Munzur…

Şu İstanbul kentinden Anadolu’nun herhangi bir iline, ilçesine, köyüne gitmek; çürümüşlüğün üstümüze sıçrattığı yalandan, sevinçlerimizin esir edilmesinden,  koşar adım uzaklaşmak gibi geliyor bana.

Yeni bir gökyüzü altında esen yele, yağan kara, akan suya, çiçeğe duran ağaca, erdemli insanın umut saçan ışığına, sokağında mutlu yatan kedisine, köpeğine el sürünce coşuyor yüreğim.

Bu kez dört dağ içinde, adına türküler, ağıtlar yakılmış, zılgıtlar çekilmiş; acının ve gözyaşlarının her şeye inat aşk içinde umuda çevrilmesi için direne direne bugünlere gelmiş bir kente yolculadım yüreğimi.

Dersim.

Munzur’un yamaçlarındaki dağlarında kar, subaşlarında bahar, insanlığının gözbebeklerinde; barış, kardeşlik, özgürlük, danslarında şenlik, gülüşlerinde sevinç, sofralarında dostluk, cana can katan canların diyarı.

Ovacıkta başlayan o uzun yurt aşkı yürüyüşünün içinde nefes almaktı ereğim.

Sürülen toprağa, ekilen ekine, pınar gözelerine, yukarıda kardelenlerle bezeli al dağların arasından masmavi ışıklar saçan güneşe, emeğin terine, onurlu insanlığın soluğuna, türkünün Munzur gibi coşkulusuna kardeş olmak ve sonra zılgıt çekmek haramilere.

Bunca kahrın, hüznün, acının tam orta yerinde büyük bir meydan ateşi yakarak, el ele tutuşup halaya durmak düş değil.

Yeter ki ortaklaşsın yürekler.

Aynı kahrı yenebilmenin tek yolu, çaresizliği umuda çevirmekte gizliyse şimdi tam da bunu yapmanın zamanıdır.

Meydan ateşinin çevresinde birleşen eller ne kadar çoksa kolaylaşır zulmü yenmek.

Dersim’de yaşanan tam da budur.

Her yaştan yürekleri eşitlik ve özgürlük için tutuşan vicdanlı insanların “Üreten biziz, yönetende biz olacağız, hakça bölüşeceğiz ekmeği, suyu. Aynı güneşin sofrasındayız, aynı toprağın üstünde. O zaman ekende biz, biçende biz, bölüşüp sevinçlenen de biz olacağız. Söz, yetki karar halkın olduğunda yaşanır olur bu topraklar. Durmayacağız, daha çok birleşip daha çok çalışacağız ve biz kazanacağız, emek kazanacak, çocuklar kazanacak, kadınlar kazanacak, doğa kazanacak. Özgürleşeceğiz eşitlik ve barış için.”

Şu kahrolası zindanlaşmış hayatın içinden yükselen bu sesler, geleceğin masmavi düşü gibi dağlara oradan Munzur’un yamaçlarına doğru çoğaldıkça, umut bir bahar dalı gibi gülüyor insanoğlunun yüzüne.

“Değiştireceğiz, başka hiçbir çaremiz yok. Yalandan, talandan, kendi dışında her şeye düşmanlıktan kurtulmanın erdemi burada gizli. Örgütleneceğiz aynı safta ve yeneceğiz zulmü. İnsanız biz insan. Yaraşmıyor bize zalime esir düşmek.”

Kendi ellerimizle dokunan ipekli bir al yazmanın çevresine rengârenk nakış işler gibi.

Kırk gözeden doğup çılgınca coşkunlaşan bir nehir gibi.

Tavına gelmiş toprağı buğday başaklarıyla kuşatmak gibi.

Aynı sofrada aynı ekmeği türküler söyleyerek bölüşmek gibi.

Diyeceğim şu ki a dostlar; Ovacık’ta büyük mutluluk için kucaklaşan insanlığın, Komünist Başkan Maçoğlu’nun yoldaşlarıyla başlattığı o şanlı uzun yürüyüş, Türkiye Komünist Partisi bayrağıyla şimdi Dersim’de ve tüm ilçelerinde, sokaklarında, meydanlarında dalgalanıyor.

Umudu toprağa ekerek, emeğin en yüce değer olduğu, barışın ve eşitliğin yolunda çoğalıp, tüm Anadolu’ya taşmak için halaylar kurulmuş durumda.

Türkülerin, zılgıtların, dansların büyüttüğü bu halaylar, ülkemin geleceği için aydınlık günlerin habercisidir.

Dersim yamaçlarından Munzur’a doğru gericilik en küçük zerresine kadar süpürülünce kazanan ülkemin emekçileri, işçileri, yoksulları olacaktır.

Selam olsun bu şanlı halaya omuzdaşlık edenlere.

[email protected]