Hızlanıyoruz. Halk sokaktadır. Fırlatıldığımız 1876’dan 1924’e döndük. Bu hareket, bu enerji, eninde sonunda kendi partisini bulacaktır.
1924’ün aydınlığında
Orhan Gökdemir
“Son bir haftada Türkiye tarihi hızlanmıştır, bunu görüyoruz. Uyuyan dev 12 yıl sonra tekrar uyandı ve sokakları ele geçirdi. Halkımız kendinin olana el koydu ve işgalciler geri almak için çabalıyor. Hızlandırıcı bir mücadeledir.” Üç hafta önceki “Tarihin Hızlandığı Anlar” başlıklı yazı böyle başlıyordu.
Hızın iki önemli sonucu oldu. Daha geniş bir alanı görünür kıldı. Bu da hareketin yönünü sezmemizi kolaylaştırdı. Hızlananları ve durdurmak isteyenleri açık bir biçimde ortaya çıkardı.
O hızda bakıyoruz. Gördüğümüzü not ediyoruz. İçinden geçtiğimiz dönemin iki temel oyuncusu var. Birincisi, Saray ve onun etrafındaki “bileşenler”dir. İkincisi, oyuna zaman zaman dahil olmayı başaran ama sürekliliği sağlayamayıp oyundan, bir süreliğine, geri çekilen halk güçleridir. İki güçten, daha ayrıntılı bakarsak iki sınıftan, ibaretiz artık. Zenginler, sağ partiler, tarikatlar bir yanda, yoksullar, halk, işçi sınıfı diğer yanda. “Saray Partisi” ve “Halk Partisi” savaşmaktadır.
***
O netlikte devam ediyoruz. “Saray Partisi” büyük bir koalisyondur. Sadece AKP-MHP ve bir dizi önemsiz küçük partinin ortaklığından söz etmiyoruz. Bunun dışında başını büyük patronların çektiği sermaye sınıfı, TÜSİAD, var. Nakşi-Halidi tarikatı, bütün kollarıyla içindedir.
Yönlerini biliyoruz. Ülke sağı, yanına sermaye sınıfını ve tarikatları da alarak laik cumhuriyetin yıkıntılarında bir yeni rejim inşasına girişmiştir. Yeni rejimin temel yönelimi halkı ortadan kaldırmak, onu yeniden kula, tebaaya, ümmete dönüştürmektir. Son günlerde şiddetlenen savaşın esası budur. Saray ittifakı bunu gerçekleştirmek üzere hamle yapmakta, halk bu hamlelere aynı şiddetle karşılık vermektedir. Savaş 1924 yılında kilitlenmiştir.
Yer yer halkın kazandığı yönünde işaretler var. Tutuklamalardan sonra kayyım sadece bir belediye ile sınırlı kaldı örneğin. CHP’ye kayyım ise bir başka bahara ertelendi. Devlet Bahçeli’nin deyişiyle kayyım artık hem gereksiz hem de imkânsızdır. Böylece rejimin bir silaha dönüştürdüğü özel yetkili savcı-mahkeme saldırısı ile alan düzleme planı da bozulmuştur. Başka getirileri de var; Saray Partisi’nin bu hamleleri ile sokak özgürleşmiş, yeniden halkın inisiyatifine geçmiştir. Yaygın tutuklamalar “Silivri öcüsünü” etkisiz kılmış haldedir. Öyle ki lise öğrencileri bile Saray Partisi’nin saldırısına direnme becerisini kazanmıştır. Tarikatların MEB baltası olan bakan kılıklı gericinin saldırıları kendisiyle birlikte meşruiyetini kaybetmiştir. Artık bir bakan değil, milli eğitimi tasfiye memurundan ibarettir.
Saray Partisi’nin fay hatları da artık daha belirgindir. Sarsıntıları hissedebiliyoruz. Devlet Bahçeli’nin Kürt sorununu çözmede başı çeken akil adam rolüne bürünmesi de, tetikçi “Ozon Rasim”in gözaltı ile sonuçlanan hamlesi de bu sarsıntıların sonucudur. Dağılma işaretleridir. Dağılmak istemiyorlar ve fakat parti içindeki hiziplerin hamlelerini de kontrol edemiyorlar. Belli ki ittifakın içinde CHP’ye el koymak isteyenler ile CHP’nin korunması gerektiğine inananlar savaş halindedir. Artık CHP’nin varlığı da yokluğu da Saray Partisi için büyük bir sorundur. Varlığını idare edememektedir, yokluğunda ise ipin bütünüyle ellerinden kayıp gitmesi riski vardır. CHP’siz Saray Partisi, olsa olsa, ancak bir kaos ittifakı olabilir.
Halk da CHP’yi Saray Partisinin dışına itme çabası içindedir. Halk sokağı tutunca, CHP de pozisyonunu bu yeni güce göre ayarlamak zorunda kaldı. Ancak CHP artık 1924’ten, halkçılıktan ve cumhuriyetçilikten, uzaktır. Halkın uyguladığı kuvvet ortadan kalkınca, CHP de eski yerine, Saray Partisinin utangaç bir ortağı olma haline geri dönecektir.
***
Saray Partisi, Halk Partisi bileşenleri karşısında daha örgütlü bir güçtür. Azınlıktalar, ancak azınlıkla çoğunluğu yönetme kabiliyetine sahipler. Devlet gücü ellerindedir. Emniyeti büyük ölçüde yeni rejimin ihtiyaçlarına göre şekillendirebilmişlerdir. Patinaj yaptıkları noktalar var. Örneğin teğmenlerin isyanı rejimin ordudaki kontrolünün yüksek komutanlar katıyla sınırlı olduğunu ortaya çıkardı. Altta işlerin istedikleri gibi gitmediği yönünde belirgin işaretler var. TSK’nın eskisinin kendisine inşa ettiği sırça saraylar yıkıldı, ayrıcalıklar ortadan kalktı. Ordunun alt kademesinin halkın hareketliliğinden, emniyete göre, daha fazla etkilenmesi mümkündür.
Tabii, hız, rejimin belirgin bir beka sorunu olduğunu da ortaya çıkardı. AKP’nin kuruluşuyla taçlandırılan bu sermaye darbesinin kalıcı olabilmesi için Milli Eğitim dinselleştirilmesi yönünde önemli adımlar atıldı. Laik eğitim daraltıldı, imam hatip düzeni eğitimin merkezi haline getirildi. Laik okulların önemli bir kısmı imam hatipleştirme yolunda. Ancak hız bu dinselleştirmenin genç kuşaklar üzerindeki etkisinin çok sınırlı kaldığını ortaya çıkardı. Saray Partisi iktidarı “Atatürkçü” öğrenci yetiştirme konusunda laik cumhuriyet taklidi yapan eski rejimden daha başarılıdır. O Marksist öngörü işliyor. Marx reformcu Martin Luther için “Bütün papazları laik yapmak istiyordu, sonunda bu laikleri papaz yaptı” diyordu. Saray Partisi ise bütün halkı imam yapmak istiyordu, girişimi bütün halkın laik olmasıyla sonuçlanmıştır. Ters teper, ters tepmiştir.
***
Bütün bunlar, devletin ve kurumların içinin boşaldığı gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Anayasa raftadır. Yargı bütünüyle iktidarın sopasına dönüştürülmüş, Meclis etkisizleştirilmiştir. Saray Partisi’nin son hamleleri geriye kalan tek şeyi, halkın seçim hakkını bütünüyle ortadan kaldırmak amaçlıdır. Bu 1876’ya doğru geriye itilmenin sonuçlarıdır.
***
Halk Partisi’nin de sorunları var. Hatta Halk Partisi’nin sorunları Saray Partisi’nden daha büyüktür. Bunlardan ilki CHP’dir. CHP, Saray Partisi’nin kurmaya çalıştığı yeni rejimin önemli bir dayanağına dönüşmüştü. Son aya kadar halkı sokaktan uzak tutma rolünü de başarıyla üstlenmişti. Ancak halkın hareketi CHP’yi de arkasından sürüklemiştir. CHP ilk fırsatta eski rolüne geri dönecektir.
Ama asıl sorun Halk Partisi’nin örgütsüzlüğüdür. Saray Partisi, büyük sermaye, CHP ve DEM dahil, onun siyasal uzantıları, Halk Partisi karşısında birlikte hareket etme kabiliyetine sahip olduğunu göstermiştir. DEM’in Halk Partisi’nden uzak tutulması bile tek başına bunun delilidir. Bir eli TÜSİAD’da olan bu hareket, Haziran Direnişi’nden sonra bir kez daha halk hareketine sırtını dönmüş, halkla kader birliği yapma fırsatını kaçırmıştır. Eş Başkanının daha yolun başında “bütün sorunların 1924 başladığını” beyan etmesinin anlamı budur. Demek ki barışın muhatabı halk değil devlettir.
“1924’te başlayan sorunlu şey” ise artık sahipsizdir. Laiklik ve cumhuriyet büyük sermaye tarafından cami avlusuna terkedilmiş, Saray Partisi tarafından istismar edilip duran bir öksüz yetimdir.
Ancak artık hızlanıyoruz. Sahipsiz bırakılan laik cumhuriyet sokakta yeniden filizleniyor. Halk laiklikten ve cumhuriyetten vazgeçmemiştir çünkü. Halk Partisinin gerçek bir partiye dönüşme ihtimali de bundan güç alıyor. Hızlandık. İki güçten, iki sınıftan, ibaretiz artık. Zenginler, sağ partiler, tarikatlar bir yanda; yoksullar, halk, işçi sınıfı diğer yanda. “Saray Partisi” ve “Halk Partisi” savaşmaktadır.
Hız programın ana hatlarını da sadeleştirmiştir. Büyük patronların bizden çaldıklarına el koyacağız, tarikatları kapatacağız, laikliği yeniden tartışılmaz bir yönetim biçimi yapacağız. Devlet yeniden halkı için bir devlete dönüşecek. Eşitlik ve laiklik bir yeni cumhuriyetin de çıkış noktası olacak.
Hızlanıyoruz. Halk sokaktadır. Fırlatıldığımız 1876’dan 1924’e döndük. Bu hareket, bu enerji, eninde sonunda kendi partisini bulacaktır.