Gemi mi…

Ortada; içinde kardeşlik, aşk, barış, eşitlik, bilim-sanat ve hayat olan bir gemi varmış gibi, adeta sıraya girdiler ve “aynı gemideyiz” diyerek güverteye kadar koşturuyorlar.

İsimlerin şaşırtıcı olduğu kesin.

Şimdiye kadar “bizim” denilen bu insanların ne denli “bizim” olup olmadığını filan sorgulayacak değilim.

Her birinin birer Sonbahar yaprağı gibi çöplüğe savrulup gitmesinin tek nedeni; gericiliğin ördüğü korku duvarının dayattıklarına teslim olmaktır.

Bunca acının, kinin, nefretin, düşmanlığın, yalanın, talanın taa orta yerinde; kardeşlik ve eşitlik üreten insanlıkla uzak yakın ilişkisi olmayanların, yaşananları kendi sırça köşklerinden pısarak gözleyip sonra da haramilerin irin dolu dünyalarında batışa doğru yol alan bir korkuluğun güvertesinde olmaya karar vermeleri, acınacak bir durum değildir, üzülecek bir durum hiç değildir.

Bir akrep kadar bile erdemli olmayana kızılmaz da.

Çizersiniz üstlerini kara bir kalemle olur biter.

Bu durumun insanlık tarihinde binlerce örneği var.

Kim güce tapındıysa kaybetti.

Kim kanın, öfkenin yanında saf tuttuysa yok oldu.

Bırakın bu bir avuç sürü kendileri düşünsün neler yaşayacaklarını.

Günü gelip aydınlığa kavuşulduğunda; emekçi halka, direnen işçilere, hakları çiğnenene, ezilen, ötekileştirilen insanlığın yüzlerine nasıl bakacaklarına onlar karar versin.

Üç beş had bilmezin çanakçılığı, bu coğrafyanın ne şarkılarını-türkülerini kirletir, ne şiirlerini, ne filmlerini, ne oyunlarını, ne edebiyatını.

Karanlığın ortasından düne baktığımda; 12 Mart ve 12 Eylül süreçlerinde korkuya tapınan, dilekçelerden isimlerini çekenler, mahkemelerde itirafçı olanlar, cezaevlerinde teslim olanlar düşüyor aklıma.

Hepsi unutuldu.

Direnenler kaldı.

Mahkemelerde darbeleri yargılayan erdemli aydınları,  sokaklarda, meydanlarda halkının acıları ve direnme tutkusunun yanında yer alan onurlu insanları, cezaevlerinde kavganın ve aşkın şiirini, romanını, türküsünü yazıp, resimlerini yapanlar halen yaşıyorlar.

Bugünler o günlerdir.

“Batmakta olan geminin duvarına resimler çizip onun adına da sanat diyorsunuz “diyen Brecht’in tahterevallisinin ne olduğunu bilenler yarına kalacak olanlardır.

“İyice görüyorum artık düzeni

Orada bir avuç insan oturuyor

Yukarıda.

Aşağıda birçok kişi.

Ve bağırıyor yukardakiler aşağıya:

“Çıkın buraya gelin ki,

Hepimiz olalım yukarıda.”

Ama iyice gözlediğinde görüyorsun

Neyin saklı olduğunu

Yukarıdakilerle, aşağıdakiler arasında.

Bir yol gibi gözüküyor ilk bakışta.

Yol değil ama bir tahta bu.

Ve şimdi görüyorsun açıkça;

Bu bir tahterevalli tahtası.

Bu düzen bir tahterevalli aslında.”

 

[email protected]