Öğretmenlik insanın kendine yakışanı giymesi midir?

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı geçtiğimiz günlerde Gülen cemaatine ait olduğuna bilinen bir TV kanalına konuştu. Program sunucusu tarafından kendisine atılan “Başörtülü öğretmenlik şu an için serbest mi?” pasını, “Öğretmenlerimiz kendilerine ne yakıştırıyorsa onu giysin” diyerek gole çevirdi. Başbakan da açtığı pakette “kılık kıyafet yönetmeliğini değiştirerek kamu kurumlarında başörtüsü yasağını kaldırıyoruz” diyerek son noktayı koydu.

Avcı açıklamasında, “Öğretmenlerimiz kendilerine neyin yakışacağını bilirler. Öğretmenlerimiz kendilerinin karar vereceği konusunda birbirlerini rencide edecek şeyler söylemezler. Başörtüsü ile yakıştırıyorsa yakıştırıyordur. Öğretmenlerimiz kendilerine ne yakıştırıyorsa onu giysin” diyor. Geçtiğimiz yıl Eğitim Bir-Sen adlı gerici sendikanın aldığı “kamuda kılık-kıyafet özgürlüğü” eylem kararı ile bu sendikaya üye olan öğretmenler başörtüsü ile derslere girmeye başlamışlardı. Bir süredir alıştırması yapılan bu uygulamaya şimdi sözde demokratik paketle birlikte bir yasal zemin hazırlandığını görüyoruz.

Bakan Avcı meselenin önemini, sanki derste türban takmak modayı takip etmekle eş anlam taşıyormuş gibi bir söylemle azaltmaya çalışıyor. Başbakan da açıkladığı pakette, “bu kısıtlamalar, çalışma hakkını, din ve vicdan özgürlüğünü ihlal ediyor, ayrımcılık içeriyordu” diyerek konuyu bir kez daha “özgürlükler” ekseninde çarpıtıyor. Öğretmenlerin herhangi bir dini simge/sembolle derslere girmesi, din ve vicdan özgürlüğüyle ve inançlara hoşgörü ile açıklanamaz. Sınıfta bir otorite olarak öğretmenin, adı üstünde inanç olarak kabul edilen, tartışılması kabul görmeyen dogmalar bütünü olarak tanımlanan herhangi bir dinin sembollerini öğrencilerin karşısında taşıması, bir özgürlük olarak değerlendirilemez. Aksine bu durum, öğretmenin, öğretme yeterliliğine sahip olmakla gelen mesleki otoritesine din gibi tartışılmaz bir otoritenin eklenmesiyle öğrencilerin inanç ya da inançsızlıklarına karşı bir tehdide dönüşür.

Laik bir devlette bir öğretmenin görevi, mesleki yaşamı boyunca karşısına çıkan binlerce öğrencisine, sosyo-ekonomik durumlarından, cinsiyetlerinden, etnik kökenlerinden ve inançlarından bağımsız bir şekilde eşit şekilde yaklaşarak, onları geleceğe taşımaktır. Öğretmen derste, geçmişin bilimsel birikimini kullanarak, çağdaş eğitim öğretim yöntemlerini kullanarak, ilgili alandaki bilimsel bilgiyi öğrencilerle paylaşmak öğrencilerin paylaşılan bilgiyi sorgulamalarını, tartışmasını sağlayacak özgürlük ortamını onlara sağlamakla yükümlüdür. Bu anlamda eğitim-öğretim süreci, bilimsel bilgi birikiminin kavranabilmesi için tartışma, eleştirme, karşı çıkma tutumlarını sürece katmak durumundadır. Ancak din, dini bilgi, tartışılmadan kabul etmeyi zorunlu kılar. Onun içindir ki, burjuva laisizminin bile bir ilkesi olarak din ve onu temsil eden semboller, zorunlu olarak katılım gösterilen eğitim öğretim süreçlerinde yer alamaz. Öğretmenler, öğrenciler bunları bir sembol olarak eğitim öğretim kurumlarına sokamaz.

Halen süren zorunlu din dersi dayatmasının, buna eklenen seçmeli din temelli derslerin, öğrencilere yönelik sözde kılık kıyafet özgürlüğünün, okullarda açılan mescitlerin ardından atılan bu adımla, Türkiye’de egemen Sünni-Hanefilik inancı artık resmi olarak öğrencilere daha fazla dayatılacaktır. Adına demokratikleşme denen paketle, uzun bir süredir oldukça ezilen laiklik tamamen ortadan kaldırılmaktadır. Erdoğan’ın paketinden çıkan, “Dini inancın gereğinin yerine getirilmesinin engellenmesini de ceza kapsamına alıyoruz” ifadeleri de, AKP’nin tüm toplumu saran dinsel kuşatmasına karşı mücadele edenler üzerinde yeni baskı araçlarının oluşturulmak istendiğini göstermektedir.

AKP’nin paketinden çıka çıka türbana, dini sembollere, ibadet yerlerine özgürlük çıkmıştır. Bu durum belki tüm kamusal hizmet alanlarında en fazla eğitim alanında, özgürlüklerin kısıtlanmasını beraberinde getirecektir. Mesele, “öğretmenlik insanın kendine yakışanı giymesidir” basitliğinde ele alınırsa, artacak dinsel kuşatma karşısında çaresiz beklenmek durumunda kalınır. En iyisi, öğretmenlerin kendine yakışanı yapması, kendilerinin ve öğrencilerinin özgürlüğüne sahip çıkmasıdır.

***

Bir yıldır, her gün yeni bir heyecanla elimize aldığımız soL’u bize ulaştıran özverili soL emekçilerine sonsuz teşekkürler. Nice yıllara soL.