Bir sempozyumun ardından

Onur Seçkin'in "Bir sempozyumun ardırdan" başlıklı yazısı 08 Mart 2013 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Eğitim Sen 5. Demokratik Eğitim Kurultayı (DEK) kapsamında, geçtiğimiz Cumartesi günü Ankara’da “Dönüşüm Kıskacında Kamu ve Kamusallık” başlıklı bir sempozyum düzenledi.

2-6 Ekim’de gerçekleşecek DEK’in, Kamusal Eğitim Merkez Komisyonu tarafından düzenlenen sempozyumda önemli tartışmalar oldu. Sempozyumun iki ana oturumda, tarihsel olarak kamu kavramı ve kamuda yaşanan dönüşüm tartışıldı.

Son 30 yıldır kamu ve kamu yararı, kamusal hizmet gibi ilişkili kavramlara yönelik tahribatla, kamu ve özel arasındaki ayrım yıldan yıla silikleşirken, AKP 657’de hazırlandığı değişiklikler ve yeni anayasa ile kamunun dönüşümünde son darbeyi vurmak istiyor.

Emekçiler bu değişikliklere yol verirse, verimlilik söylemleri eşliğinde, kamu istihdamının güvencesizleşmesi ve kuralsızlaştırılması, yönetimin otoriterleşmesi, hizmetlerin piyasalaşması ve ticarileşmesi yönünde bağlayıcı yasal değişiklikler yapılmış olacak.

Bunlar, önümüzdeki güncel saldırı ve mücadele başlıklarının temel eksenini oluştururken, sempozyumda da bir konuşmacı tarafından dile getirilen bir yaklaşıma ve bunun yarattığı tehlikeye dikkat çekmek istiyorum. Bu yaklaşım, özellikle AKP’nin tüm toplumsal yaşamın ve hizmet alanlarının gericileştirilmesi ve piyasalaştırılması yönündeki köklü adımlarını tartışırken, hepimizin çevresinde karşılaştığı bir durum.
Yaratılan tahribat oldukça açık. “Bedava eğitim olur mu?” söylemleri, okullarda farklı başlıklarda toplanan paralar ve bunların giderek kanıksanması, özel okullara devlet teşvikleri ve cemaatlere teslim edilen okullarla, özellikle son yıllarda kamusal eğitimin yıkımı noktasında oldukça yol alındı.

Bahsettiğim yaklaşım, bu durum dile getirildiğinde “Türkiye’de hiçbir zaman kamusal eğitim olmadı ki!” söylemi. Aynı yaklaşım, eğitimde gericilik tartışmasında da karşımıza çıkabiliyor: “Eğitim ne zaman bilimsel ve laik oldu ki!”

Cumhuriyetten bu yana hiçbir zaman Türkiye’de eğitimin tam anlamıyla kamusal olmadığını ve laikliğin eğitimde ve toplumsal yaşamda içselleştirilmesine yönelik müdahalelerin yapılmadığını görmek elbette zor değil. Zaten başka türlüsü mümkün olabilir miydi?
Sınıfsal olarak burjuva karakterde kurulmuş, kuruluşundan itibaren dünya kapitalizmi içerisinde kendisi için yer arayan Cumhuriyet’in, kamusal hizmet yaklaşımı da, aydınlanmacılığı da yarım kalmaya mahkum kalacaktı elbette. Ancak 1923’le birlikte eğitimin kamusal bir hak olarak ele alınması ve kamusal bir hizmet olarak sunulmasında önemli adımlar atıldığını, eğitimin içeriğinde ve sunumunda laikliğin ve bilimsel yaklaşımın önemli bir yer tuttuğunu nasıl görmezden gelebiliriz. Görmezden gelmeyeceksek, bugün kamuda istihdam biçimlerinde, kamusal hizmetin niteliğinde ve kamu yönetiminde sadece kamu emekçilerini değil, kamu hizmetini alanlar olarak toplumun bütününü etkileyen dönüşüme nasıl yaklaşacağız?

“Ne zaman oldu ki” şeklinde somutlanabilecek yaklaşım, yaşanan saldırılar karşısında siyaset üretmeyi kısırlaştıran ve mücadeleden uzaklaştıran bir yaklaşım. Doğru yaklaşım için bize bir eksen gerek. Bu eksenin, dönüşüm sonucunda emekçilerin güncel çıkarlarının nasıl etkilendiği ve sosyalizmin toplumsal bir seçenek olarak emekçilerden uzaklaştığı mı yoksa yakınlaştığı mı sorularına verilecek yanıtlarla belirlenebileceğini vurgulamak gerekiyor. Bu anlamda sempozyumda, Filiz Zabcı’nın da dile getirdiği gibi “kamu ve kamusallık kavramları, sermaye ve piyasanın mantığına karşı mücadele etmek için fikir üretmemize ve eyleme geçmeye olanak sağlayan kavramlar olarak vazgeçilmezliğini” koruyor.

Eğitimin kamusal bir hak ve kamusal bir hizmet olarak gerçek karşılığını bulmasına uzanacak yol da, bu kavramların bugün emekçilerin elinde yeniden güçlü bir şekilde savunulmasından, anlamlandırılmasından ve mücadelenin örülmesinden geçiyor.

***
Sınıf Tavrı, Pazar günü İzmir’de Tepekule Kongre Merkezi’nde “AKP Kamu Emekçilerine Meydan Okuyor” başlıklı bir panel düzenliyor. İzmirli kamu emekçilerinin meydanın boş olmadığını gösterme zamanı!