Takşak paşa ve filli Nuri

Takşak paşa vardı hatırlarsınız.

“(Başbakan) Çiller tak diyor, ben şak yapıyorum” diyen bir Genelkurmay Başkanı. O devri yaşamayan, bilmeyen biri olsa, “Dolmabahçe mutabakatından (!) yıllar önce orduyu sivil otoriteye bağlayan bir demokrat paşa çıkmış demek ortaya” diyebilir.

Başbakan’ın “tak” dediği, sayısı binlerle anılan Kürt köylerinin takır takır taranması, yakılması olmasa belki… Yani aslında kimin şak yaptığı, kimin tak dediği biraz karışıktı.

Dilberay’ın “Zorunda mıyım”ına benziyor. Herkes Cüneyt Özdemir’e söylenen o cümlenin “en sevdiğim şarkımın adını sana söylemek zorunda mıyım” olduğunu sanarken, Dilberay’ın en sevdiği şarkısının adının bu olduğunu anlamıştı: Zorunda mıyım?

Takşak paşa nereden çıktı diyeceksiniz.

“Senin yazıya ulaşılamıyor” dedi birisi…

Şimdi yazının adını da anmayayım. “Sonra ceza kesiyorlar” diye değil. Bu yazıyı da “takşak” yapmasın değerli yargı diye.

Yargının yavaş işlediğinden çok yakınanlara “uzlaştırmalı yargı pazarını” önerenler, bir de hızlı yargıyı hayata geçirdi. Cemaat vaizinin biri “tak” şikayet ediyor, mahkeme “şak” yasaklıyor.

İş biraz Abdülhamit’in burnuna döndü tabii…

Hayvanat bahçelerinde bir süre fillerin bulunduğu tarafı ziyarete kapatabilirler.

Ya da hijyenik ped piyasası altüst olabilir. “Orkid hijyenik bez – mahkeme kararıyla” gibi.

Abdülhamit sansürünün (iddia edildiği kadarıyla) yasak kelimeleri arasında “tahtakurusu”nun da olduğunu biliyor muydunuz? “Tahtın kurusun” diye okunabiliyormuş! O yüzden…

Buradaki büyük sorun şu: siyasetten ve hukuktan söz ettiğimizde saçmanın bile bir ciddiyeti ve ağırlığı var.

Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin, örneğin Cumhurbaşkanı’na dönük eleştirileri baskılamak, örneğin Suriye’de işlenmiş suçlardaki birinci derecedeki sorumluluğuna dönük haberleri yok etmek için haldır haldır çalışması saçma olabilir ama ciddi bir iştir.

Ama mahkemeler, vaizin birinin abuk subuk sözlerini tartışmaya kapatmak için haldır haldır çalışıyorlarsa… Bu saçma olduğu kadar ciddiyeti kalmamış bir iştir.

Komik gerçekten…

Vatandaşı olduğumuz halde komik.

Asıl mesele ise hiç şakaya gelir gibi değil.

Bu ülkede çocuk yaşta kız çocukları, bazen iyi bir başlık parası ile, bazen bir dediği iki edilmez bir “ulu kişinin” tavsiyesi böyle olduğu için, bazen de “cevaz verildiği” ve kız çocuğundan ne kadar erken kurtulursan o kadar iyi diye düşünüldüğünden, çocukluklarını bile yaşamadan başgöz ediliyor. Öyle sıklıkla kendi yaşıtları bir başka gözü açılmamış saf oğlan çocuğuyla da değil. Babası yaşında adamlarla. Böylelerine ise, yani 14 yaşında bir kız çocuğunu nikahına geçiren tiplere ise bilim pedofil diyor.

Ve yaşanan dram, 80 yaşında belki artık hiçbir şeyi hatırlamaz haldeyken göçüp gideceği zamana gelene kadar bu kızların, kadınların yaşamına damgasını vuruyor.

Buna cevaz veren, “uygundur” diyenlerin günahı büyük!

Bir değil 5 öteki dünya olsa, 2 değil 10 hayatları…

Cayır cayır yansalar sonsuza dek…

Yine bedelini ödemiş olmazlar.

Ama onları bir kenara bırakalım.

Onların takşak paşası haline gelmişlere ne diyeceğiz.

Belki onlar da asıl yargılanması gerekenler arasındadır.

Belki sıra onlara gelmiştir; şöyle demek uygundur belki:

Sanık! Ayağa kalk!