Yol Ayrımı…

Ankara, tiyatro tarihimiz açısından iki önemli güne tanıklık edecek.

21-22 Kasım günleri Türkiye Tiyatro Kurultayının ikinci büyük buluşması, 14.’sü yapılan TAKSAV Ankara Tiyatro Festivali’nin ev sahipliğinde gerçekleşiyor.

Sürecin dışında kalmayan, tiyatro alanında örgütlenmiş temel yapılaşmaların ortak duyarlılığı ile, ÇATI ÖRGÜTÜ yaratmak adına söz birliğimizi somutlaştırmaya çabalıyoruz.

Bu duruma, elbette sancılı tartışmaların içinden çıkılarak gelindi.

Her ülkenin madrabazı, işbirlikçisi, dalaşma sever haylazı, meslek adına meslek düşmanlığı yapanları elbette vardır ve var olacaktır.

Bu tür davranış gösterenlerin birliktelikleri engelleme çabaları, hep beyhudedir ve yine öyle olacaktır.

Ülkenin toplumsal mücadele tarihinde, bu halk çok aymaz gördü, görüyor, görecek.

Bizler için önemli olan, birlikte davranma ve üretme kültürünü hayatlarımızın bir parçası kılmak ve bu gerçekliğin kışkırtılması için akıl ve eylem birlikteliği yapmaktır.

Bu anlamda ne denli başarılı olabileceğimizin somut anlarını ise birlikte yaşayacağız.

Birbirimizi yeniden algılamanın, meslek alanımız üstüne birlikte konuşabilmenin, sorunlarımızı ve çözüm önermelerimizi birbirleriyle yüzleştirebilmenin sorumluluğunun taşıyıcısı ve de paylaştırıcısı olmak bile yeni bir adım olarak algılanmalıdır.

Tarihe baktığımızda, TİSEN örgütlenmesinden sonra ilk kez, Amatör –Profesyonel – Üniversite - D.T ve Şehir Tiyatroları ayrımı yapmaksızın TÜRKİYE TİYATROSU üstüne konuşuyoruz.

Somutlayarak sisteme karşıdan haykıracağımız ses, bizim ortak sesimiz olacaktır.

Dünyanın hiçbir kapitalist ülkesinde hiçbir hak, örgütlenip ortaya çıkmadan ve talep edilmeden alınmadı.

Sokağa, meydana, hayata ve kavgaya çıkıp, kilometrelerce yol yürüyerek haklarını haykıran Kent A.S işçileri ya da tüm özlük ve çalışma hakları ellerinden alındığı için grevlere çıkan işçi-emekçi kardeşlerimizden hiçbir farkımız olmadığımızı bilmeliyiz.

İşte bu yüzden, sistemin bizleri yok saymasını önce biz reddetmeliyiz.

Artık, birilerinin bizlerin adına ortaya çıkıp süslü-püslü nutuklar çekmesini sonrada sorunlarımızın katmerleşerek büyümesini, kara film izler gibi seyretmemeliyiz.

Bu ülke, tarihinin en kötü günlerini yaşıyor.

7 yılda her anlamı ile tüm zenginliklerimiz çalındı, talan edildi, pay edildi, üleşildi.

Şimdi insan aklı avına çıkıldı.

Geleceklerimiz üstünde acemi, yeteneksiz ‘oyuncular’ kirli bir müsamere oynuyorlar!

Her gün yeni bir yalanla uyanıyoruz.

Bu ülkenin tiyatro yaratıcıları olarak, her şeyi yeniden düşünmeye ve edindiklerimizi mücadeleye katmaya hazır olduğumuzu tüm insanlığa duyurmalıyız.

Çığ gibi büyüyen yoksulluğun, işsizliğin ve her türden hak gaspının seyircisi olmak durumunda değiliz, olmamalıyız.

Tiyatro sanatı saygınlığına yeniden kavuşmalıdır.

Bunu önce biz hak ediyoruz.

Bu ülkenin yoksulları hak ediyor.

Bizleri her koşulda yalnız bırakmamak için çabalayan, her yaştan tiyatro seyircisi hak ediyor.

Siyasi erk bize danışmadan, bizlerle konuşup tartışmadan alanımızla ilgili hiçbir tasarrufa sahip değildir, olmamalıdır.

Yalnızca bu konuda bile ortaklaşmak, kendi içimizdeki eşitlik ve özgürlük duygusunu kışkırtmak olarak karşılık bulacaktır.

Seçim aşamasındaki ülkenin, kangrene dönmüş binlerce sorunu yanında, tiyatromuzun içine itildiği durum, hiçbirimizin yadsıyamayacağı gerçekliğimizdir.

Her şeyi oldu biteye getiren AKP, yeni Anayasa önermesini tüm bir topluma deli gömleği gibi giydirmeye hazırlanıyor.

Çağın sorumluluğunu sırtlarında taşıyan sanatçıların, susarak bu süreci karşılamaları yerine, yeni dayanma ve mücadele odakları yaratma mücadelesi bir insanlık ödevi olarak algılandığında değerlidir.

Sistemin tüm dayatmalarına karşıdan söz söyleyecek, eylemlerle yanıt verecek, üreterek kendini zenginleştirecek bir ÇATI örgüne bu anlamada amansız gereksinme vardır.

Geldiğimiz yol ayrımı iyi kavranmalı, ‘ben’ yerine ‘biz’ diyebilmeyi yaşam biçimlerimize katıp, önce kendi yüreklerimizi özgürleştirmeliyiz.

Ya gericilik, işbirlikçilik, ırkçılık, çıkarcılık, sahtecilik, dalkavukçuluk, döneklik kazanacaktır ya da tiyatronun erdemli duruşu.

Ya yalan kazanacak ya da bin yıldır sahnelerimizden bağırdığımız gerçekçilik.

[email protected]