‘Suçluyu kazıyın altından insan çıkar’…

Dönüp bakın akan zamana, yaşamlarının en güzel yıllarını demir parmaklıklar ardında geçirmek zorunda bırakılan nice yaratıcımızla karşılaşırsınız.

Bu insanlığın içerden dışarıya seslenen çığlıkları, içimizde kök saldı, yeşerdi büyüdü.

Kimileri şiir oldu başucumuzda, kimileri şarkı, kimileri resim, kimileri öykü, roman, film, oyun.

İçerden taşanlar, yalnızca sözcükler değil elbet.

Yalnızlık-acı-kin-zulüm-işkence-katliamlar ve ölüm, belleklerimize kazınan öfkenin adı oldular.

2000 yılı daha dün gibi.

Dünya insanlığının gözleri önünde, yaşama inatla direnen devrimciler, kapalı tutuldukları hücrelerinde ateşe verildiler.

Üstünden çok zaman geçmedi, ama unutturuldular’

Yalnız, yıldönümlerinde anılır oldular.

Ne acı.

Unutturulmaya alıştırılıyoruz!

Toplumsal belleğimiz, bu tepeden tırnağa kirletilen kalleş zamana yenik düşürüyor.

Kırılgan yürekleri delip giden sızı çabuk yitiyor ve hayat süpürüp götürüyor acıyı!

Ama bazen unutmak da devrimci bir öfke biriktiriyor.

Ülkemizin toplumsal mücadeleleri, bu öfkenin içinde gizli gibi geliyor bana.

Yakılmış insan bedenlerini anımsıyorum.

Ten kömür.

İnsanlık, 19 Aralık 2000 yılı katliamında tam 30 can verdi.

30 genç yürek, 30 devrimci gülüş.

30 insan, gazlarla yakıldı, Hitler’in toplama kamplarındaki gibi.

30 insan kurşuna dizildi, duvar diplerinde değil, tutsak edildikleri tabutluklarda.

Bayrampaşa, Çanakkale cezaevlerinden yanık insan kokusu taştı hayatın üstüne.

Ülke sus-pus.

Süreci olduğu gibi anımsıyorum.

Hayasızca, canlı yayınlarla katliam izlettirildi tüm dünyaya.

Kanlar içinde ‘özgürlük’ diye bağıran insanlığı, sizlerde anımsıyorsunuzdur.

F tipi tabutluklara ‘hayır’ demekti tüm mesele ve ‘özgürlük’ istemekti hakça.

Katliam birilerinin yanına ‘kar’ kaldı.

Dönemin hükümetine, Başbakanına, İçişleri Bakanına, Ceza ve Tutukevleri Genel Müdürüne, Adalet Bakanına, Cumhurbaşkanına, Genelkurmay’a.

Dönemin İstanbul Valisine, Emniyet Müdürüne, DGM İstanbul Baş savcısına.

Ölüm oruçları sürecinin daha ilk günlerinde, Bayrampaşa cezaevini ziyaret etmiştim.

Sıcacık dost merhabalar ve dost gülüşler aklımda saklı.

“Durmalı bu F tipi canavarlığı, tabutluklar daha yapılmadan yıkılmalı. Ölüme yatmak çare değil dostlar, olsa olsa kavgadan uzak kalmaktır” demiştim.

“İnsanlık anlamalı bunu” demişlerdi tutsaklar, gözleri ışıl ışıl.

Ama ‘ölüme yatmak’ ne demektir, bilemedi hayat, bilemedik.

19 Aralık 2000 yılından beri ülkemin üstünde asılı kaldı yanık insan kokusu, bir kucak karanfil gibi.

Üstünden tam on yıl geçti.

Usum yenik düşmedi zamana.

1984-85 Tiyatro sezonunda, AST (Ankara Sanat Tiyatrosu) tarafından oynanan ‘Bir Ceza Avukatının Anıları’ oyununda, Faruk Erem “Suçluyu kazıyın altından insan çıkar” diyordu.

‘Hayata dönüş’ adlı kanlı katliamı düzenleyenler de insan!

Sizce onların da üstünü kazırsak, altından ‘insan’ çıkar mı?

[email protected]