Şamar…

AKP’nin sanat alanlarıyla olan ilişkisi üzerine yazılar yazıyor düşüncelerimi etkinlerde, yetmedi meydanlarda-alanlarda en yüksek sesle dillendirmeye çabalıyorum.

İktidar koltuğuna oturduğu günden bu güne, sanat düşmanlıklarını yüzlerine yüzlerine söylemekten geri durmadım.

Her defasında “yapmayın o kadar da değil”, “bu cümleler, herkesi karşıya alan cümleler bunlarla yola çıkılmaz”, “nerden alıyorsunuz bu bilgileri? Yoktur öyle şeyler”, “öyle kolay mı tiyatroyu filan yok etmek” gibi onlarca söz gevelendi.

Üzücü ama bu yanıtları verenlerin çoğulu, sanat alanlarında örgütlenmiş yapıların başında bulanan zatlar, tiyatro haber siteleri ve bazı gazetelerin kültür-sanat editörleri oldular.

Yarattıkları etkiler, bazı tiyatro haber sitelerinin yazılarımı sansürlemesine, ‘politik yazılar bunlar’ diyerek yayınlanmamasına kadar vardı.
Okurların ve alanda üreten sanatçıların gerçekleri algılaması engellendi.

Bu tavır yalnız benim yazılarım için gösterilmedi elbette.

AKP aklını sorgulayan her düşünce, her yazı, her haber alanlardan gizlendi.

Yaşananlar, ‘gelip geçer, önemli şeyler değil’ denilerek yaşamlarımızdan ötelendiler.

Buna korku mu denmeli, yandaşlık mı bilemiyorum!

Ancak gelinen sonuç ortadadır.

Ülkede sanat alanlarının güllük-gülistanlık içinde olduğunu savlayanlar, satır aralarında övgüler yağdıranlar, büyük şamar yediler.

Hem de yüzlerinin her iki yanına birden.

Fakat herhangi bir utanma, mahcubiyet, özeleştiri yok.

Kocaeli Belediyesi Şehir Tiyatroları’ndan sonra İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın başına gelenler çok daha öncesinden bilinmiyor muydu?
Biliniyordu.

AKP bu alanları ele geçirmek için akıl ortakları aramıyor muydu?
Arıyordu.

Bu durumun onlarca verisi ortalarda dolaşmıyor muydu?
Dolaşıyordu.

Hepsini geçelim Kültür Bakanı zat, onlarca kez bu meseleyle ilgili demeçler verdi, görüşlerini açıkladı.

Adam en son oyunlara racon keserek adeta tehdit etti.

Kaç tiyatro yazarı, oyuncusu, yönetmeni, örgütü karşı çıktı?

Birlikte hangi davranışı göstererek ‘hayır’ diyebilmede ortaklaştılar?

Devlet tiyatroları ile ilgili laflar türedi, İstanbul dukalığı sustu şehir tiyatroları ile ilgili laflar edildi, Ankara ve Anadolu sustu.

Anadolu’da salonlar yıkıldı, belediyeler tiyatro topluluklarını kapının önüne koydu, herkes sustu.

Tüm bunları geçtim, ortak evimiz olduğu çok açık olan AKM’nin yıkımına karşı kaç birey, kaç örgüt ortaya çıktı?

Irkçıları, faşistleri, dinci bağnazlığın bağrında diz çökmüşleri, liberal aymazları haklı çıkaran davranışlar ne kadar erdemlidir?

Size ‘ağır gelen’ bu gerçekleri böyle tanımlamak mıdır yoksa?

Ama ne yapalım, güneş balçıkla sıvanmıyor.

Şimdi son düzlüğe doğru yol alıyoruz.

Bugün şehir tiyatroları için İstanbul ile birlikte birçok kentte aynı anda basın açıklamaları yapılacak, durum anlatılacak, mücadele edileceği ilan edilecek.

Bin kez söylediğimi bir kez daha yinelemek gerekiyor.

“Bizi esir almaya kalkışan akla karşı örgütlenip, birlikte davranış göstermezsek, dayanışmayı çoğaltıp birleşmezsek yok oluruz.”

Böyle sus-pus kaldığımız sürece ensemize binen çok olur.

Sırada Devlet Tiyatroları, Opera, Bale ve Senfoni var.

D.T. bölge müdürlüklerinin önümüzdeki sezonda kapatılma hazırlıkları var.

Salonlar, içindekilerle birlikte belediyelere, o olmadı, İl Özel İdareleri’ne devir edilecek!

Mustafa İsen emriyle, kurulması ve anayasal tanımının yapılması için gece-gündüz çalışılan ‘Yüksek Sanat Konseyi’ de sanat alanlarında üretilen ve üretilecek olan her şeyin karar vericisi olacak.

Dileyelim, 24 Nisan tarihi ortaya çıkışımız için yeni bir adım olsun.

Tüm sanat alanlarımızın iç edilmesine karşı haklı duruşumuzun, ortaklaştığımızın, öyle kolay yenilir- yutulur olmadığımızın, alanlarımızı terk etmeyeceğimizin adımı olsun.

Ama yine, ‘yargıya başvurmalıyız, imza kampanyaları yapmalıyız’ gibi zavallı ve daha çıkışında teslim olunmuş bir hak arama(!) yoluna gidilecekse bu iş başladığı gibi bitti demektir.

Hiç kimsenin sanat ve sanatçının değiştirici gücünü küçümsemesine meydan verilmemelidir.

Hiç kimsenin ancak direnerek hakların kazanılacağı gerçeğini ötelemesine izin verilmemelidir.

Meydan sanatın ve sanatçının ise, hem bu topraklardaki hem tüm dünyadaki devrimci geleneğin izi sürülmelidir.

Bunun içinse uzaklara gitmeye gerek yok. Muhsin Ertuğrul ustaya kulak vermek yetecektir:

“Burası yıllarımızı yıprattığımız, her türlü yokluk içinde göz nurumuzu alın terimizi döktüğümüz, ömrümüzü törpülediğimiz bir meydandır. Burada asalakların, yaygaracıların yeri yok! Tiyatromuzun sahnesi sanatkârların, salonları ise halkındır. İkisi arasındaki bezirgânların ve yazı komisyoncularının ipini pazara çıkaracağız.”

[email protected]