Yitik ülke…

“Balık hafızalı” nasıl olunuyor, mesela iki gün önce söylediğini unutmak diyebilir miyiz, ya da yaptıklarını silip anında çöpe atmak mı daha doğru?

Düşünsenize, binlerce oluyorsunuz yollara koyuluyorsunuz, haberler yayınlanıyor üst üste, dalga dalga büyüyor duyarlılık, sonra birden ne oluyorsa oluyor, hep beraber o yaşananları anında unutuyor sistemin üstünüze sıçrattığı başka bir pisliğin içinde debelenip duruyorsunuz.

“Şu an ülkenin 142 ayrı noktasında ormanlar katlediliyor.”

Anımsadınız mı bu cümleyi ve içerdiklerini, sahi nerelerdeydi o ormanlar, kimlerdi maden arama ruhsatı alanlar, ruhsatları kim imzalamıştı, kıstas neydi?

Kazdağları gündeme düştüğünde de her yerde haberdi.

Şimdi Kazdağları talanı tam gaz sürüyor, duyarlılık ise gözlerimizi yaşartıyor!

İstanbul’da Kuzey Ormanları katliamı gündeme geldiğinde de aynı durum yaşanmıştı.

Daha yolun başında 100 bin ağaç kesildiğinde cümle âlem bağırdı, ardından sayı 200-300-400 bine vardırıldığında ölüm sessizliği, yetmedi sayı 4,5 milyona ulaştı, çevre yollarla talan şahlandı, sonunda havaalanı açıldı, katliam KOS tarafından belgelendi, ülke tamamıyla sus-pus.

Şimdi insanlık tarihinin en büyük doğa ve çevre katliamının yapıldığı o yerde 12,5 liraya Bilal oğlan simidi yiyor, 15 liraya çay içerek can güvenliğinizin sıfır olduğunu bile bile uçuşlar yapıyorsunuz.

Hem de ağaçların ve yapımında katledilen işçilerin canları üstünden.

Yarın aynı durum Kazdağları’nda yaşanacak.

Çıkacak birileri siyanürlü meyve ve sebzeleri, zehir karışmış toprağı, suyu, “oksijen deposu” diye havasını övecek.

Susacaksınız.

Çernobil sonrası çay içen bakandan bin beteriz çünkü.

Daha geçen hafta her yerde “Marmaris Okluk koyunda 400 bin ağaç kesildiği yetmedi yenileri kesiliyor, çevre köyler bile boşaltılıyor” deniyordu.

Kim ilgilendi bu hayat düşmanlığıyla, iki tane sosyal medya paylaşımı dışında?

Hadi biraz daha geriye saralım filmi.

Karadeniz yaylalarını talan eden Yeşil Yol adlı katliamdan ne haber?

Aman bize ne değil mi, aman bize ne, halk yaptırmasın kardeşim deyip sıyrılıyoruz.

Yaptırmıyordu halk, 80 yaşındaki nineler çıktı ortaya “devlet benim” diye yattı dozerlerin önüne, jandarma copladı, toplayıp attı içeri, savcılar terörist deyip dava açtı, ilgilenen oldu mu?

Bir soru daha, HES adlı doğa düşmanlığıyla tüm ülkede kurutulan kaç dere var?

Artvin Cerattepe katliamı devlet zorbalığıyla becerildi, altın madeni siyanürle çalışmaya başladığı andan itibaren, dünyanın en önemli endemik dokusundan birini zehirleye zehirleye Çoruh nehrine dökecek ve Hopa’dan Karadeniz’e karışacak.

Ne güzel değil mi?

O katliamı beceren, memlekete ana avrat küfreden talancıdır, adı da Mehmet Cengiz.

Var mı hesap soran?

Hepsini geçtik diyelim, bu zat İstanbul’un göbeğinde Üsküdar'da bir koruluğu alıyor, nasıl oluyorsa o korulukta önce yangın çıkıyor, ağaçlar çatır çatır yakılıyor, aradan altı ay geçiyor aynı yerden kaçak yapı yükseliyor.

Duyuyoruz, görüyoruz, konuşuyoruz sonra unutuyoruz.

Elbette unutmayı becerdiklerimiz yalnız bu katliamlar değil.

Bazı başlıklar var ki anımsamak hiç işimize gelmiyor.

Yasaklar, sokak ortasında işkenceler, ağızlarına kadar doldurulmuş cezaevleri, işsizlik, yolsuzluk, adaletsizlik, sanat-sanatçı düşmanlığı, tecavüzler, kadın cinayetleri AKP’nin halka sunduğu bal-kaymak!

Bütün bunlar anlık aklımıza düşüyor sonra üşüşüp gidiyor.

Biliyorum balık benzetmesi kötü çünkü somon balıklarını, balinaları, yunusları filan düşünüyorum da “balık hafızalı” demek balığa hakaret.

Hızla yitik ülke olmaya yol alıyoruz, ne mutlu bize.

[email protected]