Öğretmenler, sınıf ve 1 Mayıs

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı tarafından verilen ‘müjdelerin’ ardı arkası kesilmiyor. Avcı en son, başarılı öğretmenlerin para ile ödüllendirileceğini açıklamış. Başarısızlar olanlar da “mesela terfi edemeyecek”miş! Avcı bütün bunları, artık yeni sistemle “Okul okul, sınıf sınıf, öğretmen öğretmen performans değerlendirmesi yapabilecek durumda” olduklarından okullarda uygulanan sınav sonuçlarına göre yapacaklarmış.

AKP’nin bu konuda da adım atması yakındır. Zaten daha çok dershaneler üzerinden tartışılan yeni yasa ile, performans değerlendirme yeni atanan öğretmenler üzerinden sisteme sokuldu. Yasaya göre, atanan öğretmenler ilk görev yıllarının sonunda, performanslarına ve disiplin sicillerine göre sözlü ve yazılı sınava alınacak, bunları geçerlerse öğretmenlik asaletini alabilecekler. Bu süreçte AKP’nin kriterlerine göre başarısız olan öğretmenler, ilk yıl sonunda başka bir okula gönderilebilecek, ikinci yıl sonunda yine başarısız olurlarsa meslekten atılabilecek. Yasayla performans değerlendirme öğretmenlerin istihdamları ile ilişkindirirken, AKP’nin amacı şimdi bunu bütün öğretmenleri kapsayacak şekilde yaygınlaştırmak. Bunlarla birlikte KPSS’nin kaldırılması yönündeki açıklamalar da dikkate alındığında, AKP’nin ciddi bir kadrolaşmaya ve performans üzerinden öğretmenleri rekabet yoluyla birbirine düşürecek ve öğretmenlerin üzerinde baskı oluşturacak uygulamalara hazırlandığı görülüyor.

Geçmişte genel olarak kamu emekçilerinin, özel olarak da eğitim emekçilerinin işçi sınıfının bir parçası olup olmadığı yönünde tartışmalara rastlanırdı. Bu tartışmanın, patronların olan dershanelerde ve özel okullarda çalışan eğitim emekçileri açısından bir karşılığı olmadığı açık. Dershanelerde haftanın 6 günü, günde 10-12 saat, çok düşük ücretlerle çalışmak artık olağanlaşmış durumda. Özel okullarda da, yoğun ders saatleri, genelde düşük ücretler ve öğretmen emeğinin üzerinde yoğun denetim ve baskı açısından durum pek farklı değil. İşçi sınıfının parçası mı değil mi tartışması esas olarak ürettiği hizmeti devlet adına üreten, kamuda çalışan eğitim emekçileri için ortaya atılırdı.

Memur statüsünün, kamuda çalışan öğretmenlerin sınıfsal konumlarının üstünü örtmesinde, öğretmenlerin bir bölümünün kendilerini işçilerden farklı yerlerde konumlandırmasında etkisinin olduğu açık. Ancak üretim araçlarına sahip olmayan, emeklerini satarak yaşamak zorunda olan ve bu en temel ölçütler bağlamında işçi sınıfının kitlesel bir parçası olan öğretmenlerle ilgili bu tartışma, geçmiştede de anlamsız olsa da 12 yıllık AKP iktidarında öğretmenlerin hızla proleterleşmesiyle tamamen kapanmış olmalıdır.

Proleterleşme, bugün öğretmenlerin maaşlarının yoksulluk sınırının altına düşmesinin çok ötesinde bir anlam taşıyor. Öğretmenler, artan yoksullaşmanın yanında, yukarıda bahsettiğimiz gibi piyasadan ithal istihdam yönelimlerinin ve adına “yönetişim” denilen yönetim mekanizmalarının eğitim alanında ağırlığını artırmasıyla giderek iş güvencesizliğini de içinde barındıran ve angarya işlerin yaygınlaştığı bir süreçle karşı karşıyalar. Bir tarafta ders saati ücretiyle ve 9 aylık sözleşmelerle çalışan ücretli öğretmenler. Diğer taraftan sürekli anket doldurma, ev ziyaretleri, nöbet gibi çeşitli angarya iş dayatmalarıyla, performans değerlendirme ve disiplin gibi mekanizmalarla emeği baskılanan, birer teknisyene indirgenerek emeği üzerindeki denetimini tamamen kaybetme noktasına getirilen kadrolu öğretmenler. Öğretmenler için tablo budur.

1 Mayıs 1977’de Taksim mitinginde, öğretmen mücadelesinin önemli temsilcilerinden TÖB-DER’in taşıdığı büyük pankartta “Öğretmenlerin yolu işçi sınıfının yoludur” yazıyordu. Bugün öğretmenlerin gelecek mücadelesi işçi sınıfının gelecek mücadelesi ile daha da bütünleşti. Öğretmenler hem eğitim verdikleri öğrencilerin, hem de kendi gelecekleri için AKP’nin mutlak keyfilikle ve tüccar bir kafayla hayata geçirdiği dayatmalara karşı, işçi sınıfıyla birlikte mücadelesini büyütmek, direnmek durumunda. Nesnel durumlar kadar, direnmek de sınıf olmanın bir ölçütü.

Onun için öğretmenler haydi sınıfa, sınıfla 1 Mayıs’a.