O öküzlerden her yerde var

“Sevgili yazılımcılar, biz Amerikan askerlerinin sizlerin yardımına ihtiyacı var.”

Böyle yazmış, Irak ve Afganistan’da görev yapmış Lucas Kunce adlı “marine” arkadaş.

Deniz piyadesi kendisi.

Irak ve Afganistan gazisi marine Kunce arkadaş, neden yazılımcılara böyle bir çağrı yapmış, neden dert etmiş yazılımcıları derseniz...

Google ve Microsoft’ta başlatılan kampanyalar onu hareket geçirmiş.

YAZILIMCILAR: SAVAŞTAN PARA KAZANMAK İSTEMİYORUZ

Yazılım devlerinin çalışanları harekete geçmiş ve bu da Kunce arkadaşı harekete geçirmiş: Google’ın 4600 çalışanı bir kampanyaya imza atmış ve şirketin silah teknolojisi geliştirmeyi reddetmesini, bu yolda bir ilke kararı almasını istemiş. “Google’ın savaş işlerine (war business) girmemesi gerektiğini düşünüyoruz” demişler.

Sonra Microsoft çalışanları çıkmış ve şirketin artırılmış gerçeklik ürünü “Hololens teknolojisini” ordudan sakınmasını istemişler. “Savaş zengini” (war profiteer) olmamasını istemişler.

Yanlış anlamayın, Lucas Kunce arkadaş, “sayygı duyuyor” yazılımcı “arhadaşların” tavrına.

Hatta Lucas arkadaş, “tekno endüstrisindeki kardeşlerinin böyle bir tartışmayı başlatmasına” sevinmiş. Çünkü aslında o da savaşa karşı ve savaş karşıtlığında Google’daki teknolardan geri kalmıyor ve ona kalırsa, “savaşa nasıl giriyoruz, girmeye nasıl karar veriyoruz konularıyla, savaş alanında ne oluyor konularını” birbirinden ayırmaya ihtiyaç var ve bu tartışma bir fırsat. (Bu arada bir "savaşçı" olarak savaşa karşı olduğu fikrini ciddiye almadığım sanılmasın. Tersine, deniz piyadeleri Amerikan işgallerinin neredeyse 100 yıllık simgesi olsa da her bir deniz piyadesi kana susamış bir savaşçıdan çok Amerikan toplumunun yaşamak için savaşmak zorunda bırakılmış yoksulu olarak görülebilir.)

YANNIŞ ANNAŞILMASIN, PENTAGON ADINA KONUŞMUYOR

Yanlış anlamayın, o kendi adına konuşuyor, New York Times’da bir makale yazıp ordunun avukatlığını yapmak ona düşmez ve görüşleri bir ferdi bağlar sadece! (ABD’de bu işler böyle yürüyor. Hâlâ orduda görev yapan bir gazi çıkıyor bir şeyler söylüyor ve ekliyor: “tabii bunlar benim kişisel görüşlerim, ABD savunma bakanlığını bağlamaz!”)

Lucas arkadaş özetle şunu diyor: Irak’ta, Afganistan’da savaşma kararını sivil politikacılar veriyor. Bu kararlar beni de mutlu etmiyor. Ama bir kez karar verilip de biz dünyanın öbür ucuna savaşmaya gittiğimizde, silahlarımızın kuvvetli, arkamızın sağlam olması lazım!

Bu kadar!

“Google’daki yazılımcı arkadaşlar... Tavrınızı seçimlerde gösterin, savaş yanlısı politikalara sahip olanlara oy vermeyin ama seçimler bittikten sonra da ‘işi bozmayın.’ Adam gibi çalışın, bize güzel yazılımlar yapın, silahlarımızı güçlendirin. Ben de savaşa karşıyım ama savaş kararını biz askerler almıyoruz. Sizin seçtiğiniz politikacılar alıyor, gidin onlarla uğraşın.”

YANNIŞ ANNAMAYIN, MAKSAT SİVİLLER ÖLMESİN!

Bu kadarı İnci Sözlük kitlesi için yeterince ikna edici olabilir ama ABD’li yazılımcılar için yetmeyecektir. O yüzden Lucas arkadaş, daha kuvvetli bir koz çıkarıyor cebinden.

“Kahraman armimiz için kuvvetli yazılımlar geliştirerek, asıl sivilleri kurtarabilirsiniz!” Böyle diyor ve ballandıra ballandıra anlatıyor.

Birinci olay, Felluce’den. Daha doğrusu Irak’ın “Sünni üçgeni” denilen bölgesinden. Lucas kardeşimiz, burada devriye görevi yapmış 2009 yılında. Zorlu bir yermiş. Ahali pek düşmanca davranıyormuş onlara! Geçerken ellerine geçenleri fırlatıyorlarmış.

Kızgın Araplar, “bilirsin!”

O dönem en büyük tehdit yol kenarına yerleştirilen el yapımı bombalarmış. Bir de el bombaları! O sırada Amerikan askerlerine zırh delen el bombaları atıyormuş “terörist halk”. Teneke gazoz boyutlarında siyah bir şey. Askerlere atılan başka şeylerden ayırd edilemiyormuş.

Neyse efendim bir gün Felluce’de Lucas arkadaşın kardeş timindeki zırhlılardan birine doğru böyle siyah bir şey fırlatılmış. Makineli tüfeğin başındaki bir diğer marin arkadaş da bunun yine bir el bombası olduğunu düşünerek, adamın böğrüne basmış kurşunu.

Oysa, attığı şey bir ayakkabıymış!..

Bir başka olaydaysa, 2 mor kalp sahibi (yannış annamayın, bu kalpler bir tür madalya) bir marine kardeşimiz süratle mevziye yaklaşmakta olan bir kamyonetin içindekilere ateş etmiş. Sonra anlaşılmış ki, direksiyondaki adam yanıbaşındaki kızını hastaneye yetiştirme telaşındaymış. Marine arkadaş, işte o kızcağızı öldürmüş.

Lucas arkadaş, bunları güzelce anlattıktan sonra ekliyor, diyor ki “bu adamlar kana susamış katiller değildi. Genç adamlardı, üniversite çağında. Ülkelerinin onları yolladığı denizaşırı yerlerde, korkunç koşullarda canlarını korumaya ve hayat – memat meselesi konularda, kesinliği olmayan bilgilerle karar vermeye çalışıyorlardı.”

‘YAPAY ZEKA BİLE BİZDEN VİCDANLI OLABİLİR YANİ ANNIYO MUSUN?’

Sonra dönüyor Google yazılımcısı arkadaşlara (tam çevirisiyle) şöyle diyor:

Yapay zeka ve silah geliştirme konularını düşündüğümde tasavvur ettiğim Skynet, Terminatör ya da Hollywood’un katil robotları değil. Gözümün önünde kafalarında özel algılayıcılara ve verileri bir insandan çok daha hızlı ve daha kesin bir biçimde yorumlayabilen bir yapay zeka sistemine bağlı HoloLens tarzı başlıklarıyla devriye yapan marinler canlanıyor. Böyle bir arayüz, kendilerine fırlatılan nesnenin bir ayakkabı mı yoksa bomba mı olduğunu anlamak, ya da kendilerine doğru yaklaşan bir kamyonetin, patlayıcılarla yüklü olamayacak kadar hafif olduğunu muhakeme etmek için onlara yardımcı olabilir.

Siz, Serkan İnci “kadınları bu kadar koruyunca, erkekler rencide oluyor. E ne oluyor? Onlar da kadınları öldürüyor. Yaani!” mealinde sözlerine ya da Özgür Demirtaş’ın “biraz iletişim çalışın, biraz prezantıbıl olun. Sonra iş bulamıyoruz diye mızıklamayın” türü abi nasihatlarına ya da kendini sayısalcı sanan avcı toplayıcı Özgür X gibi teknisyenlerin “patronların ensesindeyiz ne yaa... Patronlar olmazsa işçilere kim iş vericek arkadaşım. Bi gidin yaa...” türü çok bilmiş ahmaklık akışlarına  bakıp ülkemiz ne halde diye hayıflanıp, az gelişmişliğimize kafayı takıyorsunuz ya...

Takmayın! Onlardan her yerde var.

Bakın adam yazmış; New York Times da yayımlamış.