etti. Şöyle devam etti: “Beypazarı'ndan bir amcamın bana tavsiyesi var, diyor ki; bir olur garip olur, iki olur rakip olur, üç olur denge olur, dört olur bereket olur, gerisi Allah Kerim...”

O konuşmadan bir yıl sonra, Küba'ya gitti. Havana'da yaşayan bir Türk ve Kübalı eşiyle sohbet etti, üç çocuk isteğini dile getirdi. Çifte yönelttiği "Kaç çocuk yapacaksınız?" sorusuna gelen cevap “3” oldu. Etrafındaki heyet kıkırdadı. Eşi hanımefendi gelen cevabı alkışladı.

2016. Kayseri’de düğüne katıldı. Düğün törenine “Yıllarca milletimizi kısırlaştırdılar” yargısını tekrarladı. Aynı yıl, partisine yakın bir kadın örgütünün hizmet binası açılışına katıldı. Konuştu. Çalıştığını gerekçe göstererek annelikten imtina eden kadının, kadınlığını inkâr ettiğini savundu. Anne olmayan kadınları “eksik ve yarım” olarak nitelendirdi. “Anneliği reddetmek insanın yarısından vazgeçmektir. Daha geniş tutuyorum. İnsanlıktan vazgeçmektir” dedi.

Önceki gün Beşiktaş'ta gerçekleşen saldırıda yararlananları ziyaret etti. Yaralanan bir polis memuruna "Kaç çocuk var?" diye sordu. Yaralı polis, "2 çocuğum var, 3 olacak inşallah" diyerek cevap verdi. Yaralı polise, "3 dedik aman ha... 4, 5 Allah ne verdiyse..." dedi. Bir başka yaralıyı ziyaretinde, refakatçi kadının yaralının nişanlısı olduğunu öğrenince genç kadına dönerek, "Bu işler bittikten sonra fazla geciktirmeyin. Hayırlı işte acele edeceksiniz" diye seslendi. Bir başka yaralı polis memuru ile ev arkadaşı olan polisin bekâr olduklarını öğrenince, her ikisine de evlenmeleri tavsiyesinde bulundu.

Ülke yangın yerine dönmüşken, ölümün eşiğinden dönen yaralılara bunları söylemek kimin aklına gelebilir ki?

Belli ki sırrını ve sihrini bilemediğimiz bir iktidar programı bu. Yoksa hiçbir konuda ısrarcı olmayan bir iktidar neden sadece bir konuda bu kadar ısrarcı olsun. Türkmenistan’dan Küba’ya, karşılaştığı herkese üçten fazla doğurtmaya çalışsın?

***

2013 yılı. Ramazan ayında pek popüler olan dini sohbet programlarından biri. Konuşmacı saraylı sayılabilecek Cerrahi tarikatının önde gelenlerinden Ömer Tuğrul İnançer. Şöyle dedi: "Hamile kadının sokakta gezmesi estetik değil." Başka bir programda sözü çalışan kadınlara getirdi,  “Çalışan kadın kocasının emrinde olmayı uygun bulmuyor ama patronuna hizmeti haysiyetine uygun buluyor” dedi. Şöyle sürdürdü; “Ben eş demem. Eş yoktur, eşitlik yoktur. Ben karımla, çocuğumla eşit değilim. Eşim değil, zevcem olur. Karı da kurumsallığı anlatmak için kullanılır.”

Geçtiğimiz hafta Manisa'da bir parkta spor yapan hamile kadına saldırdı meczup yobazın biri, "Bir daha burada yürüyüp, spor yapmayacaksın" dedi tekmeleri savururken. Bu yazıyı henüz bitirmeden de salıverildi. Doğal tabii. Devletin emrini icra ediyor sonuçta. Şortlu kadına saldırıyı falan hatırlatmayacağım, insan bu kadar çocuk doğurma lafı sarf edenlerin hiç olmazsa sözlerini tutup doğuran kadına saygı göstermesini umuyor değil mi?

Çok şükür, aklı başında kişi ve kurumlar var ülkemizde! Örneğin İnançer’in sözleri üzerine bir açıklama yapan Diyanet, “Karınlarını göstermeden dolaşabilirler” dedi hamile kadınları kastederek. İktidar partisinin Kadın Kolları Başkanı da, çıkıp dolaşsınlar ama kılık kıyafetlerine dikkat etsinler diye büyük bir hoşgörü örneği sergiledi. Bugün kadınlar sokağa çıkabiliyorsa onların yüzü suyu hürmetinedir!

***

İyi de ne? Hakikaten kişisel saplantılarla mı açıklayacağız bunları?

Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, Türkiye'de nüfus artış hızı 2014 yılında binde 13,3 iken 2015'te binde 13,4'e yükseldi. Ülkede yıllık 1,5 milyon bebek doğuyor. Türkiye diğer Avrupa ülkelerine kıyasla yıllık nüfus artış oranlarında yüzde 25 oranının üstündeki tek ülke. Üstelik sokaklarında Suriye göçmeni kayıtsız 3-4 milyon insan dolaşıyor. Çoğu genç. Çocuk dilenci sayısında gözle görünür bir artış var. Eğitim çökmüş. Dağ taş imam hatip. Tarikatlara teslim ettikleri çocukları yakıyorlar, tecavüz ediyorlar.

Ama evet, bütün bunlara rağmen Türkiye’nin nüfus yapısı değişiyor. Nüfus yaşlanıyor. Çünkü Türkiye artık şehirli bir nüfusa sahip. Çocuk emeğinin şehirlerde kullanılması neredeyse imkânsız. Ancak dilenciliğe gönderebilirsiniz çocukları. Aksi takdirde doğacak her çocuk hane bütçesine biraz daha yük binmesi demek. Haliyle şehirde doğum oranları azalır. Olan bu. Devletin hızla sayısı artan yaşlı nüfusun ihtiyaç duyacağı bakım ve sosyal hizmetleri sağlamak konusunda hiçbir hazırlığı yok. Bu nedenle yaşlılara köyde olduğu gibi çocukları baksın istiyor ki modern devlet için içler acısı bir hal. Kadının çok doğurmasının tek yolu onu erken yaşta evlendirmek. Meclise getirilip tepkiler karşısında geri çekilen yasa bunun işaretiydi. Geri çektiler ama vazgeçmediler.

Tavsiye ve telkinle doğum oranını arttırmak mümkün mü peki? Doğurganlık sadece bu topraklarda değil tüm dünyada düşüyor. Dünya doğurganlık ortalaması son elli yılda 5,4’ten 2,1’e indi. Türkiye’de de, 1980’de kadın başına düşen çocuk sayısı 3,4'ken, 2000’de 2,53, 2010’da 2,16 oldu. Ortak kanı, 2050’de Türkiye nüfusunun 93 milyon olacağı yönünde. Yani doğal nüfus akışı içinde nüfusumuz hiçbir zaman 100 milyon eşiğini geçmeyecek.

***

Bakın ülkeye… Dağ taş imam hatip ama bu okulları bu kadar yaygınlaştıranlar bile sonuçtan memnun değil. Eğitim çöküşte, sosyal güvenlik kurumları çok uzun zamandır batak, ekonomi derin bir krize doğru sürükleniyor. Siyasi çıkmazlar ülkeyi çalkalayıp duruyor. Sıkıyönetim dönemlerini aratmayacak görüntüler yaşanıyor her gün. Bombalar patlıyor sokaklarda, şehirler yıkılıyor. Ülke ilan edilmemiş savaşlar içinde. Yani çok çocuk doğurmak, onlara az eğitim vermek ve boşluğu din ile doldurmak tek çıkar yol. İktidarın tek tutarlı politikasının açıklaması bu!

El kırıldı, dil kaydı, bele bakıyor ülke! Reis çözümü işaret etti, Allah ne verdiyse artık… Hadi bakalım.