Adayınıza sorun!

30 Mart’ta Türkiye, yerel yönetimleri belirlemek üzere sandığa gidecek. AKP hükümetinin seçimleri görüp görmeyeceği bile belirsizliğini korusa da, yaşanan gelişmelerin ardından seçmenlerin yerelliğe hapsolmadan, genel gündemi değerlendirerek sandığa gideceği açık. Seçime kadar fırsat buldukça çeşitli göstergeler üzerinden yola çıkarak eğitime ilişkin çeşitli değerlendirmeler yapmaya çalışacağım. Belki seçmene de, oy vermeyi düşündükleri adayları, neredeyse istisnasız her haneyi doğrudan ilgilendiren eğitim başlığına ilişkin gündemlerle değerlendirmek noktasında yardımcı olurum.

Ülkemizin nüfus olarak en büyük kenti olan İstanbul’a bir göz atalım bugün. 2012 sonu rakamlarına göre 75 milyonu geçen Türkiye nüfusunun, 14 milyona yakınını İstanbul nüfusu oluşturuyor. Eğitime dair elimizdeki son resmi istatistikler 2012-2013’e ilişkin MEB’in ve İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün sunduğu 4+4+4 sisteminin uygulandığı ilk yıla ait olan veriler. Bunlara bakarak İstanbul’un eğitim haritasındaki yerine bir göz atmaya başlayalım.

İstanbul’da okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretim (lise) sistemine dahil toplam 5 bin 65 okul bulunuyor ve bu okulların yaklaşık üçte birini özel kurumlar oluşturuyor. Bu okullarda yaklaşık 2 milyon 650 bin öğrenci eğitim alırken, öğrencilerin de yaklaşık yüzde 7’si özel kurumlarda. Devlet okullarında ve özel okullarda toplamda 113 bin 800 öğretmen çalışırken, onların yaklaşık beşte biri özel kurumlarda görev yapıyor.

4+4+4 sistemiyle birlikte, 1997 yılında ilkokullar ile birleştirilerek ilköğretim adını alarak kapatılan ortaokullar yeniden açılmıştı. AKP’nin 4+4+4 ile esas amacının, imam hatip ortaokullarının (İHO) yeniden açılması ve okullarda okutulan zorunlu din derslerine din temelli “seçmeli” derslerin eklenmesiyle, eğitimde gericiliği kurumsallaştırmak olduğu, sistem uygulamaya başlanır başlanmaz ortaya çıktı. İhtiyaç ve talep olmamasına rağmen ülkenin her yerinde yüzlerce İHO açıldı, öğrenciler bu okullara gitmesi için teşvik edildi, birçok okulda yandaş idareciler tarafından öğrencilerin önüne hazır seçmeli ders listeleri sunuldu.

Geçen yıl İstanbul’da 983 dersliği olan, 94 tane İHO açılmıştı. Bu okullara toplam 28 bin 489 öğrenci kayıt olmuş. Bu İHO’ların büyük çoğunluğu mevcut okulların bölünmesi ve dönüştürülmesi yoluyla açıldı. İstanbul’da İHO’larda, derslik başına 28,5 ve bir öğretmene 22,8 öğrenci düşerken, bunlar dışındaki ortaokullarda derslik başına düşen öğrenci sayısı 36,5, bir öğretmene düşen öğrenci sayısı da 27,4. İstanbul’da bulunan İHO’ların sadece yüzde 29’unda ikili öğretim (sabahçı-öğleci sistem) yapılırken, diğer ortaokulların yüzde 59’unda küçük yaşlardaki öğrenciler, sabahın köründe okula gitmek ya da akşamın karanlığında okuldan çıkmak, yani ikili öğretime devam etmek zorunda kalıyorlar. İHO’ların yanında İstanbul’da yaklaşık 30 civarında da imam hatip lisesi bulunuyor. Bütün bu sayıların 2012-2013 yılına ait olduğunu, bu yıl imam hatip okullarına yenilerinin eklendiğini de hatırlatalım. İstanbul’da halen çeşitli yerlerde, çocuklarının okullarının imam hatiplere dönüştürüleceğini öğrenen veliler, çocuklarıyla, okul öğretmenleriyle mahallelerinde okullarına sahip çıkma mücadelesi veriyorlar.

Unutmayalım, bir mahallede dayatmalarla din temelli okulların açılması, sadece okulda dinsel eğitimin verilmesi anlamını taşımıyor. Okul, çevresinden etkilenen, çevresini etkileyen canlı bir mekanizmadır. Bu adımlar aynı zamanda mahallelerin, yaşam alanlarının dinselleştirilmesi anlamını taşıyor.

Siyasetin, yaşamın, kentin, mahallelerin dinsel temeller üzerinden şekillendirilme çabasına karşı verilecek mücadele iradesi, bu seçimin turnusol kâğıdı olacak. Adayınıza sorun: Sizlerle birlikte bu gerici dayatmaya karşı mücadele edecekler mi, yoksa tüm yaşamımızın dinselleştirilmesine sessiz mi kalacaklar? Bence bu soruya verilecek cevap, oyumuzun gideceği yeri belirleyecek güçtedir.