Şimdi…

27 Eylül Pazar günü Bostancı Gösteri Merkezi salonunu dolduran dostlar, “İnsanlık Kasırgalardan Daha Güçlüdür” tanımlamasının ne anlama geldiğini birlikte adlandırdılar.

Yalnız olmadığınızı bilmek, yaşam sevincini artırıyor insanın.

Boşa çabalamak ise, oralarda bir yerlerde didinmek, öfkeye hınca çevirmek için zamanla boğuşmak, sahipsiz sözleri haykırıp durmaktan öte değil.

O gece o salonda, daha önceleri yapılan etkinlikler düştü aklıma.

Binlerin kapının önünde kuyruklar oluşturduğu, kardeşlik için semahlara durulan halayların, zılgıtların insan yüreğini sarmaladığı onca etkinlik.

Her biri için, ‘oluyor bu iş’ dediğim dostluk ve dayanışmasının doruğa çıktığı, insanlığı alanlara taşıyan etkinliklerden söz ediyorum.

Yok hayır öyle uzak günler değil o günler, her şey daha dün gibi.

Her tür hak ihlallerine anında yanıtların verildiği, işçilerin emekçilerin, gençlerin, yoksulların ve aydınların birlikte ‘hayır’ dedikleri o ‘mutlu günler’ yeni bir şafağın habercisi gibiydi.

78 devrimci dalgasını anımsatıyordu bana. En azından elle tutulur gözle görülür ip uçları vardı.

90’lı yılların tam orta yerinde, Anadolu halkları bu toprakların insanı olmanın erdemini, yeniden kavramıştı sanki.

Irkçılık, dinci gericilik hep bir ağızdan reddediliyor, çetelere ve sistemi ele geçiren işbirlikçiliğe karşı ortak alanlar yaratmak için binler el ele veriyordu.

Kara gün 2 Temmuz Sivas 93’ten sonra, yer-gök ‘faşizme ve gericiliğe karşı birlik’ sloganlarına bürünmüştü.

Barış denen o büyük kardeşlik sarmalı yeniden keşfedilmiş, öfkeler bilince çevrilmiş, alanlar eşitlik şarkılarına-şiirlerine sahne olmuştu.

Akıl defterime bakıyorum. 94 yılı, tüm Anadolu’da 74 şenlik-gece-konser ve mitingler sunmuşum.

Adana’dan İzmir’e, Antalya’dan Artvin’e, Bahadın’dan Ankara’ya hayat cıvıl cıvıl. İşçiler, emekçiler, gençler, yoksullar akın akın alanlara koşuyor. Nazım, Neruda, Hasan Hüseyin, Enver Gökçe, Brecht şiirlerine eşlik ediliyor.

Anadolu, rengarenk bir kır çiçekleri bahçesi gibi.

Ülkede her şey bugünkü gibiydi. Açlık, işsizlik, yokluk, yoksulluk, yolsuzluk, sahtecilik almış başını gidiyor. Yiyiciler, iş bitiriciler sistemi hallaç pamuğu gibi oradan oraya savuruyor, AB ve ABD nutukları atılıyor, hak gaspları, ihlaller gündelik işler olarak yaşanıyordu. Ülkeyi kuşatan dinci gericilik, Sivas’ın ardına geçip, nerede ise günde yedi rekat namaz kılıyor, ‘bizi din kardeşliği kurtarır’ nağmeleri düzüyor, faşist odaklar el sıkışıp toslaşarak ‘Türklük’ nutukları atıyor, sermaye ve yedeğindeki basın onları alkışa duruyordu.

Anımsıyorum. Sizlerde anımsayacaksınız.

İnsanlık, yalnızca toplumsal yaşamımızda yer eden gün dönümlerinde değil, her an reaksiyon verebilecek ortak bir yolculuğun izini sürüyordu.

Bu günler, o günlere yeniden kavuşur umudumu hep koruyorum.

Sosyalist solun ve sol dostlarının içindeki tartışmaları, olumluya çevirmemek için hiçbir neden geçerli olmamalıdır.

Artık safların netleştiği yeni bir süreçteyiz.

AKP’nin teslim alamadığı, alamayacağı belli olan onurlu bir gelecek var.

Bu gelecek için çabaları ortaklaştırmaktan hiçbir aklı selim uzak durmayacaktır.

Galatasaray Meydanında toplanıp ‘IMF ye Hayır’ diyen TKP-ÖDP-EMEP elbette yalnız değillerdir. Tıpkı Küba halkına devrimci selamlar gönderen insanlık gibi.

Yeter ki, barış-eşitlik-özgürlük yalnızca dinlendirilen ‘utkular’ olarak kalmasın, hayatı kuşatan, sarmalayan yaşam ilkeleri olarak görülüp algılansın ve bunun için aşk ile kavgaya karar verilsin.

Sanat alanlarındaki yaratıcılar bu yolu adımlamak adına ‘ortaklaşmaya’ karar vermek için yol alıyoruz.

Tiyatro alanından yükselen ‘birlikte davranmak’ çağrısına sinema, müzik, resim ve edebiyat dünyamızdan sesler katılıyor. Ustalar-çıraklar-amatörler-profosyoneller-sanat öğrencileri, bu kara taşın altına ellerlimizi koymaya hazırlanıyoruz.

Hepimiz biliyoruz, bu ülke hiçbir işbirlikçi haine, yobaza, liboşa, ırkçı kafatasçıya bırakılmayacak kadar güzel ve bu halk, tepemize çöreklenmiş bu edepsizliği hiçbir zaman hak etmedi, etmiyor.

[email protected]