Tek katlı komünalizm

Sovyet sosyalizminin yıkılışı da kuruluşu kadar sürprizli oldu.

Sovyet devrimi bir sürpriz değildi. Gerçekleştiği ülkeye şaşıran olmuştur. Ama yüzyıl başından beri dünya kapitalizminin bir devrime hatta devrimlere gebe olduğu söyleniyordu.

Fakat izlediği yol sürprizli oldu.

Emperyalistler, dünyanın kodamanları 1917'de olanı çok da ciddiye almıyorlardı. Üzerine çullanmak için hiç zaman kaybetmedikleri halde, Sovyet devrimine öyle uzun bir ömür biçmiyorlardı.

1917 yılında devrimi yapanlar dahil, o devrimin müthiş bir toplumsal dönüşüme, hem de zorlu savaşımlar eşliğinde açılacağını düşünen pek yoktu.

Garbaçov denilen hain ne düşündü bilemiyoruz, daha doğrusu emin olamıyoruz ama Sovyetleri yıkan bozguncu dalganın da “dışarıdan bakıldığında” pek sürprizli olduğunu söylemek yanlış olmaz. Sovyet sosyalizmini yıkmak için büyük bir enerjiyle saldıranlar yıllardır “yıkılacak” arzulu kehanetini (wishfull thinking diyelim) dillendiriyorlardı, evet. Ama yıkılması onlar için de inkar etmedikleri bir sürpriz oldu.

Sovyet sosyalizminin yıkılışının “sürprizli” sonuçları da oldu.

Herhalde en önemlisi, toplumsal düşünce dünyasının 100 yıl geriye gidişidir. 100 yıl önce teorik sonra pratik olarak aşılmış çoğu tartışma hortladı.

“Marx haklıydı” cümlesine bile böyle bakabilirsiniz! Nasıl yani? Bu yeni bir haber değil ki! Üstelik, haklı olduğu söylenen Marx, bildiğiniz sakal ve koca bir burunla makyajlanmış Hazreti Keynes...

Ütopik sosyalizmlerin fantastik reenkarnasyonuna ne demeli?

Antikomünizmin, özel olarak Sovyet düşmanlığının Avrupa'da 1960'lardan itibaren bu tür fantazileri tırmandırdığını biliyoruz. Bir yanı, ya da enseye takılmış maskesi, Althusser'in 68'de işaret ettiği üzere emperyalizmin ideolojik krizine bakıyordu. Batıdaki özgürlükçü zıpırlıkları kastediyorum. Ama asıl “gerçekleşmiş sosyalizmden” teorik olarak 200 yıl, pratik olarak 30 bin yıl geriye giden ilkel bir ütopyacılığı işaret ediyordu bunlar.

Avrupa yeni solunun ve küçük burjuva isyankarlığının bu renkli meyvesi 2000'li yıllarda çok başka bir coğrafyada yeniden karşımıza çıktı.

Öcalan'ın demokratik (ekolojik, konfederalist vs.) komünalizmi.

İlk başta oldukça iğreti bir terminoloji ile yazılmış kalınca “prestij” kitaplarına ait fantastik teori üretimleri gibi görünüyorlardı. Hatta, devletin elinde esir ve giderek bir araca dönüştüğü düşünülen Öcalan'ın bir kafa karışıklığı yaratmaya çalıştığını, Kürt ulusal kurtuluşçuluğunu sulandırmaya çalıştığını düşünenler de oldu.

Öcalan'ın teorik “üretimlerinin” Marksizm Leninizme dönük bir yeni teorik saldırıya denk düştüğünü ise herhalde inkar edemeyiz.

Kürt siyasetinin “solda” kalan, Kürt sosyalistleri adını hakettiği düşünülen karakterlerinin özellikle teorik, felsefi ve yöntemsel konularda 1990'ların TöBeKP tezcilerini çok andırdığını görüyoruz. Bütün iyi niyetlerine rağmen böyle.

Üstelik Öcalan'ın yeni sosyalizm tezlerinin 1999'un hemen öncesinde ilişkilendiği bir batılı ex-Troçkist'ten fazlaca “etkilendiği” tespitini aktarabilirim. (Bildiğim kadarıyla, bu konuda yapılan bir çalışma yakın zamanda okurlarına ulaştırılmak üzere hazırlanıyor.)

* * *

Bunun ötesine, meselenin pratik boyutuna geçelim.

Rojava'ya yönelen politik ilginin ağırlık noktasında Ortadoğu'nun etkili dinamiklerinden olan Kürt ulusal kurtuluşçuluğuna dönük “devrimci destek” çabası var elbette.

İhmal edilemeyecek bir boyutsa, Rojava'yı yeni tipte bir sosyalist toplum düzeninin, demokratik, ekolojik, konfederatif, çoğulcu bir “komünalizmin” laboratuvarı olarak görme/kurma çabası.

Yine batıda “ütopik” yeni solcu, “gerçek sosyalizm” akımları ile bağlantılı olarak ortaya çıkan kimi projeler çoktan sahne almış durumda.

Kendine yeten ekolojik evler... Kobane'de şimdilik bir proje olarak muştulanan (savaş koşulları nedeniyle) ve Türkiye Kürdistanı'nda da paralel projeleri oluşturulan bir postmodern kavram bu.

Yeni çağın sosyalizmi, “komünalizm” içinde somut, pratik bir model olarak sunulmakta.

“Sanayi toplumu”nu baz alan sosyalist kuruluş deneyimlerinin karşısında “sanayi sonrası toplumların” yeni “komünalist” modelleri!

Hızlı ve yaygın bir sanayileşmeyi, büyük toplu konutlar ve planlama ile gelen sosyalist kentleşmeyi boşverin! Batının post Marksist entelektüelleri ile birlikte “rüyaları” gerçek kılmak için Rojava'ya koşun, tek katlı ekolojik, çok yerelci kendine yeten evler kurmak için. Herhalde bu deniliyor olacak.

Açık söyleyeyim, Ortadoğu'nun bilinen politik alışkanlıklarına çokça bulaşmış, Esad – ABD hattında pragmatik bir biçimde yol arayan Kürt siyasetine bakıp Stalingrad benzetmeleri yapmak bir politik abartma sayılabilir.

“Tek katlı komünalizm” ise Marksizme bir teorik saldırıdır.

“Ankara saldırısından iki hafta sonra bunlar yazılır mı?!” denilmesinin çok muhtemel oluşu bu teorik saldırının ciddiye alınması gerektiği görüşünü pekiştirir sadece.