Kurnaz halkın naif solcusu ve barış

Savaş nasıl siyasetin başka araçlarla sürdürülmesi ise, barış da siyasal savaşımın bir parçası.

Çok tarafsız, nötr bir kelime olmasına rağmen barış bir kavram olarak ancak “kazananı” ile birlikte var.

Burjuva siyasetçileri de buna çokça işaret etmiş: Savaşın her zaman değil ama barışın her zaman bir kazananı bir de kaybedeni var.

Türkiye solcusu ise sanki hiç böyle değilmiş gibi davranmakta ısrar ediyor.

Barışı bile depolitize ediyoruz!

Bir adım ileri gidelim: Barış da Türkiye solcusunu depolitize etmenin araçlarından birisi haline geliyor.

Somut olarak Kürt sorunu ve Kürt ulusal mücadelesini “barış sorunu”na indirgeyerek oldukça karmaşık bir bölgesel sorunun çözüleceği zannediliyor. Daha doğrusu karmaşık bölgesel sorunları sırtlanacak cesareti, aklı ve gücü olmayan sol bu sihirli kelimeyle işin içinden çıkacağını düşünüyor.

Sonuç ise şu: Bölgede ve ülkede herkesin bir “barış siyaseti” var, Türkiye solcusunun yok.

Anlamak istemiyor: Herkesin kendi barışı var.

Türkiye solu kendi barış siyasetini bölgedeki öznelerden birisine eklemlenerek oluşturabilir elbette. “Barış”ın merkezine bazen açıkça bazen örtülü olarak ama kesinlikle stratejik bir biçimde Kürtlerin siyasal statüsünü koyan Kürt hareketine koşulsuz bir destek sunulabilir. Ya da mesela bununla pek de kolay uyumlulaştırılamayacak şekilde Esad güçlerine ve egemen Suriye devletine koşulsuz destek verilebilir.

Mış gibi yapmak ise hiçbir şey ifade etmiyor.

Kürt siyaseti (elbette kendi iç gerilimlerine ve önündeki opsiyonlara bağlı olarak bazen parçalı bir biçimde) bir barış siyasetine sahip. Bunun da zaman zaman öne çıkan sonra geri çekilen araçları var. Belirli bir projeden, bir belirlenmiş hedeften söz etmiyorum.

Açıkça: Kürt hareketi savaşan taraf olduğunda da barışan taraf olduğunda da kendi ulusal perspektifi ile hareket ediyor. Savaşırken de, barışırken de “daha haklı” olduğunu düşünebilir, bunu savunabilirsiniz. Ama soyut olarak bu hareketi “barışa” indirgeyemezsiniz.

Siz indirgersiniz de, kimse buna inanmaz. On yıllara yayılmış devlet terörü gerçeğinin de çok fazla yardımı olmayacaktır.

Peki, kurnaz halkımız, bu basit gerçeği göremeyen Türkiye solcusunun naifliğini sevimli bulabilir mi? En azından naifliğimiz böyle bir şeye yarayabilir mi?

Yani “yalan da olsa barışa inanmak” en azından halkın sevgisini kazanmak için yeterli olabilir mi?

İyi de durum gerçekten bu değil ki!

Bir barış bloku oluşturmaktan söz ediliyor. Başka zaman değil, tam “NATO ve AB konuyu ele alsın, bölgesel güçler müdahale etsin” sözleri edilirken yapılıyor bu. Savaşın duman ettiği Suriye ile ilgili söz söylerken bile tam ve toplu bir barışın değil, “Rojava”yı saldırılardan korumanın savunusu yapılırken… Üstelik sözü geçen barışın kaybedenler listesine pekala Kürt siyasetinin bazı unsurları da girebilir.

Bu oyuna dahil olanlar “sadece analar ağlamasın diye” bunu yaptıklarını kimseye anlatamaz.

Gereğinden fazla kurnazdır halkımız, doğru. Bu kurnazlık bazen çürümenin bir parçasıdır, o da doğru.

Ama açık gerçekleri gözyaşları ile örtüp görmezden gelmenin de “iyi” bir şey olduğu söylenemez.