Hopa...

9 Aralık'tan beri bir oyun şarkısı dilimden düşmüyor.

“Gardiyanları ve yargıçları ve savcıları hepsi halka karşıdır.

Kanunları, yönetmelikleri, bütün kararları hepsi halka karşıdır.

Dergileri, gazeteleri, bütün yayınları hepsi halkı karşıdır.

Bunların hiçbiri onları kurtaramayacak,

Durduramayacaklar halkın coşkun akan selini.

Panzerleri, kelepçeleri, bütün silahları hepsi halka karşıdır

Zindanları, tutuk evleri, işkence evleri hepsi halka karşıdır.

Borsaları ve şirketleri ve iktidarları hepsi halka karşıdır.

Bunların hiç biri onları kurtaramayacak,

Durduramayacaklar halkın coşkun akan selini.”

B. Brecht'in M. Gorki'nin ANA adlı romanından uyarladığı, aynı adlı oyunun şarkılarını, Sarper Özsan bestelemişti.

“Günlerin bugün getirdiği baskı, zulüm ve kandır” diye başlayan '1 Mayıs Marşı' yine aynı oyununun şarkılarından biridir.

Oyun, 1974-75 Tiyatro sezonunda Rutkay Aziz rejisiyle sahnelenmiş, unutulmaz kadrosu, dekor-kostüm-ışık tasarımcıları ile AST tarafından üç sezon kapalı gişe oynanmış, Anadolu'nun birçok kentinde yasaklanmış olmasına inat, seyirci rekorları kırmıştı.

Ankara Adliyesi önünde anaları-kardeşleri-dostları bir arada görünce, yüreğim titredi.

Benim için, 9 Aralık'ta oluşan resim, ANA oyunundaki 'direniş' şarkısının söylendiği sahne ile birebir örtüşüyor.

“Gelecek hapsedilemez” diyen her yaştan insanlık adeta aynı şarkının sözlerini bağırarak dimdik ayakta durdular ve saatlerce direnerek sonunda kazandılar.

9 Aralık'ta Ankara'da AKP yargısı ve medyası kaybetmiştir.

9 Aralık'ta yandaşlar, dönekler kaybetmiştir.

Gencecik insanların geleceklerine ipotek koymak isteyen çürük akıl yenilmiştir.

Devrimci dayanışma kazanmıştır.

Bu azımsanacak bir durum olmasa gerek.

Her yönüyle AKP güdümünde olan yargının, insanlara suç bulaştıracak hiç bir gerekçesi kalmamıştır.

Savunmalarda ortaya çıkan ana hat ise önemsenmelidir.

'Sanık' olarak yargılanan kardeşlerimiz, mahkemenin üstlerine yıkmak istediği 'gizli örgüt' saçmalığını kabul etmeyip, savunma makamının tüm iddialarını darmadağın etmişlerdir.

Hukukçu dostların, “insanların zorbalığa karşı direnmelerinin bir hak olduğu” gerçeğinin altını çizmeleri de kayda geçmiştir.

Hukuksuzluğu apaçık ortada olan bu davanın tarafı olmuş sanatçılar, yazarlar, akademisyenler birleşince neler yapabileceğimizi görmüş olduk.

Demeçler vererek, saçlarını kestirerek, halaya durup türküler söyleyerek oluşturulan dayanışmanın sonuçlarını önümüzdeki süreçte daha iyi anlayacağımızı umuyorum.

Şimdi her tür hak ihlalinin olduğu her yerde birlikte karşı duruşu yükseltmek, bizlerin önündeki en temel gerçeklik olsa gerek.

“Buradayız” dememek için nedenimiz kalmamıştır.

Bunu yapabiliriz.

Birlikte şarkılar söyleyebilir, birlikte gülüp, birlikte halaya durup, hukuksuzluğu adaletsizliği yere çalabiliriz.

Yandaşların salvolarına, adaletsizliğe ve kurmaca olduğu ortada olan tüm davalara karşı, birlikte ıslık çalabiliriz.

Halkın üstüne sinen yılgınlığı-teslim alınmışlığı, birlikte savurup atabiliriz.

Ülkenin dört bir yanında sürdürülen HES ve nükleer santral karşıtı eylemlere destek verebilir ve bu eylemlere katılanlar için açılan davalarda yerimizi alıp, sesimizi çoğaltabiliriz.

Sistemin hukuksuzlukla, zorbalıkla ezip geçmeye çalıştığı HES süreçleri, 9 Aralık'ta Ankara'da yaşanan dayanışmayı fazlasıyla hak etmektedir.

Tutuklanma gerekçeleri bile hukuksuzluk örneğinin onlarca belirtisi ile dolu olan gazetecilerin, yayıncıların, yazarların duruşmalarına katılıp, üstlerine atılmaya çalışılan düzmece suçlara karşı, ayağa kalkabiliriz.

9 Aralık'ta, AKP'nin tüm toplum üzerinde oluşturduğu korku duvarı aşılmıştır.

Düne dönersek, ANA oyunundan aklıma düşen başka şarkılar da var.

Baskılara, zulme, işkencelere karşı oğlu PAVEL'i gözü gibi koruyan ama yine de kavgasına destek olmakta kararsız kalan ANA için söylenen şarkı, unutulacak gibi değil.

Şarkı, dönemin alanlarda-etkinliklerde en fazla söylenen şarkılarından biri olmuş ve Ruhi Su Dostlar Korosu eşliğinde yüreklerde yer edinmişti.

“Boşa didinmek fayda etmez,

Her geçen gün daha beter dünden.

Böyle gelmiş, böyle gitmez,

Sömürü zulüm devam etmez.

Kaldırmadıkça başlarımızı sefaletimiz bitmez.

Elindeki bu boş tencere,

Dolar mı kendi kendine,

Eğer razı olursan sen kendi kötü kaderine.

Kaldırmadıkça başlarımızı sefaletimiz bitmez.”

Şimdi Hopalı kardeşim Metin Lokumcu gibi, Hopa direnişine destek veren binlerce erdemli insan gibi, 9 Aralık'ta Ankara Adliyesi önünde buluşup-kucaklaşan devrimciler gibi, birer PAVEL olma vaktidir.

[email protected]