Livane…

Geçtiğimiz genel seçim çalışmaları sırasında, Samsun’dan başlayan Karadeniz sahil kentlerine süren yolculuğumuz Livane’de sona ermişti.

Bu güzelim kent içinde barındırdığı aşkları, hüzünleri, mutları ve aydınlık bir ülke için kavgaya her an hazır oluşuyla yüreğimi sarmalar. Öyle yalnız, biçare kalışı ise hep canımı acıtmıştır.

Cumhuriyet Meydanı'nın orta yerinde, “Gelin, bu topraklara gericiliği sokmayın, çağdaş-uygar bir ülke için şu siyasal namussuzluğa set olun. Gelin, bir güruh halinde savrulup, sürüleşen bu tarihsel rezalete bir ders verin” demiştim.

Yağan yağmurda saçak altlarını dolduran o tarihsel kalabalık, önce alkışlamış, sonra da masa başı sohbetlerde, “Sen nasıl Artvinlisin bizlerin kim olduğunu nasıl unutursun? Bu topraklarda gericilik ve faşizm meyve veremez’ demişlerdi.

Bir kez daha umutlanmıştım.

AKP’li İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş beyefendinin de memleketidir Artvin. O yüzden olsa gerek, Yusufeli bölgesine baraj üstüne baraj yaptırılmış, insanlar yurtlarından barklarından, bin yıllık yaşamlarından söküp alınmış, doğanın tüm zenginliği yok edilmişti.

Başka gericiler de tokat atmıştı Artvin halkına.

Bir zamanların Orman Bakanı, Sabit Osman Avcı’yı hatırlıyorum. Çoruh Nehrinin kenarına bir kereste fabrikasının kurulmasına öncülük etmişti. Fabrika, Rus iş adamlarına yaptırılmış ve işçileri bile Rusya’dan getirilmişti!

Kısa zamanda, balta girmemiş ormanlardaki yaban hayvan zenginliği ve florası ile ünlü Artvin ormanları talan edilmeye başlanmıştı.

Yolları hep öyle kaldı. Halen, yedi adet keskin ve iki aracın bile yan yana geçerken zorlandığı virajlarla çıkılır kente.

Artvin halkına yakışır bir tiyatro salonu yok.

Yine de her turnede, o derme-çatma sinema salonu dolup dışarıya taşar.

Unutmadan söylemek lazım, bu ülkede okuma yazma oranı en yüksek olan il Artvin’dir ve eğitim emekçilerinin içinde, ‘Artvinliler’ azımsanmayacak bir çoğunluk oluştururlar.

Siyasal erklerin bölgeye olan ilgisizliğini, ‘okuyarak’ aşan halk, bu yüzden olsa gerek, gericiliğe karşı hep set olmuştur.

Şimdi soy adı Livaneli, yani Artvinli olan bir tanıdığın son yaptığı konuşuluyor, yazılıyor çiziliyor.

‘Özgürlük’ şarkısını Vodafone şirketine 300 bin dolara güzellemesinden sonra söylenenler, beyefendinin canını çok sıkmış. TV ekranlarından gazetecilere, çizerlere ‘it oğlu itler’ diye bağırıyor.

“Bu kapitalizme, onun dönen iğrenç çarkına su taşımaktır” diyen dostlara, ‘cahiller’ diye avaz avaz bağırıyor.

Şaşırıyorum!

İnsan olmanın erdemi gözlerimin önünde ayaklar altına alınıyor. Yüzümü kapatıyorum.

Vatan gazetesindeki köşesinden, Fettullah Gülen yardakçılığını çağrıştıran sözcükler döktürüyor. ‘Bu açılım, iyi değerlendirilmelidir’ diyor.

Ter basıyor alnımı.

Geçmişe dönüyorum.

Daha ilk çalışmasında yüreğimizi kuşatmıştı. Oyun önceleri fuayelerde seyircilerimizi onun şarkılarıyla karşılardık. ‘Sürgün’ dediği yıllarda ürettikleri de içimizi sarmıştı. Atlının Türküsü, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Karlı Kayın, Leylim Ley…

1982 baharında, kardeşi Ferhat Livaneli ile çalıştım Ankara Çağdaş Sahnede. Maksut Göksu, Ömer Özgeç ile birlikte tiyatromuzun müzik çalışmalarını yapıyorlardı.

Kadere bakın ki (!) Maksut Göksu, Kenan Evren denen tarihsel karanlığın damadı oldu, Ferhat Livaneli de, Artvin’den MHP millet vekili adayı!

Zülfü Livaneli ile meydanlarda, alanlarda da bir çok kez birlikte oldum. 1994 Ankara’da 1 Eylül Dünya Barış Gününde 650 bin insan vardı.

Sonra Artvin’de ‘Siyanürlü Altına Hayır’ eyleminde aynı sahneyi paylaştım. Kafkasör’de dağ-taş onunla şarkılar söylemişti.

Bu ülkenin aydınlık yüzü onun türkülerini söylemeye devam etti. Yazılarını okudu, kitaplarını tüketti.

Varlığını bu ülkenin emekçilerine, işçilerine, yurtseverlerine, devrimcilerine borçlu olduğunu acaba biliyor mu? Diye soruyorum kendime!

O türküler cezaevlerindeki demir parmaklıklara birer kır çiçeği yapıldığı için, alanlarda binlerle birlikte söylendiği, aşklarımıza eş, yoldaşlarımıza yoldaş olduğu için, kendisinin var olduğunu, hiç düşünmüş müdür?

Yoksa, o da Maksut Göksu ve Ferhat Livaneli gibi, yüzünü dönüp gidecek midir?

Başımı ellerimin arasına alıp düşünüyorum.

Hiç birini değil belki ama, ‘Karlı Kayın Ormanı’nı söker alırım oradan.

Başkaca dostlarım da başkaca türküleri, şarkıları söker alırlar.

AKP yardakçılığı da, kuru bir kaktüs gibi ortada kalakalır.

[email protected].