Tel Üstünde Oyun…

Zor meslektir 'cambazlık'. Öyle her yiğidin işi değil.

Ölüm ağzında, tel üstünde gezinmek yetenek ister. Bunun için önce cesur olacaksın!

Bedenini denetim altında tutacaksın ve elinde uzun ince bir denge çubuğu ile hayata başkaldıracaksın.

Üstelik bunu bir gösteriye dönüştürecek, izleyenlerin yüreklerini ağızlarına getirecek artistik hareketleri birbiri ardı sıra yapacaksın.

Tel üstünde takla atacaksın mesela.

Olmadı, tek ayaküstünde sekerek yürüyeceksin.

Bunu öyle başaracaksın ki, ekmek paran haline gelecek ölüm koklayışların.

Canınla oynama konusunda ustalaşacaksın.

Sonra çıkacaksın bir sirkte izleyenlerin karşısına ve neredeyse her gün aynı hareketleri, aynı dikkat ve özen içinde yapacaksın.

Zor iş!

Cambazlık tüm sirklerin en gözde işidir.

Ülkemizde sirk gösterileri yapan profesyonel ekipler kalmadığı için, cambazlık da yok olup gidiyor.

Üzücü.

İnsanoğlunun vücut devinimini denetim altına alması eyleminin görselliği yitiyor.

Peki, ya siyasi arenada?

Sizler de görüyorsunuz. Her gün onlarcası, onlarcasına ekleniyor.

Ülke nerede ise cambazlıkla yönetilir oldu!

İnsanların gözlerinin içine bakarak, karayı 'ak' diye anlatmak öyle kolay değil.

Önce akıllı olacaksın, sonra bu aklın verdiği yeteneklerin olacak.

Yoksa halk yutmuyor!

Eee, hele öyle elinde dengeyi tutturacağın çubuğun filan da yoksa işin zor.

Düşersin telden ve hiç kimse yaptığın cambazlığı yutmaz!

Siyasal kirlilik, gelip kurnazlık ve hilecilik cambazlığına sığındı.

Oysa kriz derinleşiyor.

İşçiler, emekçiler, çalışan ve üreten halk, tarihlerinde olmadığı kadar yoksullaşıyor.

İşsizlik ve yoksulluk rakamları önümüzdeki dönemin daha da karanlık olduğuna işaret ediyor.

Yoksul daha da yoksullaşıp yok olurken, bir avuç mutlu azınlık ellerini ovuşturuyor!

Yolsuzluk, bir sarmaşık gibi tüm sistemi kuşatmış durumda.

Hukuksuzluk, adaletsizlik, eşitsizlik ülke siyaseti haline geldi.

Ortalarda sahte dosyalar uçuşuyor.

Gericilik şeriat bayrağının arkasından, çağdaş insanlığın yüzüne doğru pis pis sırıtıyor.

Hemen her gün, kara bir dünya için yeni fetvalar veriliyor.

Ülkenin bir yarısı halen kan gölü.

Ama cambazlığa devam ediliyor.

Tükenme bu olsa gerek.

Sanat alanları da cambazlıklarla idare ediliyor. Yürüyen hiçbir olumluluk yok.

İstanbul kentinin yüreğine vurulan kazma, Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nin yerinde Kongre Vadisi inşaatı için işliyor.

AKM üstünde yeni tasarrufların kapısını aralayacak yeni oyunlar oynanıyor.

Tadilat için duyurulan ihale şartnamesi acemice!

Ne yapılacağını bile tanımlamayan o metin ile oraya çivi bile çakılamaz...

Kaldı ki, KÜLTÜR SANAT-SEN'in yürütmeyi durdurma kararı aldığı hiç unutulmamalıdır.

Yöntem bellidir. Tescilli kültürel varlıklar, özel düzenlemelerle tadilat edilebilirler.

Çok amaçlı bir salon onarımında, akustik mühendisliği ve ses-ışık-sahne tasarımı en önemli iştir.

Bu işin, ülkemizdeki tasarımcıları ise bellidir.

Orası, herhangi bir inşaat artığı mekan değildir.

Opera-Bale-Senfoni ve Tiyatro'nun bu ülkedeki tek profesyonel salonudur.

İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolarında olup bitenler de cambazlıkla açıklanabilir.

Kuruma sanat yönetmeni dayanmıyor!

AKP iş başına geldiğinden beri kurum üstündeki siyasi oyunlar, bir kara emelin tüm ipuçlarını taşıyor.

Hiçbir olumlu gelişmenin izine rastlama şansınız yok.

Kurum çalışanlarının hakları budanmış durumda.

Bu ülkede kazma-kürek alır gibi, ihaleyle insan alan kaç kurum var?

Merkezi yönetim, bu kurumu özerk yapıya kavuşturmamak için kırk takla atıyor.

Devlet Tiyatroları ise, ülke nüfusu ve yerleşim alanlarının dağılımı açısından yetersiz eksik ve uygunsuz ortamlarda olanaksızlar içinde perdelerini açıyor.

Burada da haklar budanmış durumda. Aylık ücretler yaşam standartlarının alt sınırında.

Sanatçılar en verimli çağlarında kapı önlerine konuyor.

Kurum, kurulduğu ilk yasa ile yönetiliyor. Günün gereklerine yanıt vermeyen yasa, kararnameler ve bakan uygulamaları ile birçok tartışmanın kapısını çoktan aralamış durumda.

Göz önünde olup biten birkaç etkinlik ise kurum çalışanlarının, sanatçılarının ve yöneticilerinin sisteme dirençlerinin bir ürünüdür.

Özel tiyatroların durumları ise gerçek anlamı ile 'özel' bir yazı gerektirmektedir!

Bu hükümetin, 'sanat ve sanatçı hakları' diye bir tanımlaması yoktur.

Meslek alanlarımız yasalar karşısında yok sayılırlar.

21. yüzyıldayız. Bu ülkenin 'telif hakları yasası' yoktur. Bunun yerine de cambazlık yapılmaktadır!

Bütün bunlara karşın, memleketin eşitlik ve özgürlük içinde hayat bulması için mücadele edenler boş durmuyorlar.

Tüm cambazlıklara karşın yan yana gelişler sonuç veriyor.

Bu günlerde ülkemizin dört bir yanında Nazım Usta'nın 46. ölüm yıldönümü için etkinlikler yapılıyor.

Anadolu'dan Nazım seslerinin yükselmesi için çabalayan dostlar sahnelere çıkıp şiirlerini okuyanlar, filmler gösterenler, onun için şarkılar türküler söyleyenler, oyunlar oynayanlar, düşüncelerini haykıranlar, aydınlattığı yola ışık saçanlar daha da çoğalıyor.

Halk, ozanına ve yol arkadaşına sahip çıkıyor.

Hiçbir cambazlığa gerek duymadan sözünü ediyorlar aşkın, barışın, kardeşliğin.

Birlikte yan yana gelişler, güçlü bir davranış oluşturduğunda sonuç veriyor.

TODER (Tiyatro Oyuncuları Derneği) için yürütülen kampanya da bunlardan biri.

Ulvi Alacakaptan'ın tescilli Osmanlıcılığına son verildi.

Meslektaşlarımız, 'katil övücülere' karşı, tarihi bir karar almışlar ve TODER yönetimini bu pis akıldan temizlemekle örgütün sahipsiz olmadığını göstermişlerdir.

Dileğimiz ise, atıl duruma getirilmiş, meslek içi çalışmalardan öteletilmiş, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü'nde bile siyasi cambazlığın kucağına itilerek, adı kararlatılmış bu yapının, bir meslek örgütü gibi davranma iradesi göstermesidir.

Süreç, hepimiz için daha da kararlı olmayı gerektirmektedir.

Ve elbette her şeyin bir sonu vardır. Siyasi cambazlığın da öyle.

Günü gelir, kara aklın şaşar, daha ilk adımda düşersin telden, kolun kanadın kırılır.

Bakarsın öyle şaşkın, alkışlayanın bile kalmamıştır!

Varsa eğer, utancını gizleyemezsin. Görülür.

[email protected]