1990’lı yıllara dönüş

Harp Okuluna 1970’li yılların başında girmiş. 1987 yılında Amerika Birleşik Devletleri Silahlı Kuvvetler Kurmay Kolejinden mezun olmuş. 1990’lı yıllarda general. “Laik orduda” Necip Fazıl’ın öğrencisi olarak sürekli yükselmeyi başarmış.

Biyografisine eklenmemiş bu bilgileri iki yıl önce Abdullah Gül, Fehmi Koru ve Şükrü Karatepe ile Londra ve Kayseri’de çekilmiş fotoğraflarının ortaya çıkmasına borçluyuz. İddiaya göre Kayseri Lisesinden tanışıyorlardı. Abdullah Gül, 1976-78 yılları arasında, Şükrü Karatepe ve Fehmi Koru ile birlikte Milli Kültür Vakfı’nın bursuyla Exeter Üniversitesi’nde eğitim gördüğü sırada Akar’ı da bir süre misafir etmişti. “Milli Kültür Vakfı” ve “Exeter” aynı zamanda ideolojik bir bağa işaret ediyor. Londra fotoğrafı ortaya dökülünce bir Twitter kullanıcısı Abdullah Gül ve Hulusi Akar’ın Necip Fazıl Kısakürek’le birlikte çekilmiş bir fotoğrafı paylaştı. Fotoğraf Büyük Doğu Cemiyeti Kayseri Şubesinde çekilmişti. Demek ki Nakşibendiyenin Said-i Nursi kolundandırlar.

Nakşibendiyenin Nurcular kolu, Nakşibendiyenin Necip Fazıl ekolüne darbe yapmaya kalkıştı malumunuz. Başaramadılar, o gün bugündür her yerde kovalanıyorlar. Fakat bunu fırsat bilen Nakşibendiyenin Necip Fazıl ekolü cumhuriyetin son kalıntılarını da silip tek adam rejimi ilan etti.   

“Tek adam rejimi” sözün gelimi, bütün baskıcı rejimler öyledir. Malum, bizim “tek adam rejimimizin” esin kaynağı da Necip Fazıl’ın “Başyücelik Devleti”dir. Öğrencileri toplandılar ve cumhuriyetin yıkılması için Nurculara omuz verdiler. Nurcular darbeye kalkışınca onları kovalayıp tek adam rejimi kurdular. En azından kendileri öyle sanıyor. Savunma Bakanımız Hulusi Akar’ın kısa tarihidir.

***

Demirel-Çiller bakiyesi DYP geleneğinden geliyor. Eski polis şefi, İçişleri Bakanı ve DYP-DP Genel Başkanı Mehmet Ağar ile ilişkisi sayesinde politikada yükseldi. Ağar’ın çırağı olarak kabul görüyor. DYP geleneğinden AKP’ye yatay geçiş 10 yıl öncesine dayanıyor. Partisi “hayır” demesine rağmen 12 Eylül 2010 referandumu sürecinde “evet” çalışması yaptığı için genel başkan Hüsamettin Cindoruk tarafından partisinden ihraç edildi. Bu çabasının karşılığını Erdoğan tarafından AKP’ye çağrılarak aldı. Yükselişi hızlı oldu. 2012’de AKP MKYK’sına seçildi, Genel Başkan Yardımcılığı görevine getirildi. O sırada MİT krizi bir depreme dönüşmek üzereydi. 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarından sonra emniyetteki Cemaat kadrolarına yönelik operasyonlarda Erdoğan’ın Mehmet Ağar’ın referansı ile hareket ettiği ve yeni atanan kadroları Ağar’ın tavsiyeleri ile belirlediği iddia edilmişti. 7 Haziran 2015’te yapılan seçimde milletvekili seçildi. Şubat 2015’te Türkiye yeni bir seçime doğru giderken Tayyip Erdoğan ile Ağar Rixsos otelde buluştu. O görüşmenin sonucu olarak 1 Kasım’da yeniden seçilen çırak Çalışma ve Güvenlik Bakanlığı’nı atandı.

Ağar Saraya yanaştıkça çırağı yükseliyordu. Sonunda Efkan Ala’nın yerine İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturmayı başardı. Bir gazeteci Mehmet Ağar'ın sürekli olarak İçişleri Bakanlığı'na gittiğini, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun Ağar'ın karşısında ceketini iliklediğini ve bakanlığın Ağar'a emanet edildiğini yazdı, tekzip edilmemiştir.

Bu dönemde göreve çağrılan ve “gayrı resmi” polis şefi yapılan başka eski polislerin de olduğunu biliyoruz. Çağırdılar ve cemaat operasyonlarını büyük ölçüde onlara yaptırdılar. Fakat soruşturma oklarının ucunun kendilerine döndüğünü fark edince durdurdular ve eski polis şeflerini yeniden emekli ettiler.

Bu da İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu’nun kısa tarihi.

***

Süleyman Soylu, İçişleri Bakanı kimliğiyle son yerel seçim çalışması boyunca muhalefet partilerini, en çok da CHP’yi tehdit edip durdu. Fakat ülkenin büyük şehirleri bu tehditlere rağmen AKP’den CHP’ye geçince ortadan kayboldu.

Bir parçası olduğu seçim gerilimi neredeyse bir aydır sürüyordu ve bir noktada “patlayacağı” belliydi. Yeni İstanbul Şehremini Ekrem İmamoğlu’nun Maltepe’deki Kuranlı mehterli mitingi sırasında patlattılar partisinin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun suratına yumruğu. Yumruktan sonra “öfkeli vatandaşlar”ı yatıştırmak İçişleri Bakanına değil Savunma Bakanına düştü nedense. Aldı mikrofonu, “Değerli arkadaşlarım, mesajlarınızı verdiniz, tepkinizi gösterdiniz”, yeterlidir” dedi.

Mesajcı “değerli arkadaşlar” kim? İktidardan nemalanan cahil-gerici güruh ve cumhuriyetin eskisinden bakiye paramiliter partinin vurucu güçleri. Yumruğu bir AKP üyesi attı, linçe desteği bölgenin Ülkücüleri verdi. Zaten “Cumhur İttifakı” da tabanda bu değil mi? Devletin oldum olası yedeğinde tuttuğu güçler bunlar. 1960’lı yıllarda sola karşı peydahlandılar. 1970’li yıllarda devletin iç savaştaki vurucu gücü oldular. 12 Eylül kısa molasından sonra 1990’lı yıllarda yeniden ortaya çıktılar. Polis şefi Mehmet Ağar’ın yeni “Başbuğ” olduğu söyleniyordu. Haliyle Devlet Bahçeli üzerinde durmaya gerek görmüyorum. Gereksizdir.

Ama cumhuriyeti el birliği ile yıkmaları yeterli olmadı. Halk laiklikte ısrar ediyor, cumhuriyet için direniyor. Son seçim bu direnişin oyunu bozacağı yönündeki inancı olağanüstü güçlendirdi. “Değerli arkadaşlar”ı öfkeden deliye döndüren budur.

***

Herkes Ankara Çubuk’ta Kılıçdaroğlu’nun suratında patlayan o yobaz yumruğa odaklanmışken, İstanbul Maltepe’de toplanmış umutlu halkımızın suratında başka bir yumruk patladı. Laik halkımız hayatlarında ilk kez laik cumhuriyetimizin kurucu partisi CHP’nin dualı-mehterli mitingine tanıklık etti. Müezzin “Kur'an-ı Kerim tilaveti” yapıp kürsüden çekildiğinde mehteran girdi devreye. Fakat mehteranın repertuvarında olan laik halkımıza çalabilecekleri tek parça İzmir Marşıydı. Tilavetle açtılar, İzmir Marşıyla kapattılar. Dört eğilimi şahsında birleştiren Özal-ANAP havası o gün o sahnede yeniden vücut buldu.

Haliyle 1990’lı yıllarda yıkılan cumhuriyetin kalıntıları üzerinde tepinen kim varsa mezarlarından kalkıp ayakları üzerine doğruluyor. Eski polis şefleri, bitmiş sağ partilerin kalıntıları, 1970’li yıllarda iç savaşa için peydahlanan milliyetçi-mafyöz çeteler, iktidardan nemalanan tarikat artıkları, imam çocuğu olmakla övünen orduevi generalleri, hatta 1990’lı yılların seçi içine kaçmış şarkıcı-türkücü eskileri dahil hemen herkes sahnedeki yerini alıyor. Öyle ki, Tansu Çiller bile çıkıp geldi karanlık mağarasından.

Son parçayı yeni düzenin eski başbakanı Ahmet Davutoğlu tamamladı dün. Bir manifesto yayınlayarak Tayyip Erdoğan’ı halkın yarısına sırtını dönmekle suçladı. Abdullah Gül ve Bülent Arınç aportta bekliyor. Fırsat bulurlarsa “öğrencilerinin ihanetine uğrayan Necmettin Erbakan” oyununun açılışını yapacaklar…

Yıkılmış cumhuriyetin hayaleti dolaşıyor Yeni Türkiye’nin sokaklarında. 2023 falan derken 1990’lı yıllarda bulduk kendimizi. Tehditle, linçle, yumrukla biraz daha zorlarlarsa 12 Eylül bataklığına yuvarlanacağız yeniden.

Benzerlik açık da, geriye dönüş mümkün mü peki? Tarihte aynı oyuncularla aynı oyunu iki kez sahneleyemezsiniz. Bütün oyuncuları ile birlikte kendi üzerine çöken çürümüş bir düzenin son çırpınışlarıdır izlediğimiz.