Tombala

Çok siyasi parti kapatıldı 12 Eylül’den bu yana. “Kürt demokratik siyaseti” olarak adlandırılan çizginin tarihi malum. Bir parti kapatılır, yenisi kurulur.

Sonra sosyalist partiler. Sosyal demokrasinin solu. Partilerimiz bolca kapatılmıştır. Ve biz yenilerini kurmuşuzdur. “İnsanlık tarihinde açılan bu sayfayı kapatamazsınız.”

İleri demokrasimizin önemli bir açılımı bu alanda oldu, lütfen hiç inkar etmeyelim: Artık eskisi kadar sık parti kapatılmıyor.

Burada elde edilen kazanımın büyüklüğünü ise ne kadar abartsak azdır.

Geleceğin Türkiye Partisi, Güven Partisi, Milliyetçi İrade Yükseliş Partisi gibi partileri Türk demokrasisine kazandıran bu iklim olmuştur diyebiliriz. Her üç partinin de “kumar oynatmak” amacıyla kurulmuş olmasını ise “politik doğruculuk” adına görmezden gelmek gerekir. Aksi ötekileştirmek olur. Günahtır.

8 Mart 2012 tarihinde kurulan Güven Partisi ile Türk siyaset tarihinde yerini alan bu gelenek izleyen yıllarda kendi içinden iki yeni parti çıkarmıştır. “Ah şu Türkiye solu. Yine mi bölünme!” demeyiniz. Merak etmeyiniz ortada bir bölünme yoktur. Her üç kardeş parti de gayet dostane ilişkileri sürdürmüşlerdir, sürdürmektedirler. Üstelik gerçekten dertlenip “ya işte böyle, hep böyle” sayıklamalarına girmeye hiç gerek yoktur. Bu partiler sol partiler de değildir.

Yine de bu gelenek, sınıf ve kitle örgütlenmesine de gereken önemi vermiş, Çukurova Eğlence ve Konaklama İşçileri Sendikası (ÇEK-İŞ) de yine aynı “kadro” tarafından örgütlenmiştir.

Şunu da belirtmeliyiz. Muhalefetin kendi gündemini oluşturmamasından sıkça şikayet edilen, “AKP gündemi belirliyor CHP ve HDP tartışıyor. 7 Haziran’dan önce kısa bir süre için CHP kendi yarattığı gündemi AKP’ye tartıştırmayı başardı ama o kadar” denilen şu günlerde andığımız partiler (risk almayı bilen kumarbazlar olarak) gündem yaratmayı da başarmaktadır.

Güven Partisi de Geleceğin Türkiye Partisi de, her yaptığı haber olan, medyada kendine yer bulan partilerdir. Hani liderlerinin çaldığı bağlama olsa Şirin Payzın’a bile konuk olabilirler.

Geçtiğimiz günlerde Geleceğin Türkiye Partisi ulusal basında bir kez daha yer buldu. Temmuz sonunda Adana İl Binası yine polis baskınına uğramıştı.

Polis, suçlamalarına kanıt olarak gösterdiği malzemeyi binanın kanalizasyon rögarından çıkarmıştı. Baskın sırasında tuvalete atılan tombala kartları ve markaları buraya takılmıştı.

Ama bakın, burada “Haziran ruhu” aramak doğru olmaz. Her şey bir yana Çukurova çevresinde kumar oynatmak için en uygun yolun parti kurmak olduğunu keşfeden bu ekip geziden çok öncesinde örgütlenmeye başlamıştır.

Bir direnişçi damar ise arayan tarafından bulunabilir. Sonuçta Güven Partisi 57 kez, MİYP ise 25 kez polis baskınına uğramıştır ve pes etmemişlerdir. Pes eden Adana Valisidir: Parti kapatmak konusunda yasal kısıtlar olduğu için binaları mühürleyemediklerinden şikayetçi kendisi.

Üstelik bu çizgi, Türkiye siyasetini ve seçimleri yeniden düşünmek için yeni imkanlar yaratmaktadır. “Türkiye siyasetini koca bir tombala oyunu olarak düşünsenize!” diye de ifade edebilirdim ama kabul edin, bu kadar havalı olmazdı.

Mesela AKP’yi götürecek demokrat bir aday buldunuz. Elbette “seçilme olasılığı olan” bir partiye mensup olmasında fayda vardır. Sonuçta barajı yıkıp geçmek için barajın üstünde oy alan bir parti olmak gerekir.

Oyunuzu verdiniz ve seçildi: Birinci çinko!

Mazbatalar alındı, vekiller meclise yerleşti. Henüz ufukta ne güvenoyu var, ne de torba yasa teklifleri ortalıkta uçuşuyor. Vekiller şimdilik koridorlarda ve odalarda el indirip kaldırma antrenmanları yapmakla yetiniyor.

Ziyaretçi kartınızı alarak yüce meclise girdiniz ve vekilinizi buldunuz. “Sen benim oylarımla –vergiyle karıştırdığınız için çoğul kullandınız ama olsun- seçildin” dediniz. Bön bön suratınıza bakmakla yetinmedi ve sizi sıkıca kucakladı. Meclis lokantasında bir çorba ısmarlamayı da ihmal etmedi: İkinci çinko!

Sonra beklemeye başladınız. Hesap sorulmalı, suçlular yargılanmalı falan işte.

Tombala? O kadar uzun boylu değil. Artık ne çıkarsa bahtınıza…

Ya da “tombaladan gına geldi. Bize çıkmıyor işte” diyebilirsiniz.

O zaman pusula birden sadeleşir.

Orak var. Çekiç var. İkisinin birden olmasından vazgeçtim, bunlardan sadece birinin olduğu başka bir alternatif de yok zaten.

Ondan sonra ne birinci çinko, ne ikinci çinko, ne tombala.

“E bizim kazancımız ne olcek” derseniz?

Sadece şunu söyleyebilirim: Zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz olmadığını anlıyacaksınız. O olcek!

(Editörü olan bir "profesyonel yazar" olsaydım, "editörüm uyardı, onun zoruyla yazıyorum. Sanmayın o kadar kör gözüm parmağımacıyım" gibi edebi bir "artistlik" yapardım. Ama ne "menajerim" ne de editörüm var. Boksla da aram yok. Yani dümdüz hatta "dümdük, öyle" söylemek durumundayım: Siyasi mücadeleyi tombalayla karıştırmıyorsanız orak çekiçli Komünist Parti'ye oy vereceksiniz. Ankara'da bir vekilimiz olur diye değil. Kavgada bizim de yumruğumuz, mücadelede bizim de alın terimiz olur diye...)