Derinleşen çelişkiler

Nefret tohumlarını bir siyasi iktidar stratejisinin, bir toplumsal mühendislik projesinin parçası olarak topluma uzun süredir ekeceksiniz, toplumu ayrıştıracaksınız, ondan sonra her kitlesel tedhiş eylemini takiben "terör amacına ulaşamayacak, ülkemizi/ toplumumuzu bölemeyecek" nakaratını söyleyeceksiniz.

Derin çelişkilerin başlangıç noktası budur. Devam edelim.

Toplumu din ve mezhepler üzerinden daha önceki zamanların çok ötesinde ayrıştıracaksınız, dindar ve kindar bir gençliğe methiyeler düzeceksiniz, Kabataş kışkırtıcılığıyla "iftira", "suç uydurma" ve "halkı kin ve düşmanlığa tahrik" suçlarını işleyeceksiniz, toplumu bir arada tutan bütün sigortalarla oynayacaksınız, ondan sonra "toplumu birbirine düşürmeye çalışan" teröristlere fırsat vermeyeceğiz diyeceksiniz.

Laik temelli Cumhuriyet rejimi yerine din temelli bir rejiminin kurulması için her türlü zorlamayı yapacaksınız, hedefe varmak için egemenliği cemaatlerle paylaşacaksınız, yargı ve polis terörünü kullanarak TSK başta olmak üzere ülke kurumlarına kumpas kuracaksınız, bu kurumların temellerini çürüteceksiniz, beslediğiniz Cemaatin darbe girişimini bile zamanında durduramayacaksınız, ondan sonra "ülkemize yönelik tehditleri ve saldırıları, kaynağında yok etme konusunda kararlıyız" diyeceksiniz. (Peki bu kaynaklar arasında siz de varsanız? Cemaatin bir türlü açığa çıkmayan siyasi ayakları sizin aranızdaysa?).

Anaokulundan ilköğretime, ortaöğretimden yükseköğretime kadar din temelli eğitimi yücelteceksiniz; ortaokul ve liseleri İmam Hatipleştireceksiniz; bu okullarda Cumhuriyet kurucularına, Cumhuriyetin kurucu belge ve ilkelerine, laik yaşam tarzlarına saygının tam tersini aşılayacaksınız; Diyanet İşleri Başkanlığınız yılbaşı kutlamalarını gayri-meşru sayan hutbeler verecek; ondan sonra katilam olunca suçluluk telaşıyla bu saldırının mabetlere yapılanlarla aynı olduğunu, herkesin yaşam tarzına saygının esas olduğunu söyleyecek, hepiniz koro halinde bunu tekrarlayacaksınız.

Polisinizi, askerinizi, savcınızı, yargıcınızı, kamu görevlinizi, Cumhuriyet anayasasının laiklik ve hukuk devleti değerlerine göre yetiştirmeyeceksiniz, hatta bu ilkelerden uzaklaşıp iktidarın ideolojisine yakınlaşanları mülakatlarda, atamalarda kayıracaksınız, kamu yönetiminde liyakatı ve dürüstlüğü tercih nedeni olmaktan çıkaracaksınız, ondan sonra bu kolluk ve yargı güçleriyle cihadist temelli teröre karşı mücadele edeceksiniz.

Suriye'deki rejimi istikrarsızlandırmak ve çökertmek için rejim karşıtlarına her türlü desteği vereceksiniz, dengeler değişip politikanız başarısızlığa uğrayınca kendi politikanıza yeni ayarlar vereceksiniz, bunların sonucunda da ülkeyi cihadist terörün hedef ülkesi haline getireceksiniz, ondan sonra da terörü kaynağında yok etmekten söz edeceksiniz.

İçerde Kürt siyasi hareketine (silah bırakmayan askeri kanadını da işin için katarak) tutulmayacak sözler vereceksiniz, bir süre bölge hakimiyetini terkedeceksiniz, Suriye'deki rejimin zayıflamasına katkıda bulunarak Kuzey Suriye'de yeni bir Kürt siyasi oluşumunun peydahlanmasını kolaylaştıracaksınız, bu defa da ona karşı bir Fırat Kalkanı operasyonu düzenlemek zorunda kalacaksınız, ondan sonra da bu iki mihraktan doğan ve giderek tırmanan tedhiş eylemlerinin nedenini ararken kendinizi hiç sorgulamayacaksınız.

Her yeni adımda ülkeyi daha fazla dış güçlerin oyun alanı içine sokacaksınız, hayırlı sonuçlar vermeyeceği başından beri çok açık olan ama 15 Temmuz'da iyice açığa çıkan akıldışı iç ve dış politikalar izleyeceksiniz, bütün bunların ülke içinde oluşan onbinlerce IŞİD, El Nusra, PKK ve Feto militanıyla, bunların milyonlarca sempatizanıyla birleştiğinde ne denli provokasyonlara açık bir zemin oluşturduğunun farkına varamayacaksınız, ondan sonra her tedhiş eyleminden sonra "provokasyon"dan söz edecek, olaylarda sadece "dış akıl" arayacaksınız...

Bütün bunlar zemininde bir de iktidarın tepelerindeki uzun vadeli İslamcı kararlılıklar yanında günlük zikzakların, sabah-akşam tutum değiştirmelerin, bazen şaşırtıcı esneklikteki uyum-ricat süreçlerinin, çeşitli çevrelere verilen sözlerden cayma hızlarının tabanda (özellikle militanlaştırılmış mürit türlerinde) izlenme olanaklarının sınırlı olduğunu eklerseniz, öyle her zaman büyük komplolara, dış güçler göndermelerine pek gerek kalmaksızın, ortalıkta dolaşan binlerce potansiyel mayının her an her yerde karşınıza çıkabileceğini veya o karanlık güçlerce kolayca devşirilebileceğini farkedersiniz. Peki sorumlular kim?

***

Bu ülkeyi bir yandan dış dünyaya açık, kapitalizmle bütünleşmiş, neoliberal iktisat politikalarına, yabancı sermaye akımlarına sonuna kadar açık bir çizgide yönetmeye, turizmin önde gelen hedef ülkelerinden biri yapmaya talip olacaksınız, öte yandan Müslüman Kardeşlere, selefi cihatçı akımlara sempati besleyen, ülkesinde laikliği tahrip eden uygulamalara girişen, sermayenin girişim ve mülkiyet haklarını aşındıran bir rolde olacaksınız. (Bu iki tutumun yanyana sürdürülemezliğinin ön provası 20 yıl önce RP'nin "Adil Düzen" programıyla denenmişti).

Daha ötesinde, ülkenin anayasal rejimini tek adamın herşeye müdahil olabildiği "başkancı" bir sistem doğrultusunda değiştirmek isteyeceksiniz, bu dinci otokratik  yapıya geçişe karşı çıkan, Cumhuriyetin hukuki ve kurumsal zemininin son kırıntılarını korumaya çalışan, dış politika dahil olmak üzere bu genel gidişata karşı çıkan herkese terörist muamelesi yapacaksınız, gerçekleri korkmadan söyleyen medyayı susturacak ve/veya mensuplarını içeriye tıkacaksınız, hukukun askıya alındığı bir OHAL rejiminde anayasal rejim değişimini zorlayacaksınız, Anayasa değişiklik teklifinin gerekçesini bile Cumhuriyetle bitmeyen bir hesaplaşmanın dışa vurumu olarak tasarlayacaksınız, ondan sonra bu toplumu bölmek isteyenlere sözde savaş açıyor olacaksınız.

***

Bu bir tükeniş tablosudur. Bu kadar derin çelişkileri taşımak mümkün değildir.

Ülkem adına çok yazık. AKP'nin devraldığı Türkiye tablosu belki güllük gülistanlık değildi; ama cihatçıların, tedhişçilerin at oynattığı bir ülke de kesinlikle değildi. Cumhuriyet'in ilk 15 yılı ile AKP'nin 15 yılını kıyaslayınca, yükseliş ve tükeniş eğilimleri tam bir kontrast olarak yüzünüze çarpacaktır.