Aydınlanma borcu

Uzun gericilik yıllarının ölü toprağını üzerimizden atıyoruz…

Devleti ve cumhuriyeti ölü ele geçiren Siyasal İslamcılığın devlet boşluğundan ibaret olduğu artık anlaşılmıştır. Kendi devriminden ürkmüş burjuvazinin mezar kazıcıları olarak geldiler, ölüyü gömdüler ve tükendiler.

Entelektüel düzeyleri koca bir çukurdan ibaret, dindar ama ahlaksız, organize bir hırsızlık şebekesi ile karşı karşıyayız. Siyasal İslamcılık artık bir siyasal hareket bile değildir; kirin taşıyıcıları ve yayıcılarıdır. Ortaçağda veba ne ise modern zamanlarda siyasal İslamcılık odur. Çürüterek, öldürerek yayılıyorlar ve çürütüp öldürdükçe yayılma ihtimallerini de ortadan kaldırıyorlar.

Liberal çete ile birlikte topluma verdikleri tahribatın bilançosu elbette çok ağırdır. Yobazizmin işbirlikçisi olan “yetmez ama evetçi” liberal çete, işbirliği yaptığı bu mezar kazıcılarının yol göstericisi olmuştur. “Kanmışlar” ve asıl önemlisi halkın bir diktatör tarafından kandırılmasına vesile olmuşlardır.

Tarihsel misyonlarıdır bu: Faşizm ile liberalizm kardeştir. Biri diğerinin içinden çıkar, biri açık, diğeri örtülü şiddeti kullanır. Biri silahın zoruyla, diğeri açlığın tehditliyle iş görür. 12 Eylül 2010’da ülkeyi birlikte kirlettiler, sonra dinci faşizm dönüp onları da yuttu. Bütün inandırıcılıklarını yitirerek ve birbirlerini aşağıya çekerek birlikte batıyorlar.

Uzun gericilik yıllarını kapatıyoruz…

1960’lı yılların ilerici atılımlarına öncülük eden Türkiye, 2000’li yılların büyük gerici kalkışmasının da öncüsü oldu. 1960’lı yıllarda Ankara’da başlayıp Mısır’a, Suriye’ye, Yemen’e yayılan devrimci dalga geri çekildi, Türkiye’den başlayarak yine Arap ülkelerinin kıyılarını döven gerici bir dalgaya dönüştü. “Arap Baharı”, Ankara’nın düşürülüp gerici AKP’ye teslimi ile başlamış, oradan doğusuna yayılmıştır.

Ancak Suriye direnişi ve Mısır’da İhvan’ın yıkılışıyla gerici dalga durdu. Şimdi Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun gericileri köşeye sıkışmış durumda.

Ama yağma düzenini, hırsızlıklarını, yobazlıklarını, tecavüzlerini korumak için umutsuzca çırpınıyorlar. Yaydıkları kire kan eşlik ediyor. Kirden beslenen katiller ülkenin en doğusundan en batısına her yeri kana bulamayı sürdürüyor.

Ama şimdi bir yolu bitiriyor ve yeni bir yola çıkıyoruz.

Gericiliğin gidecek yolu kalmamıştır, “Aydınlanma” için yol açılmıştır ve “Aydınlanma Hareketi” ile bir eşik aşılmıştır.

Aydınlanma halkımıza, sınıfımıza borcumuzdur, borçlarımız var:

1908’de istibdada karşı dağa çıkan subaylarımızı, 31 Mart gerici ayaklanmasını bastırmak için cepheye koşanları selamlıyoruz.

İstanbul’da, Selanik’te “hürriyet” için savaşanları, Selanik kahvehanelerinde “merseyez” söyleyen ilk devrimcileri saygıyla anıyoruz.

Cumhuriyeti kuranlara, halifeyi kovanlara, laikliği getirenlere borçlarımız var.

27 Mayıs’ı yapan ilerici askerlere, gericiliğin kokusunu erken alan aydınlarımıza, Müftü Mehmet Emin Bozarslan’a, aydınlanma için yobaz kurşunlarıyla toprağa düşen Turan Dursun’a, Doğan Avcıoğlu’na selamlarımızı yolluyoruz.

Aydınlık için savaşan TKP’li kuruculara minnet doluyuz.

68’de gericiliğe karşı ayaklanan çocuklara, 12 Eylül cuntasına karşı dik duranlara, Gezi’nin muhteşem çocuklarına, boyun eğmeyen halkımıza güvenerek yoldayız…

Aydınlanma halkımıza, sınıfımıza borcumuzdur, artık borçlarımızı ödüyoruz!