Onlar ümidin düşmanıdır…

Suriye AKP için bir cephe, Libya da öyle.

Paralı askerler, kiralıklar ve Mehmetçik ellerinde silahlarla bu cephelerde emir altında savaş halindeler.

Aralarında toprağa düşenler var, kaç kişiler bilmiyoruz, yalnızca yoksul evlerine asılan bayraklar, o evlerden yükselen çığlıklardan, cenaze törenlerinden olup bitenleri izliyoruz.

Ölenler çocuk. 

Daha hayatlarının baharlarında değil ilk adımındalar.

Biliyoruz ki o çocuklarımızla birlikte ölen sevinçtir, ölen bin bir çiçekli kır bahçeleri için kurulan düştür.

Kader denilip iki dua, iki hamasi söz ile uğurlanıyorlar.

Şehitler tepesinde daha çok yer var belli ve belli ki boş kalmayacak.

İçeride de cepheler var.

Yoksulluk ve işsizlikten kıvranan milyonlardan oluşan ve amansızca yok oluşa doğru sürüklenen bir cephe.

Acımasız.

Bir diğeri ise yargı yoluyla mahkeme kapılarında, duruşma salonlarında sürüyor.

Yüz binlerce insan işinden, aşından ediliyor, öyle ki bir daha bu ülkede çalışma hakkı bile olamayacak biçimde tüm vatandaşlık hakları ellerinden alınıyor, pasaportlarına el konuyor, birer köle gibi yalnızca nefes almalarına izin veriliyor.

İçlerinde bilim insanları, akademisyenler, öğretmenler, devletin çeşitli kademelerinde hizmet vermiş memurlar var.

Bilinsin diye örneklersem; üniversitede fizik okutan bir akademisyen KHK’lı olunca, benzin istasyonunda pompacı olmasına, tuvalet temizliğinde çalışmasına, simit satışı yapmasına bile yasak var.

Bu duruma sürüklenmek her muhalif yurttaş için geçerli.

Bir sahtekâr soysuzun sizi ihbar etmesi, hakkınızda düzmece bir ifade vermesi ya da gizli tanıklık yoluyla bir iddianame oluşturulması yeterli.

Galiba ülke tarihinde gizli tanıklarla, ihbar yoluyla haklarında davalar açılan insan sayımız hiç bu kadar çok olmamıştır.

Düşünce açıklamanın da suç olduğu şu amansız günlerde; iktidar partisine, onun başına ilişkin ne söylerseniz söyleyin suç.

Kim olduğunuzun, neden söylediğinizin hiç bir önemi yok.

Öyle ki ana muhalefet partisi genel başkanı bile dava ediliyor hem de öyle bir değil iki değil.

Dışarıdaki cephelerde süren savaştan içerideki cephelerde süren daha acımasız.

Kin dolu, nefret dolu.

Bunlar gibi düşünmeyen, davranmayan herkes terörist, herkes hain, herkes düşman.

Ustanın şiirindeki gibi.

“Sana düşman bana düşman, düşünen insana düşman.

Vatan ki bu insanların evidir,

sevgilim onlar vatana düşman.”

Bu mahkeme süreçlerini birebir yaşayan bir yurttaş olarak oyun yazıyorum, günü gelince sahneye taşımak istiyorum.

Olmadı ardımızdan gelen genç, ışıklı binlerce yaratıcı kardeşlerim var.

Ancak inanın ne Uğur Mumcu’nun Sakıncalı Piyade’si ne Faruk Erem’in Bir Ceza Avukatının Anıları mahkeme kapılarında yaşadıklarımızı tanımlamaya yetmez.

Yetmez çünkü cehaletin emir alanına hiçbir bilgi, hiçbir belge, kanıt söz geçiremiyor.

Ümidin düşmanı olmaya, gerçeğe kelepçe takılmasına yemin etmişler.

Oysa milyonlarca insan, sıcak bir ekmeği bölüşerek kurulacak kardeşlik sofralarının umuduyla yaşıyor.

Günü gelir bu cephelerdeki kanlı kapışmalar biter.

Çaresi yok, yoksa ülke yok olur gider.

Anadolu bu coğrafyanın adı. 

Çok harami gördü, çok hırsız, çok hain.

Hepsi halka karşı öfkelerinde boğuldular.

Bu günlerden yarına yalnızca direnenlerin sesi kalır.

Yeter ki kararmasın ülkenin kalbindeki cevahir.

[email protected]