Cehalet…

Yeni bir şey değil her ulusal bayramda, her 10 Kasım gününde aynı düşmanlık yaşanıyor.

Bu öyle AKP süreciyle yaşanan bir durum değil, ülke kurulduğundan beri tüm din simsarları, tarikat ve cemaatler kendilerine ulema denen zevat bu düşmanlıkla yatıp kalktı.

Düzen siyasetinin en kirli, en kindar yüzü de kendini böyle açığa çıkarmadı mı, günde beş vakit Cumhuriyet ve aydınlanma değerlerine hakaretler yağdırarak bugüne geldiler.

Gazetecisinden yazarına, iş dünyası denen asalaklığa, siyasetçisinden imamına, hacısı, hocası mollasına kadar hayatlarını bu düşmanlık üstüne kurup bunun dışında hiçbir şey düşünmeyen örgütlenmiş bir güruh var.

Yetmiyor devletin tüm olanakları kullanılarak cahiliye övülüyor, din soytarılığı ile eğitimden başlayarak hayatın tüm alanlarında bilim-sanat ve aydınlanma karşıtlığı insan hayatlarına şırınga ediliyor.

Bütçesi bile sekiz bakanlığın bütçesinden daha fazla Diyanet İşleri Başkanlığı’nın üstlendiği görevlere ve yaptıklarına bakınca; artık bu ülkede hiç kimse çıkıp din ve devlet işlerinin ayrı olduğunu söyleyemez.

En üst düzeyden ve en sıradan devlet görevlisi söze din ile başlıyor, din ile bitiriyor.

Aynı durum sistem partilerinin tüm kukla siyasetçileri içinde geçerlidir.

Yoksulluk, işsizlik, adaletsizlik, çevre, doğa, hayvan katliamları, kadın cinayetleri, dolandırıcılık ve her tür ahlaksızlık artıp karanlık derinleştikçe, afyon işe yarıyor olsa gerek ki, ülkenin suskunluğu çoğalıyor.

Yüzdesi büyük olan kesimce, yaşanan her kötülük kader olarak değerlendiriliyor.

Her şey “takdir-i ilahi”!

Yaşanan tüm kötülüklerin kaynağı ise Cumhuriyet diye gösteriliyor.

Tüm değerlerine, kazanımlarına adım adım saldırmanın yanında, "Bir gecede cahil bırakılmak" diye tanımlayarak harf devrimine kadar diş göstermenin başka hiçbir nedeni olmasa gerek.

Çaresizlik derinleştikçe, bu tür saldırıların daha da sistematik hale dönüşeceği, önümüzdeki en yakın seçim zamanlarında yine elde Kuran, dilde Cumhuriyet kazanımlarına düşmanlığın bayrak edileceğinin tüm belirtileri ortadır.

Yıktıklarını daha da derine gömerek, kendilerinin belirledikleri din kurallarını esas alan Yeni Türkiye’yi başka türlü yaratmanın olanağı olmadığını düşünenler ne kadar başarılı olacaklar birlikte göreceğiz.

Latin Amerika’dan başlayarak dünyanın her köşesindeki kıpırdanmaların gün ola bu ülke topraklarında yaşanmayacağının bu zatlar için hiçbir garantisi yoktur.

Şili yurttaşlarının ölüm pahasına haksızlıklara soyguna, talana direnişleri, Lübnan ve Irak'ta yaşanan başkaldırılar elbette birilerinin uykularını kaçırıyordur.

Toplumsal direnişlerde görünen o dur ki kaybedenler; din simsarları ile kene gibi yoksul halkın ensesine yapışanlar, yalan ve talan imparatorluğunun saltanat sürücüleri olan bir avuç soysuzluktur.

[email protected]