Bitirilemeyen yerel seçimler

Önce bir vur-kaç yapılmak istendi. AA'nın veri akışını ikinci kez ve daha uzun süre gölgelediği bir zaman diliminde sahneye ittirilen B. Yıldırım'a Başkanlığı ilan ettirildi. Bunun nedeni tahmin ediliyordu, bir-iki saat içinde de tahminlerin doğruluğu ortaya çıktı: E. İmamoğlu öne geçmişti ve bunun duyulmasından önce bir vur-kaç operasyonuna girişilmişti.

Islak imzalı sandık tutanaklarının eksiksiz olarak CHP-İmamoğlu elinde olduğunun farkında olan YSK  "o kadarına" (yani herkesin gözü önünde seçimlerin kaçırılmasına) ikna edilememişti. RTE'nin 31 Mart gecesindeki balkon konuşması da durumun kabullenildiğini gösteren imalarla doluydu.

Buna rağmen YSK'nın önde gösterdiği İmamoğlu'nun seçim zaferini ilan etmesi, iktidar cenahının hışmını çekmekte gecikmedi. Binali'nin gerçek dışı başkanlık ilanını tezgahlayanlar İmamoğlu'nun gerçek başkanlık ilanından rahatsızdılar, çünkü henüz İstanbul'u bırakmaya razı değildiler. İstanbul'u bırakmamak için akla hayale gelmeyecek -gelse de başkaları için geçerli olamayacak- itirazlar yöneltmeye başladılar.

Bu arada, iki aday arasındaki fark üzerinden de olanca spekülasyon üretiliyordu. İktidar sözcülerine göre, sözde iki aday arasında 29 bin fark varken, geçersiz oyların tekrar sayımı sonucunda bu fark (8 Nisan sabahı) 15.722'ye düşmüştü; bu da AKP'ye göre muhalefet adayı lehine kayırma/hile yapıldığının bir kanıtıydı. Oysa başlangıçta 24 bin civarında olan fark, maddi hatalar ayıklanınca 20.388'e düşmüş, geçersiz oylara ilişkin sayımlar bu fark üzerinden başlatılmıştı. Gene de dün sabah itibariyle (20.388-15.722=) 4.666 oyun iktidarın adayı lehine geçerli sayılmasının nedenine bakılırsa, esas gerekçenin, iktidar adayı adına sandıkta görevli olanların zamanında yeterli itiraz yöneltmemeleri, buna karşılık iktidar kanadının hilelerinden çekinen muhalefet temsilcilerinin daha fazla teyakkuz halinde olmaları ve zamanında tüm itirazlarını yapmış olmaları olduğu söylenebilir.

En son dün Rusya'ya gidişi öncesi basın toplantısı yapan RTE artık bu işin kendi lehlerine sonuçlanması için bütün gövdesiyle peşinde olacağını adeta ilan ediyordu. O kadar ki, "İstanbul'da seçim sürecinin neredeyse bütünü usulsüz; bunun organize bir suç olduğunu gördük" dedikten sonra "13-14 bin oy farkla kimsenin İstanbul'da kazandım deme hakkı yok" incisini de ekleyiveriyordu. (Ne kadar oy farkının yeterli olacağını da ekleyiverseydi, kamuoyunu ve seçmenleri boşuna zihin egzersizleriyle başbaşa bırakmış olmazdı. Tabii şunu da eklemeliydi: 'Şu kadar fark olana kadar seçimleri yinelemeye devam edilecektir'!). Aslında "ABD'de bile seçimlerin yinelebildiğinden" dem vurmasının da gösterdiği gibi, ağızda ıslatılan bakla, seçimleri 'usulsüzlük, komplo ve yetersiz fark' üzerinden itibarsızlaştırarak bir kamuoyu yaratıp İstanbul'u yeni bir seçime sürüklemektir. Muhalefetin aldığı belediyeleri, özellikle de Belediye Meclisinde çoğunluğu sağlayamamış olduklarını, "çalıştırmama" yönündeki imaların "tarafsız" cumhurbaşkanından geliyor olması da bu ucube rejimin nelere kadir olduğunun bir başka ikrarı gibiydi. (Tabii belediyelere kaynak aktarımında çeşitli kayırmacılık imkanlarını elde tuttuklarını da gözardı etmemek gerekir; ama İzmir örneğinde uyguladıkları "yatırımsızlıkla cezalandırma" yönteminin hep ters teptiğini ve bunu İstanbul ve Ankara'da sürdüremeyeceklerini de dikkate almak gerekir).

Eğer başarabilirlerse, başka deyişle YSK'yı Anayasal suç işlemede daha fütursuz davranmaya razı edebilirlerse, yeniden sayımla alamayacakları İstanbul'u yeniden seçimle almaya çalışacaklardır. Ha, YSK'ya seçimleri yenileme kararı aldırır ama seçimleri gene kaybederlerse, oynanan oyundan sıfır kazançla çıkmamayı planlayacaklardır: Yeni seçime kadar iki aylık süre içinde belediyede eksik kalmış işlerini, yandaş vakıf ve derneklere yeni taşınır/taşınmaz devirlerini, yandaş şirketlere (ki en gözde iktidar medyasının şirketleri başta olmak üzere) ihaleli/ihalesiz iş devirleri için zaman ve fırsat yaratılmış olacaktır. Ama bu, kendisinin de büyük yara almasına yol açabilecek tehlikeli bir oyundur. Kaldı ki, muhalefetin böyle bir hukuk dışılığa izin vermeme kararlılığından hiç geri adım atmaması beklenir.

***

Seçim gecesi AA'nın yolunu izlemeyen YSK'nın geçmiş seçimlerdeki defolarını bağışlamaya hazır bir seçmen kitlesi bile vardı. Herkes umuda tutunmak istiyordu. Anayasal kurumların, anayasal ve yasal sınırlar içinde görev yapacaklarına artık inanmak istiyordu. Geçen bir hafta içinde YSK bu umutların boşuna olduğunu kanıtlamak için sanki hiç zaman kaybetmedi. Hem zaman hem mekan boyutunda çelişkili ve tutarsız kararlara imza attı: Kendi eski kararlarını/içtihatlarını yok sayıp hukuk dışına düşmeyi de göze alırken, şimdiki seçimlerde de farklı mekanlarda ama aynı konuda farklı kararlar verebildi. Oyların veya geçersiz oyların yeniden sayılmasına yönelik talepler muhalefetten gelince genellikle olumsuz yanıtlar verdi; iktidardan gelen her itiraza da genellikle boyun eğdi. Zaman ve mekan bakımından çelişkili kararların ortak noktası ise, YSK'nın alabildiğine siyasileştirilmesiydi. Bu, mevcut YSK'nın seçimlerin güvenliğini sağlayabilecek bir kurum olmaktan çıktığını gösteriyordu.

***

Siyasal İslamcı iktidar, bu seçimlerle uğradığı hezimeti, İstanbul'daki sonucu tersine döndürerek aşmaya, kendi takımına moral vermeye ve kuşkusuz İstanbul gibi Türkiye MG'inin üçte birini temsil eden bir ekonomi merkezini elinde tutmaya, kendi teokratik rejimini inşa sürecinde bir kopuş olmamasını (veya bu kopuşun kalıcı olmamasını) sağlamaya çabalamakta, bunun için her yolu denemektedir. Ama bunları denerken, kendi anti-demokratik yüzünü de olanca çıplaklığıyla kitlelere teşhir etmektedir. Bu seçimler öncesinde, sırasında ve özellikle sonrasında yaşananlar, hem merkezi hem de yerel iktidar olanaklarını gerekirse gasp yöntemlerini de kullanarak elinde tutmaya kararlı olan bir anlayışın tükenişini de göstermektedir. İktidardakileri sıradan muhafazakar/ İslamcılar olarak etiketleyen ve onlardan bir tür demokrasinin neşet edebileceğine iman eden -ki iktidar blokunun parçalanmasıyla bu görüşlerini tekrar piyasaya sürmeye hazır görünen- liberallerin işleri artık o kadar kolay olmayabilir. Siyasal İslamcılar, karşı-devrim sürecini otokratik yöntemlerle tesis etmekten hiçbir zaman vazgeçmeyeceklerini 2015'ten sonraki tüm seçim ve referandumlarda göstere göstere uygulamaktan geri durmadılar. Ama bunu milletin gözüne sokmak bakımından galiba 2019 yerel seçimleriyle içine düştükleri çaresizlik ve buna karşı ürettikleri "mızıkçılık gerekçeleri" kadar etkili olanı görülmedi.