Memleketim benim mavi sevdam…

Aman aman gökyüzünden pamuk şekeri gibi bir kar yağıyor ki, tut elini gelsin yüreğinde erisin.

Meydanın orta yerine kuruldu set, buradan bakınca arkadaşlar beyazlığın içinde koşuşturan karıncalar gibiler.

Uzaktayım evimden, kitaplarımdan, kedimden, canlarımdan memleketimden.

Yüreğim boğaz vapurunun rüzgârına sığınmış iskele iskele dolaşan martı kanatları gibi.

Akdeniz ve Ege'de bademler çiçek açmıştı geçen hafta, erik çıkmış kilosu bir gram altından bile pahalıymış, kiraz ağaçları da çiçeğe büründü mü, durduramazsın baharı.

Balkon çiçekleri gülücükler saçarak fışkırıp katılırlar sevince, sonra boğazın yamaçlarından erguvanlar katılır dansa.

Anadolu’mda dağlarımın karı eriyince şenlenir köyler, ovalar, dereler, çaylar, önce kuzular, oğlaklar meleşir ve çiçek kokar arılar, ağaçlar sarmaş dolaş sevinçlenir. 

Daha Mart başındayız, Nisan yağmurları yağarsa, hayat bin bir enstrümanlı bir orkestra eşliğinde düğün yerine dönüşür.

Gorki’nin tunçtan heykeline dayadım sırtımı, karşımdaki 250 yıllık kütüphane binasının içinde kedi sessizliği ile dolaşıp düne el sürmek istiyorum, akşam yandaki tiyatroda Kafkas Tebeşir Dairesi’ni 3. kez izleyeceğim, sonra dostlarla şarabi bir gecenin içinde şiir olacak hayat.

İyi de hiç çıkmıyor aklımdan memleketim. 

Ne olacak bu işin sonu?

Savaş durdu tamam, kaybetti birileri tamam, çocuklar ölmeyecek tamam ama ya ülkemin içinde sürdürülen amansız savaş?

Gazeteci arkadaşlarım tutuklanıyorlar.

Buradan bağırdım, duyan olmuş mudur?

Detaylarına baktım tutuklama gerekçelerinin, güldüm hazin hazin.

12 Mart ve 12 Eylül günlerinin apoletli sıkıyönetim mahkemeleri geçti gözümün önünden.

Tutuklanan arkadaşlar ortaklaşmış gibi bir çeteden söz ediyorlar.

Kumpas kuran, ihbarcı, tetikçi bir çeteden.

Yargıyı istedikleri gibi yönlendiren, “AKP içinde AKP” diyor bir arkadaşım.

İsimlerini sıralıyor bir başkası.

Şaşırmıyorum.

Geçen hafta ölüm haberleri canımı yakmıştı, uykusuz gecelerin sabahlarında hüzün gelip koynuma girmişti, debelendim durdum.

Kaç çocuk düştü toprağa ve ne uğruna, kimse sorgulamayacak ve kimse hesap sormayacak mı?

Böyle gelmiş böyle gider diyenler niye bu kadar çoğaldı?

Grup Yorum üyesi sanatçı kardeşlerimin ölüm oruçlarında aklım, o evden bir kara haber yükselmesin istiyorum.

Kalksın yasaklar, şarkılar kucaklasın insanı istiyorum.

Duyan var mı, bilmiyorum.

İşsizlik haberleri okuyorum, sonra çaresizleşmiş ve teslim olmuş insanlarımın son fotoğraflarına bakakalıyorum, acıyor gözlerim.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için yasak haberleri okuyorum, dünyayı kasıp kavuran Korona Virüsü için paylaşım yapmak bile yasaklanmış, geçen hafta "savaşa hayır" demek yasaklanmıştı.

Yüz binin üzerinde sığınmacı-göçmen-mülteci sınır kapılarına, sahillere, nehir boylarına yığılmışlar.

Aç, açık, umarsız.

Çocukların ve anaların gözyaşlarına dokunmak istiyorum, ellerim yanıyor.

Nereye savruluyoruz demiyorum artık, savrulduk savrulabildiğimiz kadar.

Ortaçağ karanlığında din bezirgânları yönetiyordu dünyayı, şimdi savaş baronları ile aynı bezirgânlar el ele.

Tek başına kurtuluş yok, ya hep beraber ya hiç birimiz, biliyorum.

İyi de bahar kapımızı çalmışken, bizim de doğa kadar sevinçlenmeye hakkımız yok mu, daha ne kadar bekleyeceğiz mavi bulutlu bir hayatı?

***

Sete gidiyorum, üstümde Kızıl Ordu’dan kalma bir partizan paltosu, ağır mı ağır, başımda kalpak, ayaklarımda postal, dilimde barış sözcükleri, umudu kuşanıyorum.

Memleketim benim mavi sevdam, kurtul artık bu karanlıktan.

[email protected]