İbadet ve Adalet..

“AKP ne yaptığın bilmiyor” diyenler yanılırlar.

Adım adım 2023 ‘e yürüyor ve her şey planlı programlı.

Tüm eğitim sisteminin dinselleştirilmesi ile yargı üstünde kurulan kumpas bunun iki basit örneğidir. Elli bin yerleşimli her yaşam alanına zorla dayatılan imam hatipler yayınlananan yasayla “Beş bin yerleşimli her yere 1 imam hatip” diye değiştirildi. 

Tüm okullara mescid zorunluluğu getirildi. 

Zaten resmi dairelerde varolan mescid uygulaması ve namaz tatili şimdi özel şirketlerde de zorunlu olacak.

Fabrikalar ve üniversitelerde ya cami var ya mescid.

Ülkenin tamamında son beş yılda yapılan caminin hesabı yok.

TOKİ’nin betondan tabutluk diktiği her sitenin önceliği cami, diğer inşaat şirketleri de bu yarıştan kopmuyor.

Her 50 konuta bir cami zorunluluğu var.

İstanbul’u çevreleyen beton duvarların hepsinin içinden minareler yükseliyor.

Kütüphane yok, kültür merkezi yok, yeşil alanlar göstermelik, çocuk parkları, oyun alanları yok.

AVMler içinde de mescidler var.

Peki bunca ibadethanenin cemaati var mı?

Var.

Her vakit olmasa da cuma günleri insanlar sokaklara seccade yerine karton serip namaz kılıyorlar.

Ülke yoksullaştıkça camiler doluyor.

Yaş ortalaması ise genç.

Diyanetin verilerine göre oruç tutanların ortalama yaşı 15‘e düşmüş.

Ramazan boyunca camiye gidenlerin %65‘nin yaşları 15 ve 17.

Halkanın zayıf olduğu yerlerde ise camiler çocuklara yönelik, kuran kursları üstünden kampanyalar düzenliyorlar.

Tüm Anadolu’da her on kız çocuğundan altısının başı kapatılıyor ve bu çocukların tamamı imam hatiplere gönderiliyor.

İçlerinde imam olmak isteyen ise neredeyse yok.

Ya savcı olmak istiyorlar ya hakim ya avukat, ya asker en büyük yüzde ise polislik mesleğinde.

Bu çocukların % 70’i 2023 yılında okullarını bitirip seçtikleri mesleklere başlamış olacaklar.

Bugün Türkiye’de imam hatip bitirip işsiz kalan tek kişi yok.

Adalet bahsi ise daha vahim.

Son referandumla HSYK ve tüm mahkemeler artık iktidarın “huzur içnde çalıştığı” duruma kavuşturuldu.

Aykırı her ses susturuluyor.

Kanunlar ve yasalar hiçe sayılıyor.

KHK ile her duruma “çeki düzen” veriliyor.

İşlerinden atılanlara hak arama yolları kapatıldığı için tüm mahkemelerin işi daha kolaylaşmış durumda.

Binlerce insan adalet peşinde.

İç hukuk tüketilmediği için dışarıda hak arama yolları kapalı.

Yargı ifade özgürlüğü diye bir tanım yapmış değil.

Siyasi iktidarın uygulamaları, hükümet  yetkilileri ve vekilleri ile yandaşlar hakkında düşünce beyan etmek suç!

F.Gülen ortaklığıyla açılan tüm davalar tersine çevrildi.

İnsanlar adil yargılanma haklarını haykırıyorlar duyan yok.

Dünyada en çok gazetecinin tutuklu olduğu ülke Türkiye ve bu gazeteciler için yapılan suçlamaların büyükçe çoğunluğu, dünya basınını ve yargı kurumlarını güldürüyor!

Ülkede adalet adına örülen duvarın ayırdına ise varılmış değil. 

Bu duvar o kadar acımasız ve o kadar gaddar ki: Ne açlık grevine yatan erdemli insanlar görülüyor,duyuluyor ne adalet diye yollara dökülüp yürüyenler umursanıyor.

Sokaklara çıkanlara ise şimdiye kadar ki en büyük şiddet ile yanıt veriliyor.

Ankara Kızılay Yüksel Caddesi’nde Kelepçelenmiş İnsan Hakları Anıtı önünde gazın sıkılmadığı, zehirli suların insanların üstüne püskürtülmediği, tutuklamaların olmadığı tek gün yok.

Peki ne mi oluyor?

Muhalefet yürüyor, açlık grevleri ölüm sınırında,insanlar bağırıyor, acı büyüyor, keder büyüyor, hüzün büyüyor.

Kaos karanlık uçsuz bucaksız bir girdap.

İşsizlik kriz halinde derinleşiyor ve yoksulluk büyüdükçe büyüyor.

Yani. “Bindik bir alamete gedeyoz gıyamet!”

Hani durdurun bu düzeni inecek var diyeceğim ama diyemiyorum.

Yapacak çok iş var çok!

“Önce acılardan başlanacak.”


[email protected]