Aynılaşmak…

İnsanlık tarihinde çokça örneği olan bir sürecin tam orta yerindeyiz.

Tüm toplumsal değerlerin ayaklar altına alındığı, dünün bütün demokratik kazanımlarının üstüne çıkılıp tepinildiği, yasaların çöpe atıldığı, hukukun eşitsizliğin bayrağı ilan edildiği, tüm hayata zehir kusan bir süreç.

Nasıl bir zehirse bu, önce akılları körleştiriyor sonra gözleri görmez, kulakları duymaz yapıyor ve vicdanı öldürüyor.

Bunlar için ne yaşanıyorsa kader.

Hırsızlık kader.

Soygunculuk kader.

İşsizlik kader.

Yoksulluk kader.

Adaletsizlik kader.

Tacizler, tecavüzler kader.

Kadın cinayetleri kader.

Doğa-çevre katliamları kader.

Fırtına, sel ve her tür doğal dengenin bozulması ile insanlığın üstüne yağan felaketler kader.

Depremler zaten kader.

Kaderi değiştirmenin tek yolu ise el açıp, dua edip şükretmek!

Ne ara böyle oldu bu ülke dendiğinde yanıtlamakta zorlanmıyoruz.

17 yıllık bir zaman hiç öyle azımsanacak bir zaman dilimi değil.

Milliyetçi geçinenler dincilerden daha dinci, dinci geçinenler milliyetçilerden daha milliyetçi, “Atatürkçüyüz” deyip bu damara eklenenler hem milliyetçi, hem dinci hem hepsinden daha çok ‘tapınmacı’ hem en gaddar savunucu.

Gençlik örgütleri de aynılar.

Ülkücüsü, ak tosunları, vatanperverim diye sayıklayan aklı karası aynı saftalar.

Ortaklaşmanın temelinde ise; sol, sosyalist ve aydınlanma değerlerine karşı düşmanlıkta birliktelik var.

Savaş sevicilikte ortaklar.

Talanla ülkenin tüm değerlerini paylaşımda ortaklar.

Laikliğin ezilip geçilmesinde ortaklar.

Adaletsizliğin toplumun tüm damarlarına kadar şırınga edilmesinde “altın çağını yaşıyor” diyerek ortaklar.

Din simsarlığında ortaklar.

Bilimin üniversitelerden ve tüm eğitim-öğrenim zincirinden kovulmasında, tarikatlar ve dinci vakıflarla işbirliği yapılarak öngördükleri biat toplumunun yaratılmasında ortaklar.

Türk ve Müslüman olmayanları ayrıştırma, ötekileştirmede ortaklar.

Kendileri gibi düşünmeyenlere kim olursa olsun “hain, terörist” demekte ortaklar.

Sanatçılara düşmanlıkta, hedef göstermekte, ötekileştirme de ortaklar.

Yoksulluk, işsizlik gibi ülkeyi kasıp kavuran çaresizliğin nedeni asla bunlar değil, tüm dünyada yalnızlaşmanın sorumlusu da teslim aldıkları eski sistem, yani Cumhuriyet.

Tahammül edemedikleri tek şey ise gerçek.

Le Figaro gazetesinin yorumuydu, bu ortaklığın adını “çeteleşme” olarak tanımlıyor ve durumun sürdürülebilir olmaktan çok uzak olduğunu saptıyordu.

Elazığ depreminde yaşanan acıların, hüznün içinden ortaya fırlayan; “Depreme karşı hiçbir önlemin olmaması”, “Toplanan deprem paralarının buhar olması”, “Deprem araştırma komisyonun AKP-MHP oylarıyla reddedilmesi” gerçekliği bile aynı damar tarafından yalanlanıyor.

Yetmiyor bunu dile getiren insanlık “hain” ilan ediliyor, haklarında dava açma ve ceza tehditleri havalara savruluyor, yurttaşlar susturulmaya çalışılıyor.

Le Figaro gazetesi yanılıyor, ortada bir çeteleşmenin çok daha ötesinde sistemin tüm olanaklarını kullanarak halkın haklarının gasp edilmesi var ve buna karşı asla susmayacak boyun eğmeyecek, teslim olmayacak milyonlarca vicdanlı, onurlu koskoca bir Anadolu.