Yaban gülü…

Ülkemin tüm dağlarındaki, ovalarındaki kır çiçekleri gibi, insanlığın yan yana, can cana yaşadığı yerdir Ege.

Kuzey’den ta aşağıya Akdeniz’in güneşli sularına kadar; aynı toprakta yetişen kekik ve elma kokulu rengahenk üzümleri, maviliğin yamaçlarında zeytin ormanları,  suların şakıdığı ovalarında ballı incirleri, dağı, taşı, ovası, nehirleri, dereleri, dağları aynı sevincin zeybeğinde buluşurlar.

Bağrında binlerce yıllık uygarlıkların ağacı, taşı, toprağı; yüreğinde bu uygarlıkların şarkıları, türküleri, dansları saklıdır.

Sofralarında bin bir ottan kırmızı şarap tadında ve begonvil renginde bin bir masal.

İda dağının eteklerindeki ılgın rüzgârlar, aşkı savururlar körfezlerden koylara gire çıka ta İzmir’e kadar.

Ayvalık’ta balık kokusunda insana, Aliağa’da işçi marşlarına eşlik ederler, Menemen’de kardeşliğe.

Bergama’da adı tarihe kalmış tanrıların tapınaklarının avlularında ya da milyonlarca oyun sözcüklerini saklayan tiyatro kalıtlarında eşitlik olur o rüzgârlar ve Dikili’de barış fidanları gibi göğe yükselip el sallarlar insanlığa.

Sonra savururlar kendilerini İzmir’in sokaklarına, meydanlarına.

Orada uykusuz gecelerin ilk ışıklarında, göçmen kuşlarıyla el tutuşan insan; martı kanatlarının taşıdığı özgürlük tadında sevişir hayatla.

Gün olur Seferihisar Sığacık’ta çocuk gülüşü olur ve akıntıya karşı kürek çekerek, insanlık tarihinin ilk oyunculuk merkezi Teos’da bin yıllık zeytin ağaçlarının gölgesine sığınır.

Gün olur Şeyh Bedreddin gibi Karaburun sırtlarından coşkun maviliklere koşar.

Adı eşitliktir bu rüzgârların, adı özgürlük, adı aşk ve barış.

Yazılan ve yazılamamış olan tüm şiirlerdeki, oyun metinlerindeki, romanlar ve öykülerdeki, efe türkülerindeki gibi hayata vurgun.

İzmir’in orta yerinde binlerce can ile birlikte bir can daha bu rüzgârlarla nefes alır.

İşi hayata dünyanın bütün renklerinin kokusunu, tadını, umudunu savurmak olan bir can.

İşçi direnişlerinde şiir bağıran, hak arama eylemlerinde dans eden, katliamları avazı çıktığınca reddedip, insan olmanın erdemini haykıran, tacizlere-tecavüzlere-kadın cinayetlerine dur diyen, oyunların sözcüklerindeki anlamlarını üstüne kostüm olarak giyip, meydanlarda sevinç ile oyun kuran bir can.

Bir oyuncu bin insan.

Adı Nazlı Masatçı.

Kardeşimdir.

“Attılar bir kapalıya”

Yatar şimdi İzmir’in mahpus damında, tomurcuğa durmuş yaban gülü gibi.

Suçu sokaklarda oyun oynamak, suçu baharı kışkırtmak, suçu sevinçlemek çocuk düşlerini, suçu hırsıza hırsızsın demek, katile katilsin, talancıya talancı, madrabaza madrabaz demek.

Suçu insan olmak.

Susar benim bin çiçekten toprak kokulu güzelim Anadolu’m.

Susar insan.

Oysa İda dağından esen ılgın rüzgârların milyonlarca sahibi var.

[email protected]

*Oyuncu kardeşimiz Nazlı Masatçı için; 11 Şubat  Pazartesi günü saat 14.00 da, Sanatçılar Girişimi adına değerli Ataol Behramoğlu ile birlikte, İzmirli sanatçı dostlarla Cezaevi önünde basın açıklaması yapacağız.

“Palto’lu ya da Palto’suz.”