Emperyalist haydutluk

Geçen hafta Suriye'ye yapılan saldırı yeni bir "emperyalist haydutluk" olarak tanımlanabilir. Henüz iki dünya savaşı arasındaki boşlukta hegemon adayı olarak ortaya çıkmaya çalışan Nazilerin barbarlığı veya 2. Dünya Savaşı sonrası yeni hegemon güç olarak tarih sahnesine çıkan ABD'nin kendini kanıtlama ve dünyaya gözdağı vermek üzere gerçekleştirdiği Hiroşima ve Vietnam barbarlıkları düzeyinde değiliz. Ama bu son saldırının bir "emperyalist barbarlık" düzeyinde gerçekleşmemesine hayıflananların da olduğu bir dünyada yaşıyoruz. (Kuşkusuz "haydutluk" da "barbarlığın" bir parçasıdır; ama emperyalizmin potansiyel kötülüklerinin sınırlarını temsil etmemektedir. Bu sınırları zorlama gücünde olabilecek mi, ayrı konu).

Saldırının hemen sonrasında, saldırıda heveskâr küçük emperyalist güç olarak rol kapan Fransa'nın Macron'u, 'saldırının çapını küçülterek yani Suriye'deki İran mevzilerinin hedef alınmamasını sağlayarak' büyük işler becerdiğiyle övünmekteydi. Gerçek payı olamaz değil, ama dünkü haberler Pentagon'un frenleyici etkisinin daha belirleyici olduğunu düşündürtüyor; ABD yönetiminin ve savaş makinesinin kendi iç uyumsuzluklarının giderek artışı artık bir sır değil. Kuşkusuz Rusya'nın bu güçlere karşı askeri bir tehdit unsuru olarak önemini ve bu süreçte bunu iyi kullanmasını saymazsak. Öte yandan, özellikle Avrupa ülekeleri açısından İran'ın temsil ettiği ekonomik ve stratejik önemi de görmezsek. Türkiye'yi destekçi konumuna daha kolay getirebilmek (İncirlik ve Kürecik'i rahatça kullanabilmek) açısından operasyonun Suriye rejimi ile sınırlı kalması gereğini iyi değerlendirmezsek.

Saldırıyı fiilen gerçekleştiren büyük ve küçük emperyalist ülkelerin sayısının üçü geçmemesi -köşesinde şimdilik bağlı tutulan Netenyahu'yu saymazsak-, bu haydutluk gösterisinin sınırlı kaldığının bir başka kanıtı. Gerçi tek başına hareket etmek zorunda kalmamak ABD'yi ve Trump'u kurtaran bir durumdu, ama diğerleri için de bu söylenebilir; bunların hepsinde siyasi liderlerin ciddi iç sorunları var. Ama emperyalizmin bu saldırı ihtiyacını salt liderlerin iç siyasi sorunlarıyla açıklamak mümkün değil.

Geçen hafta değindiğimiz gibi, saldırının asıl hedeflerinin başında, Türkiye'nin  zayıf halkasını oluşturduğu Rusya-İran-Türkiye yakınlaşmasının dağıtılması vardı. Boşboğaz Macron bunu (dün) itiraf etmekte gecikmedi. Ama 'bu hedefe ulaşıldığını' söylerken fazla aceleci davrandı; selefleri Sarkozy ve Hollande dönemlerinden beri Fransa'nın Suriye resmini iyi okuyamamasına yeni bir sayfa eklemiş oldu. AKP Türkiye'sinin başından itibaren (diğerleri yanında Fransa'nın da katkısıyla) Suriye'nin meşru yönetimine karşı istikrarsızlığı kışkırtttığı için kökünden yanlış, sünni eksen yanlısı aktif müdahaleciliği ve selden kütük kapma fırsatçılığını içerdiği için çok sorunlu Suriye politikasının bugün onu getirdiği nokta, bölge güçleri arasında bir sarkaç gibi salınması olmaktadır. Son füze saldırısıyla bu salınımın artık sonuna gelindiğini sanmak, Türkiye'deki yeni oluşan rejimin gerçek karakterini hiç anlamamak demektir. Bu salınma, onu yapma fırsatı tükenmediği sürece, devam edecektir.

Peki, bu fırsat son operasyonda artık tükenmemiş midir? Rusya ve İran cephesinden "yarı yolda bırakılmaya" karşı bir tepki gelmeyecek midir? Bence AKP Türkiye'sinin bu oynak tavrının üçlü "ittifakın" diğer üyelerince öngörülmüş olduğunu düşünmemiz gerekir. Türkiye'nin bir NATO askeri karasal gücü olarak devreye girmemesinin sağlanmasını yeterince önemli bir kazanım olarak gördüklerini varsayabiliriz. Öte yandan, yeni yaptırımlar/ambargolar karşısında her iki ülkenin de nefes alma limanlarının Türkiye üzerinden sağlanabileceğini mutlaka hesaba katacaklardır.

Demek ki operasyonun, bölgenin güçlü üçlüsü arasındaki yakınlaşmayı "dağıtma" hedefi tam çalışmamıştır. Gerçi Nato Genel Sekreteri dün (16 Nisan Pazartesi) Türkiye'ye gelerek buradaki yarılmayı genişletmeye çalışmıştır, ama ABD'nin Suriye'de PYD/YPG korumacığı ve Türkiye'nin Rusya ve İran ile ekonomik ilişiklerinin önemi, Ankara'nın kıvrak denge politikalarından vazgeçmesine izin vermeyecektir. "Nereye kadar" sorusunu da içinde taşıyarak kuşkusuz. Öte yandan füze saldırısının Suriye hava savunma sisteminin oldukça etkili olmasının da katkısıyla Suriye'ye verdiği zararların çok sınırlı kaldığını ve bunun Esad Hükümetinin sahada durumunu konsolide etmesini engelleyemeyeceğini de herhalde herkes anlamıştır. Nitekim operasyon sonrasında zaman yitirmeksizin BM arıcılığıyla Esad'ı yapıcı bir anlaşmaya davet etmeleri de bunu göstermektedir. Son saldırıyla ellerini güçlendirdiklerini ve Rusya'nın belirleyiciliğini kırdıklarını sananlar fena halde yanılmaktadır.

ABD ve müttefiklerinin gövde gösterisinin, üçlü ittifakı dağıtmak yanında Rusya'ya (ve kuşkusuz onun üzerinden tüm dünyaya ve yeni hegemonya adaylarına) gözdağı vermek gibi dolaylı hedefleri de bulunmaktaydı denilebilir. Fransa ve İngiltere'nin bir araya geldiklerinde bile ekonomik gücüne erişemedikleri bir Almanya'ya karşı da askeri pazularını göstermiş olmak gibi tâli hedefleri de olmuş olabilir. Özellikle o Almanya, Rusya ve İran ile daha yoğun ekonomik ilişkiler içindeyken ve Ortadoğu'da daha sinsi yöntemlerle bir nüfuz alanı oluşturma gayretindeyken.

Füze saldırısından para birimleri en olumsuz etkilenen ülkeler Rusya ve Türkiye iken, Trump'ın dün Çin ve Rusya'yı paralarını devalüe ederek rekabet avantajı sağlamaya çalışmakla suçlaması ise, dünyanın askeri açıdan en güçlü ülkesinin başındaki adamın dünya için kaygı unsuru olmayı sürdüreceğini göstermektedir.