6. yıl…

Ülkenin yarısı her yaştan erdemli insanıyla sokaklara çıkıp meydanları işgal etmiş kardeşliğin, eşitliğin ve özgürlüğün sesi olmuş, zulme zorbalığa diklenerek talana ve yalana dur demişti.

Dillerde yeni şarkılar, şiirler, kardeşçe omuz omuza yapılan meydan dansları, aşk içinde büyüyen yurt sevgisinin ortaklaşmış sevinci masmavi gökyüzüne yazılan çocuk gülüşleri gibiydi.

Önce zehirli gazlarla, boyalı sularla, coplarla, tekmeyle, küfürle saldırdılar sonra hep bir ağızdan “teröristler, vatan hainleri” diye bağırıp çocuklarımızı katlettiler.

Gün ortalarında kurşunladılar, gece yarılarında döverek katlettiler.

Utanmadılar insanlıklarından.

Sorduk hep bir ağızdan “Emri ben verdim.” yanıtı aldık.

Kin, nefret, öfke doluydular.

Öldürdükçe yalanı büyüttüler.

Gazetelerinden, televizyonlarından ülke halkının yarısını düşman ilan ettiler.

Ev baskınları, toplu gözaltılar, sokak ortalarında işkenceler gerçekleştirip salyalar saçarak sırıttılar.

Yalan ve kan halkın üstüne taştıkça meydanlar kalabalıklaşıp sel oldu insanlık.

Ne ölümler ne küfürler ne işkenceler ne de yalanlar susturamadı sevinci.

Umut büyüdü büyüdü büyüdü, masmavi bir düş oldu.

Gezi Parkı merdivenlerinden talepler dillendirildi.

Sımsıkı sarıldı insanlık birbirine.

Çocuklarımızın katilleri yargılansın ilk sıradaydı sonra gözaltılar serbest bırakılsın sonra Gezi park olarak kalsın, adaletsizlik-hukuksuzluk son bulsun ve AKM onarılıp hayata katılsın denmişti.

Bir gizli el sürecin içine sapladı hançerini.

Meydanlara çıkan insanlıkla uzak yakın ilgisi olmayan birileri fısıltılarla nutuklar çekip,yüreği meydanda olan birkaç insanı yanına katıp görüşmeler başlattı “Emri ben verdim.” diyenle.

Sonra kül oldu hayat.

“Siz kimsiniz be kimsiniz ki bana dayatmalarda bulunuyorsunuz? Haddinizi bilin!” diye bağırıldı, ardından koro halinde “Hainler utanmadan isteklerde bulunup pazarlık yapmaya çalışıyorlar.” dendi.

Aynı günlerde Vali ile buluşmalar gerçekleşti sonra fısıltı halinde “Yeter bu iş buraya kadar herkes evlerine dönmeli.” diyenler önce kendileri kovuklarına çekildiler. Tam o günlerde Taksim Meydanı’na kurulan kürsüden talepler sıralanıp, mahcubiyetin duvarına yapışır gibi aynı teslimiyet sesleri yükseldi.

Önce çadırlar söküldü “Toparlanıp küçülüyoruz.” diye bir liberal kandırışa esir edildi insanlık sonra o koskoca kırmızı düş sönümlenmeye evrildi.

Kazanılan ne vardı erdem ve vicdan ve onur dayanışmasından başka?

Hiç.

Hiç bir talep karşılığını bulmadı.

Çocuklarımızın katilleri ve azmettiricileri yargılanmadı, yargılanmayacak.

Açılan davalar bir iken on oldu, yüz oldu.

Taksim Meydanı betona gömüldü, AKM yıkıldı, tam karşısına cami inşaatı başladı,adaletsizlikte dünya sıralamasında en başlarda anılan ülke olundu.

Bir değil milyonlarca ağaç kesildi, nehirler, göller ormanlar, kentler, kültürel varlıklar talan edildi, tüm kamu malları yandaşlara peşkeş çekildi ve bütün bunlar yapılırken Haziran 2013’e, Gezi Direnişi’ne hakaretler, küfürler düşmanlıklar yağdırıldı.

Ne kaldı geriye, öldürülen çocuklarımızın mezarlarından, annelerin gözyaşlarından ve yılda bir kez yapılan açıklamaların, anma mesajlarının dışında?

Kaç Ali İsmail Korkmaz, kaç Berkin Elvan, kaç Ethem, Ahmet, Hasan, Abdullah, Mehmet, Medeni var düşlerinizde?

[email protected]