Ne yüzde 49.5'u!

Karşı çıktığının mantığı ile akıl yürütmek siyasette büyük tuzaklara balıklama atlamayı getiriyor.

“Yüzde 49.5 oyla Başbakan olmuş birisinin istifaya zorlanması darbedir” cümlesi tam böyle bir cümle.

Matematiksel mantıkta bu önerme doğru. Gerçekten de bir kişi partisinin yüzde 49.5 oy aldığı bir seçimle Başbakan olmuşsa, ve eğer darbe dediğimiz şey gerçekten de oyla gelmiş olanın oylama olmadan götürülmesi ise... Doğru, durum bu. Bir tür “adamın gol diyor” mantığı ya da “önceki pozisyonda sizinki gol sayılmıştı?!”

Peki durum bu mu?

Değil. Düzen karşıtı, devrimci, sosyalist, solcu olmak da gerekmiyor görmek için: 1 Kasım'da Davutoğlu yüzde 49.5'la Başbakan seçildi önermesinin hiçbir gerçeklik değeri yoktur.

Doğru kimse itiraz etmeyecektir. Erdoğan dahil! Zira kimse seçim oyununun itibarsızlaştırılmasını istemez. Burjuva siyasetinin bir yönetme aracından öteye bir anlamı kalmadığı artık çok açık olan seçim oyununu kimse bozmaz.

Ama 1 Kasım'da bu ülkede olan şey çok basitçe, egemenler açısından bir alternatifi yaratılamamış bitik bir diktatörün iktidarını “seçim” tanrısına onaylatmasıdır.

1 Kasım seçiminin “galibi” Erdoğandır.

1 Kasım'da Erdoğan'ın kazandığı şey bir oylama değildir elbette. Ama kazanılan bir oylamadan ısrarla söz edilecekse özne Erdoğan'dır.

Önemli nokta da bu değil aslında.

Seçim sonuçlarına, burada ortaya çıkan oranlara bakarak meşruiyet tarifi yapma devri artık bütünüyle sona ermiştir. Üstelik bu tüm dünya için geçerli.

2015 yılında iki kez yapılmış olan seçimlerin demokrasiyle de, halk temsiliyle de hiçbir ilgisi yok. Ve bu pratik bir sonuç olmanın ötesinde yapısal, teorik bir veri. 2015 son laboratuvar sonuçlarının “parlamenter demokrasi” teorisini ampirik olarak da bir çöp haline getirmesinden ibaret.

Çok önce, genel oy hakkı, egemen sınıflara, kapitalist devlet aygıtına vurulmuş bir darbeydi.

Burjuvazi devleti, devlet meşruiyetini ve devlete yüklenen görevleri öyle ya da böyle emekçi sınıflarla paylaşmaya zorlanıyordu.

21. yüzyıl bunun acısını çıkartarak yola koyuldu.

Genel oy artık sermayeyi, egemenleri “demokratik teamüllerle” bağlayan değil, emekçileri, devrimci sınıfları hileli bir oyuna mahkum eden bir şeydir.

Bu bir parantez, kapanışı şu olsun: Genel oy hakkının ve seçimlerin, daha doğrusu devlet temsilinin bunlarla oluşturulması fikrinin emekçi sınıfların demokratik kazanımlarıyla hiçbir ilgisi kalmamıştır.

Dönelim... “Davutoğlu 1 Kasım'da yüzde 49.5 oy aldı” cümlesini kuran kişi, gerçekleşme biçimi, hazırlık dönemi ve ifade ettiği dengeler açısından “faşist seçim” dense yeri olacak bir sandık oyununu meşrulaştırdığını bilmelidir.

Davutoğlu ve partisi AKP'nin (Unuttunuz mu, o yüzde 49.5 ampülün altına mührünü basmıştı) halkın yüzde 49.5 oranında desteğini ve onayını aldığı bir yalandır.

Seçim hileliydi gibi bir şeyden söz etmiyorum. Bu ülkede artık seçimlerin kendisi bir hiledir!

Ötesi ise şudur: Birileri eğer yine oy oranlarından, “seçilmiş hükümetler”den söz ediyorsa buna hiçbir biçimde itibar edilmemelidir. Seçimler, seçimlerde verilen oylar, sandıklar... Bunlar sermaye düzeninin en zorlu tıkanıklıklarını bile sistemi hırpalamadan, “alttakileri” fazla yerinden oynatmadan çözmenin araçlarıdır.

Türkiye'de değişim, oyunun kurallarını iyi oynayan iyi insanların oyunu kazanmasıyla değil, bu kötü oyunun sürdürülemez hale gelmesiyle gelecek.

Şimdilerde “erken seçime hazırlanıyor!” şamatası başladı. Bu belli ki en azından belli kesimlerce “bu seçimlerde anayasal çoğunluğu çıkartırsa şeriatı ilan eder” cümleleri ile sürdürülecektir. Burjuva diktatörlüğünün devamlılığının en büyük dayanağı olan seçimleri “diktatörlüğe engel olmanın tek yolu” olarak sunanlar çıkacaktır.

2015'te bu saçmalık, haddini bilmez küçük oyuncular tarafından, sağa sola siyaset dersleri vermeye kalkan kerameti kendinden menkul devrimciler (!) tarafından da desteklenmişti.

Hiç duraksamadan: Bu sefer yemezler!

Erdoğan darbe yapmış! Doğru. TSK'nın internet sitesinde yayınlanan bir “durum mesajı” elektronik muhtıra oluyor da, son bir ayda yaşadıklarımız niye olmasın!

İyi de...

O darbe 15 yıldır tekrar tekrar yapılıyor zaten.

Ve bu ülkede “darbe”nin karşıtı güdümlü TÜİK istatistikleri kadar bile haysiyeti olmayan, seçim sonuçları değildir.